– Hileyi terk, en büyük hile.
– İsim değişikliği ile, hakikat ve gerçek değişmez.
– “Eûzü…” çekmekle, Müslümanlar -Allah hâriç- en çok Şeytan’ın adını zikretmiş oluyor.
Bu demek değildir ki, onu seviyorlar!
– İbadet, imanın göstergesidir. Bir bakıma mânâ, maddeleşerek görünmüş oluyor.
– Başkasına itimat etmeyen, kendisi teşebbüs etmeli. Kişi ve yazarlara değil;
Kitaplara, kaynaklara, Hadis ve Kur’an’a; bizzat kendisi başvurmalı.
– Müzik dinlemek için, mûsikiyi bilmek şart değil.
Otobüse binmek için şoför, uçağa binmek için pilot,
Top oynamak için futbolcu olmak gerekmediği gibi.
– Konuşmak mümkün olsa, Balık suyu inkâr eder. Çünkü her tarafı su ile kuşatılmıştır.
Bâzı insanlar da Allah’ı inkâr eder! Çünkü, içinde bulunduğu kâinat ve tabiat dedikleri
Mevcudatın; Allah’ın taşa toprağa bürünmüş isim ve sıfatları olduğunu düşünmezler!
Tıpkı, Yunus Emre’nin “Ete kemiğe büründüm, Yûnus diye göründüm.” misalinde olduğu gibi.
– Ana – babanın tenkitlerinden bunalan kimi çocuklar, zor durumda kaldıklarında:
Beni peydahlarken bana mı sordunuz? Doğurmasaydınız diye üste çıkmaya çalışırlar!
Düşünmezler ki, ana baba; dünyada olmayan çocuklarına nasıl sorsaydılar acaba?
– Din afyondur! Evet, anlaşılmayan veya yanlış anlaşılan din, afyon etkisi yapar.
– “Âlemin merkezi, insanın kendisidir.” (Hamdi Yazır)
Çünkü koskoca kâinatta, sadece insan var oluşunun farkında ve idrâkindedir.
– Kader yanlış anlaşılıyor! Bizler Allah’ın istediğini yapmıyoruz.
Ne yapacağımızı bilen Allah’ın, bizim ne yapacağımızı yazdığı,
Aslında kendi istediklerimizi yerine getiriyoruz.
Bu dünyada isteyen biz, yaratan Allah. Tabii muhakemesini âhirete bırakıyor.
Allah ihmal etmiyor, imhal ediyor, mühlet veriyor.
Yoksa Allah, suç işlememizi, fenalık yapmamızı hiç ister mi?
Doğru ve eğri yolu göstermiş, tercih ve seçme yeteneğimizle bizi başbaşa bırakmış.
Hadi bakalım göreyim sizi, ortaya koyun tercihinizi diyerek,
Nasıl bir imtihana tabi tutulduğumuzu Peygamberleri vasıtasıyla bizlere bildirmiş.
Tabii, kaderin anlaşılmayan tarafları da var, fakat o başka bir mes’ele.
– İnsan topraktandır ve toprağı yer!
Şüphesiz toprağı; meyve, sebze, tahıl ve etlere dönüşmüş hâliyle.
Böylece, bir şeyden herşeyin yaratıldığına ve herşeyin de bir şeye devşirildiğine;
Şâhit olmuş oluyor.
– Önce plân, program, karar yani mânâ, sonra madde olarak ortaya çıkış.
– Madde mânâdan sonra meydana geliyor.
– Okumak mânâ ise, öğrendiğini yapmak; madde olarak mânânın zuhurudur.
– Yapmadan önce karar, sonra gelmeli tatbik.
Yani önce mânâ, sonra onun maddeye bürünüşü.
– Okumak ve bilmek, her türlü maddî oluşum ve yapılaşmanın temel potansiyeli.
Onu gerçekleştirmek ve görünür hâle getirmek ise, onu hayata geçirmenin ta kendisi.
– Bir müslümanın zerre kadar imanı oldukça, Allah katında kabili hitap.
Allah, ömrünün sonuna kadar ondan ümidini kesmez.
Kendisine lâyıkı veçhiyle dönmesini bekler.
Çünkü insanın bir zerrecik imanı bile,
Keyfiyetçe tüm eksik ve noksanlıklarına üstün gelir, onlara galebe çalar.
x
Taassup ne büyük, ne muazzam engel!
Ona sahip çıkar ancak, olanlar tembel!