– İlk, Orta, Lise, Üniversite ve sonrası; makam, mevki,
işyeri, ev, hepsi devam, bitmezlik, tükenmezlik esası üzerinde ortaya çıkıyor
ve kendilerini istetiyorlar. Demek ki devamı, geleceği olmayan şeyler; dikkati
çekmiyor, arzu edilmiyor, peşinde koşulmuyor! İçimize sönmeyen bir devam etme
ettirme emeli konmuş! Demek ki, vermek istemeseydi, istemek vermezdi. Küçücük
bir mide için, yeryüzü sofrasını hazırlayan; bitmez tükenmez arzularımız için,
kimbilir neler hazırlamıştır. Bir nimetin büyüklüğü, devamlı olup olmayışı ile
değer kazanır. Nitekim Cennet’in Cennet’liği içindekileri yüzünden değil, ebedî
oluşundan ötürüdür.
– Yıkmak için saray yapılmaz. Ya İnsan Sarayı; ölünce,
toprakta farelere yem olsun diye yaratılmıış olabilir mi? El bebek gül bebek,
binbir naz ve niyazlarla büyütülsün; süt, yağ, börek, bal gibi, bin bir gıda
ile beslensin; sonra da farelere yem olsun! Olacak şey mi? Bir fabrikada
üretilenler, çöplüğe dökülsün diye üretilmiş olabilir mi?
– İnsanın her bir uzvu, bir ilim dalını doğurmuş. O konuda
ömür boyu çalışan ihtisas sahibi bilginler; ömür boyu çalıştıkları ilim
sahasını halledebilmiş değiller.
– İmtihan / Sınav; sonraki hayatımızın tanzimine yön verdiği
gibi, Dünya’daki sınavımız da, âhiret hayatımıza yön vermemiz için
yapılacaktır.
– Tarihin başlangıcından beri mazlumlar, ezilmişler, hakları
çiğnenen ve yenenler çoğunlukta! Hakları gasbedilmiş olarak bu dünyadan
geçiyorlar! Haksız ve gâsıp olanlar ise yaptıkları yanlarına kâr olacak
şekilde, bu dünyadan gidiyorlar! Bu duruma vicdanlar isyan ediyor! Âdeta
fıtratlar galeyana geliyor! Âh u feryatları yürekleri dağlıyor! Elbette fıtrat
yalan söylemez. Vicdan ise asla haksızlığı onaylamaz! Öyleyse bütün bu
haksızlıkların hesap sorulacağı bir yer olması lâzım. Bu yer olmazsa olmaz.
İşte bu yer Mahkeme-i Kübra / En Büyük Mahkeme’dir ki, Haşir Meydanı’nda
kurulacak; boynuzsuz koyunun hakkı, boynuzlu koyundan alınacak. Hak yerde kalmayacak,
herkes boyunun ölçüsünü görecektir. Tıpkı şairin:
“Alma mazlûmun
âhını, çıkar âheste âheste!” dediği gibi.
– Sınavı yapılmayan ders, çalışılmaz.
– Sorumlu olmayan, dikkat etmez.
– “Re’sü’l-hikmeti mehafetullah.” / “Hikmetin başı Allah
korkusudur.” Çünkü Allah’tan korkmayan her türlü kötülüğü yapabilir.
– Hesaptan muaf olan / hesaba çekilmeyeceğini bilen kimse, ne
helal dinler ne haram! Ölümden sonra, hesaba çekilmeyeceğini sanan kimse de,
hatâ, kusur ve günahlardan çekinmez ve korkmaz.
– İncir ağacı, meyve vermiyorsa kesilir. Çünkü ağaç, meyvesi
için yetiştirilir. Yoksa yeri ateştir.
Ya insan ağacı?
– Meyveli ağaç taşlanır. Meyvesiz olan, kimsenin umurunda
değildir.
– Nerede metruk / kapalı bir dükkân görsem içim cızz eder.
Çünkü kapalılık ve devamsızlık; beka isteğime gölge düşürür!
– Doğmadan önceki zaman, geriye doğru ne kadar uzun! Öldükten
sonra bizden sonra sürecek olan zaman ne de çok! Bu iki uzun süre arasındaki
ömrümüz ne kadar da kısa! İşte bu iki zaman arasındaki o kısacık hayatımız
için, gösterdiğimiz gayretin daha çoğunu, beka âlemindeki sonsuz hayat için de,
üstelik daha fazlasıyla göstermemiz gerekmez mi? Hâlbuki ebed için çok az,
geçici hayat için, lüzumundan fazla gayret sarf ediyoruz! Oysa hiç ölmeyeekmiş
gibi dünyaya, yarın ölecekmişiz gibi de âhirete çalışmamız icap etmez mi?
Bu hususu,
İyice bir düşünmek
gerek.
Bu husus aslında,
Olmalı en büyük
erek.
Kaldı mı
söylenecek başka söz?
Unutmayalım ki,
Her kul, ebed
kapısına getirilecek!