Fevziye Abdullah Hanımefendi

76

Zaman Gazetesi’nin kurucu yazarları arasındayım(1986-1988 Ankara). İlk günlük kulis yazarıyım Zaman’ın ve 30 gün süren ilk “dizi yazı”sı müellifiyim; “Yasemin, Şurta ve Mösyö Burgiba” röportajımla. Zaman’ın 25. Yıl Kutlamaları dolayısıyla Ankara Ticaret Odası’ndaki görkemli şölene ilk kez davet edildim ve gittim.

İstanbul’dan Başkent’e hareket etmeden önce arşivimdeki yazılarıma bir göz attım. Zaman’da “Serhan Karagil” imzasıyla “Yeryüzü” ve “Gökyüzü”nü de yazmışım. “Bir Dil Ustası, Bir Memleketsever Daha Göçtü” diyerek Fevziye Abdullah Tansel Hanımefendi’yi vefatıyla yeniden hatırlatmaya, tanıtmaya çalışmışım(08 Ağustos 1988). Adeta ailemizin duayenlerinden birinin eksilmesinden dolayı derin üzüntü içindeydim o günlerde. Demişim ki “Ah ne vardı, Fevziye Abdullah Tansel Hanım vefat etmeden hatıralarını yazsaydı! Artık iş, Fevziye Hanım’ın sohbetlerine katılanlara düşüyor. Onlar akıllarında kalanları not etseler de, kalıcılık sağlansa.” (30 Eylül 1988)

“Ay Dolanır Günler Geçer”

Prof. Dr. Nurullah Çetin Ankara Taceddin Dergahı Külliyesi’ndeki Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı’mızın sohbetinde bana ve Dr. Necmettin Turinay’a dönerek”Ağabey, Fevziye Abdullah Tansel günlüklerinde sizlerden bahsediyor ” demez mi?. Heyecanlandım oracıkta!.

Meğer Fevziye Abdullah’ın vefatından 23 yıl sonra Türk Petrol Vakfı’na bağışlanan kayıt ve notlarını, Dergah Yayınları “Ay Dolanır Günler Geçer-Fevziye Abdullah Tansel’in Günlükleri” adıyla neşretmiş. Zeynep Süslü Berktaş ve Asiye Yılmaz Yıldırım ise hazırlığı gerçekleştirmişler.(Kasım 2011) Aman ne sevindim tahmin edemezsiniz. Hemen ilk fırsatta Cağaloğlu’nda Ana Kitapevi’ne giderek bu müthiş dil, edebiyat, fikir, aydın, kent ve aile belgelerini mutevi eseri aldım. Başladım okumaya ve 440 sahifeyi iki günde bitirdim. Ah kitapta Fevziye Hanımı tanıtan bir özgeçmişine de yer verilseydi, hiç tanımayanlar da tanıyabilse ve mutlu olsalardı! Teşekkürler Dergah yönetimi.

Genç Yazarlara İtibar

Ankara’ya TRT Muhabiri olarak atandığımda(1976) ilk işim Başkent’in edip, dilci, muharrir, yayıncı, akademisyen, yazar, şair, hikayeci ustalarımı tanımak oldu. İşte bunlardan biri de Fevziye Abdullah Tansel Hanımefendi’ydi. Kızılay Sümer 1 Sokak’taki asansörsüz, 3.kattaki dairesine her hafta uğramayı bir itiyat haline getirmiştik bir grup genç yazarlar olarak. Bekardı ve tek başına oturuyordu. Çelimsiz denecek kadar zayıftı. Her yaşında hiç 46 kiloyu geçmedi. Çok sigara içiyordu. Büyük ne kelime, muazzam bir kütüphanesi vardı evinde. Bir de kedisi.

Kitapların tümü içinde ya kağıtlardan yapılmış ayraçlar, ya da notlar vardı. Tercüman gazetesi okurdu. Oyunu hep Adalet Partisi’ne vermiş. Anavatan gelince buraya yönelmiş. Ölçüsü milliyetçilikti. Türkçe’ye olan hassasiyetiydi. Çalışmaktan dolayı hiç bir şeye ayıracak vakti yoktu.  Fevziye Abdullah Hanımı ziyarete gidince o yaşında bile bize hizmet etmekten zevk alıyordu.

Bitki çayları ve çikolatalar ikram ederdi. Bitki çaylarının sağlık için önemli olduğuna inanır ve öyle tanıtırdı. Yorulmasını istemediğimizi hatırlatınca “Genç yazarlarımızın kıymetini bilmem gerekiyor” derdi. Türkiye Yazarlar Birliği Genel Başkan Yardımcısıydım. Her etkinliğimize istisnasız katılırdı. Kendisine Üstün Hizmet Ödülü’nü (1985) verdiğimizde duygulanmıştı. Ödül töreninde “Devletimiz insanına, aydınına sizin gibi niçin sahip çıkmaz.. gerçi bazılarına öldükten sonra alaka gösteriliyor ama..”demişti serzenişte bulunarak.

Dil, Nesilleri Birbirine Kaynaştırır

Mehmet Akif Ersoy konusunda yayınlanmış önemli bir eseri vardı. Bu çerçevede kendisini kuracağımız Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı başkanlığı için teklif götürdük. İsmail Hakkı Yılanlıoğlu Ağabey “Muhafazakar Parti “Genel Başkanlığına getirilince böyle bir öneri yapmak durumunda kalmıştık. Tevazu gösterdi, ancak katkı vereceğini belirti. Nitekim Mehmet Akif Ersoy isimli eserinin telifini vakfımıza bağışladı ve biz de söz konusu eseri Yavuz Bülent Bakiler’in dönem başkanlığı zamanında yayınlandık.

Fevziye Abdullah Tansel 76 yıllık hayatı boyunca Türk Dili’nin yazılması, kullanılması, okunması, yaygınlaştırılması, uluslararası dil haline getirilmesi konusunda hep duyarlı oldu, gayret etti, çalışmalar gerçekleştirdi, araştırdı, inceledi ve yazılar kaleme aldı. Bizim gibi o günün yazarlarına verdiği ders şöyleydi ” Dil bütünlüğümüzün temelidir. Nesilleri birbirine kaynaştıran en önemli etken ve unsurdur. Kültürümüzün mihenk taşıdır.”

Günlükler ve Hatıralar Bir Dönemin Belgeselidir

Kubbealtı ve Ötüken Yayınları’ndan telif almıştı. Bu paranın bir bölümünü hapisteki ülkücü ve muhafazakar gençlere göndermiş. Bir kısmıyla da Bolu’daki termalde tedavi görürken köylü gençlere ve cezaevindeki mahkumlara kitap almıştı. Sempozyumlarda uçak ve otel kavgası yapmıyor, talebe yurtlarında kalabiliyor ve otobüsle seyahat edebiliyordu. Tebliğlerine ise hep yeni ve taze alın teri damlamıştı. Hocalarına, kız kardeşlerine, sınıf arkadaşlarına ve dostlarına aşırı düşkündü.

İşte bu hassasiyetinden dolayı da hocalarının (Prof. Dr. Fuat Köprülü ) ve kendisinin yayınlanan bütün eserlerin tashihini özellikle üslenirdi. Harflerin şapkasını, uzatma ve inceltme işaretlerini koymadan edemezdi. Tek şikayeti gençlerin kitap okumaması, kütüphanelerden uzak durmasıydı.

Askeri yönetimlerin ülke kültür hayatı için bir şanssızlık olduğunu söyler, TBMM kütüphanesine 12 Eylül Darbesi sırasında özel izinle girmesini ve ancak birkaç gün müsaade edilmesini hiç unutmadığını anlatırdı. Cahil bürokrat, bilgisiz kamu görevlisi ve tembel, kolaycı, muhteris ve intihalci akademisyenlerden kusacak kadar usanmıştı. Çok sesli hayatın önemini vurgular, ama cehalete hiç ama hiç taviz vermezdi.

Kültür Bakanlığı dahil devletin bazı dil, kültür, edebiyat, sanat komisyonlarında görev almıştı. Görevi süresince de hep çetelerle mücadele etti. Bazı komisyon başkanları ve yakınları yurtdışı gezilerine kendi ayrıcalıklarını koyar ve önce kendi kitaplarını yayınlarlardı. Buna muhalif tek isim Fevziye Abdullah Tansel’di. Layık olan eserin yayınlanmasından yanaydı çünkü. Katıldığı son dil kurultayında dilinin yandığını buna misal gösterirdi. Hele Türk Dil Kurumu’da aylarca “imla mı, yazım mı kılavuzu olsun?” tartışmaları o’nu çok üzmüştü. Böylesi bir zihniyet ve sağ çeteyle sonuna kadar mücadele ediyordu.

İnsanı Öne Çıkaran Örnek Bir Vakıf

Hele uluslararası sempozyum ve panellerde tekrar ve ilkel tebliğlere, bazı üniversite hocalarının asistanlarına hazırlattığı çalışmaları kendileri yazmış gibi yayınlamalarının çok küçültücü olduğuna hep dikkat çeker, örneklerdi. Bunları duyunca Fevziye Abdullah Hanım’a “Hocam lütfen bunları yazın, hatıralarınızı kaleme alın, millet kendilerine nasıl umut bağlamış bu insanları tanısın, bilsin, görsün.” derdim. O da “İnşallah.. hele şu Mehmet Emin Yurdakul çalışmamı bir bitireyim, sonra “derdi. Meğer notları varmış hatıralara ışık tutacak. Bugün de Yavuz Bülent Bakiler’e diyorum aynı hassasiyetle. “Yavuz Ağabey lütfen hatıralarınızı yazınız. Bir dönemin ve neslin bilgi ve belgeseli olsun. Bu sorumluluktan yüksünmeyin.”

Fevziye Abdullah Tansel, kütüphanesini önce Sakıp Sabancı Vakfı’na bağışlayacaktı. Karşılıklı tereddütler oldu. Sonra Aydın Bolak’ın Başkan olduğu Türk Petrol Vakfı’na bağışladı; hem Ankara’daki dairesini, hem İstanbul Büyükada’daki yazlığını, hem de kütüphanesiyle birlikte bütün arşivini. Bu işlemlerin yapılmasında Ankara’daki komşusu Konyalı İşadamı Muammer Şahin Bey’in ve Prof. Dr. M. Uğur Derman’ın çok ciddi katkıları vardı. Bu bağış çok isabetli olmuştu. Bugün Türk siyasi, iktisadi, akademik ve fikri hayatında marka isimler varsa, bunların önemli bir kısmı Türk Petrol Vakfı’nın burs veya kredileriyle çalışmalarını tamamlamış, yurtdışı tecrübe kazanmışlardır. Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu Ağabey de böyle bir örgütlenmenin güzel ustalarındandır. Çoğu insanımızda Türk Petrol Vakfı ile nasiplenmiştir. Türk Süsleme Sanatları da öyle.

Önce Amerika Tansel’i, Keşfediyor Sonra Biz

Fevziye Abdullah Tansel son günlerinde iyice hastalanmıştı. Sağlığına dikkat etmesine rağmen tedavi görmeye başlamıştı. Görüştüğümüz her vakit metanetli ve gayretliydi. Morali yüksekti. Çalışmadan edemezdi. Mirasından çalışkan, inançlı, memleketsever ve kabiliyetli gençlere burs verilmesini istiyordu.

Hacıbayram Camii’nde kıldık cenaze namazını. Ne kadar da çok seveni aydın varmış bu memlekette. Gururlandım. Ancak Fevziye Abdullah Tansel’i önce Amerikalılar keşfetmişti, Türkiye değil. Newyork Colombiya Üniversitesi Profesörler Kurulu kararıyla Türk Dili Kürsüsü’nde Profesörlük (visiting assistant) vererek Türk Dili ve Edebiyatı Hocalığına getirmişti. Bundan sonra bizimkiler bu değerli edebiyat tarihçisinin, dilcinin, araştırmacı yazarın kimliğini farketmeye başlamışlar. Böylece Fevziye Abdullah Hanımefendi’nin önce Gazi Eğitim Enstitüsü, sonra Ankara İlahiyat Fakültesi’nde ders verme dönemi başlamış oldu. 8 biyografik eser yayınladı, sonra da şiir yazdı.

Aile Mezarlığını Arıyor Ama

Babası Abdullah Hulusi Efendi Musul, Niğde, Kayseri, Elazığ ve Bitlis’te kadılık; Diyarbakır’da asaleten, Elazığ’da vekaleten valilik yapmış. Babası (1921) ve Annesi Sare Hanım(1918) Elazığ Şehitlik Mezarlığı’nda yanyana defnedilmiş. Ancak Fevziye Abdullah Tansel Elazığ’daki bir uluslararası sempozyum sırasında ziyaret ve dua için gittiği aile mezarlığının kaybolduğunu anlatıyor.

Doğum yerini kendisi de bilmiyordu. Nüfus kağıdı Kayseri’den çıkmış. “Resmen Muş, ama babam Elazığ’da doğduğumu söylerdi. Benim için hiç farketmez. Bu topraklar benim vatanım” diyordu.

Ay Dolanır Günler Geçer-Fevziye Abdullah Tansel’in Günlükleri’nde son üç yıl yok.(1985-88) Hatıralar 1962 tarihiyle başlıyor. Keşke aradakiler de varsa yayınlanabilse. Kitaba bir de  “sunuş” ve “dizin” gibi “içindekiler” konabilse.