Tarihimizin önemli kilometre taşlarından birisi Trabzon’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesidir. Son günlerde Türk sinemacılık tarihinde 1453 İstanbul’un fethi filmi tartışılıyor. İstanbul’un fethi kadar Trabzon’un Fethi de önemlidir. Geçtiğimiz yıl Trabzon’un Fatih tarafından fethinin 550. yılıydı. Maalesef hiç bir ciddi etkinlik olmadı ve Trabzon’un fethinin 550. yılı unutuldu.
24 Şubat 1918 Trabzon’un Ruslar tarafından işgalden kurtuluş yıl dönümüdür. Trabzon’un işgalden kurtuluş yıl dönümü dolayısıyla çeşitli etkinlikler yapılıyor. Toplantılar, paneller, şenlikler düzenleniyor. Ancak işin gerçeğinden çok uzaklaşılıyor. Tıpkı Fetih unutulduğu gibi Karadeniz bölgesi ve Trabzon’un Türk Kurtuluş Savaşı tarihinde önemi fazla gündeme getirilmiyor.
Bir çok insanımız Trabzon’un 24 şubat 1918’de kurtulduğunu maalesef bilmiyor. 1918’de henüz Mustafa Kemal Atatürk Samsun’a çıkmamış, Erzurum kongresi yapılmamıştı. Atatürk ve silah arkadaşlarının Anadolu’yu kurtarmak üzere bizzat Padişah Vahdettin Han’ın desteğiyle Samsun’a çıkışı bir tesadüf değildir. Şayet Karadeniz bölgesi 24 Şubat 1918’de düşman işgalinden kurtulmasaydı Kurtuluş savaşı zor başlardı. Erzurum Kongresi zor toplanırdı. Trabzon delegeleriyle birlikte Erzurum Kongresi toplandıysa bunun en önemli nedeni Trabzon ve Karadeniz Bölgesi’nin 24 Şubat 1918’de Rus işgalinden kurtulmuş olmasıdır.
Fetihten Kurtuluşa Trabzon ve Karadeniz Konferansı
Trabzon ve Giresun’da Fetihten Kurtuluşa Karadeniz Bölgesi ve Trabzon Konferansına konuşmacı olarak katılmak üzere Trabzon ve Giresun’dayım. Karadeniz Teknik Üniversitesi öğrencilerinin organize ettiği, “Trabzon’un fethinin 551. yılı ve Trabzon’un düşman işgalinden kurtuluşunun 94. yıl dönümü” dolayısıyla düzenledikleri fetihten kurtuluşa Trabzon konulu toplantıda konferans vereceğim. Ayrıca çektiğimiz belgeselin bir anlamda galası da yapılacak.
Giresun’un Espiye ilçesinde ise İmam hatip Lisesi tarafından düzenlenen Sarıkamış harekatı ve Şehitlere vefa konulu toplantıya katılarak konuşma yapacağım. Okul Müdürlüğü tarafından organize edilen toplantıda eğitimci, yazar ve yönetici Fahri Şirin beyin yazdığı Sarıkamış şehitleri konulu tiyatro oyunu da sergilenecek.
Fahri Bey okul müdürlüğü ve belediye başkanlığı yapmış bir isim. Kültür bakanlığınca kitapları yayınlanan bir yazar. Kendisini tarih araştırmalarına adamış bir isim. Fahri Bey ile birlikte Karadeniz Bölgesinde kültür tarihimizle ilgili araştırmalar da yapacağız. Sizlerin selamını Karadeniz’e götürüyor ve Karadeniz’de yaptığımız çalışmalar ve belgesel çekimlerini daha sonra sizlerle paylaşacağız.
Trabzon’un Fethinin 551.Yılı Anısına
Trabzon’un fethiyle ilgili çok önemli araştırmalar var. Bu konuda yazılar kaleme alan ve araştırma yapan değerli yazar, tarihçi ve araştırmacı Ömer Faruk bey ile değerli akademisyen Doç.Dr Kenan İnan beyin yaptığı araştırmalardan oluşan Trabzon’un Fatih sultan Mehmet tarafından fethiyle ilgili araştırma yazılarını buradan okuyabilirsiniz.
Trabzon’un Osmanlılar Tarafından Fethi
Doç. Dr. Kenan İNAN
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi
Anadolu tarihinde meydana gelen en köklü ve kalıcı değişiklik Anadolu’nun Türk-leşmesi ve İslâmlaşmasıdır. 1071 Malazgirt Savaşı akabinde Anadolu Müslüman Türkler tarafından fethedilerek bugüne kadar devam eden Türk Devletleri zincirine sahne olmuştur. Bu devletler zincirinin en önemli halkalarını Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları ve Osmanlı Devleti oluşturmakta olup, kurucuları 11. Yüzyıldan itibaren kendilerine Türkmen de denilen Oğuzlardır. Türkiye tarihinin yerli kaynaklarında adı ilk önce anılan Oğuz boyu muhtemelen Çepniler olup, Karadeniz kıyılarının fethinde önemli rol oynamışlardır. Fatih 1461’de Trabzon seferine çıktığında Giresun’dan itibaren Karadeniz kıyıları Trabzon tekfurlarının elinde olmakla birlikte bu toprakların güneyinde ve yaylalarda uzun zamandan beri büyük bir Türk yerleşimi mevcuttu. Fatih’ten önceki dönemde de Osmanlılar Trabzon ve çevresindeki siyasi gelişmelere kayıtsız kalmamışlardır. Rum tekfurlarının Osmanlı aleyhtarı milletler arası bir ittifak kurma çabaları Orta, Doğu Anadolu ve Karadeniz’de sürekli hakimiyet kurmak isteyen Fatih’in dikkatini çekmiştir. Osmanlı kara ve deniz kuvvetlerinin ortaklaşa yürüttüğü seferle Trabzon Türk idaresine alınarak Bizans’ın Anadolu’daki son kalıntıları temizlenmiştir.
Anahtar Kelimeler: Çepni Türkleri, Trabzon Seferi, Anadolu’nun Türkleşmesi
Doğu Karadeniz bölgesine yerleşme hadisesi çok eski tarihlere uzanmaktadır. Araştırmalar bölgeye ilk olarak M.Ö.III. bin ile II. bin yılları arasında Oğuzlar’ın öncü kollarından biri olarak kabul edilen “Gas/Kas” ve “Gud/Gutiler” in, M.Ö. 675 yılından itibaren Kimmerler’in yerleşmeye başladıklarını ve bunların Anadolu ve Azerbaycan’da ilk Bozkır kültürünü yaşayan Proto-Türkler olduğunu göstermektedir. Trabzon şehrinden ilk olarak bahseden müellif Xenophon’dur. O’nun verdiği bilgilere göre M.Ö. 400 yılında Doğu Karadeniz’de yaşayan kavimler Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Haibler ve Tibarenler olup, Faruk Sümer’e göre bunlar kesin olarak Yunan asıllı değillerdi. Doğu Karadeniz bölgesine Kimmerlerden sonra İskitler, Medler, Persler hâkim olmuştur. Bu hâkimiyet Makedonya kralı İskender’in M.Ö. 334 yılındaki doğu seferine kadar devam etmiştir. M.Ö. 312 -280 tarihleri arasında bölge İskender’in komutanları hâkimiyetinde kalmıştır. Bölge M.Ö. 280-63 yılları arasında Pontus Devleti idaresi altında kalmıştır. M.Ö. 63 – M.S. 395 yılları arasında Doğu Karadeniz, Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine girmiştir. M.S. 394-1204 yılları arasında bölge Roma’nın devamı olan Bizans’ın denetiminde kalmıştır. Bu dönemde Bizanslılar tarafından mağlûbiyete uğratılan Bulgar Türklerinden bir kısmı Trabzon havalisine yerleştirilmiştir. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi Sayı : 14 Yıl : 2003/1 (71-84 s.)
Maksadımız Kale Fethetmek ve Servet Kazanmak Değildir!
Ömer Faruk Yılmaz
Trabzon çok eski bir yerleşim merkezidir. Bizans devrinde İslam orduları Trabzon’u fetih için geldilerse de Trabzon’u alamadılar. Bu zamanda Trabzon limanı Müslümanlar için de çok mühimdi. Eski İslam tarihçilerinin eserlerinde Karadeniz’in bu kısmına “Bahr-i Tarabazunda” adı verilmekte idi.
Yine Bizans devrinde Selçuklu akınları neticesinde de Trabzon alınamadı. Trabzon’un, Melikşah zamanında, 1080 yılında bir ara Selçukluların eline geçtiği, fakat kısa bir müddet sonra buranın valisi Theodos Gabras tarafından geri alındığı bilinmektedir.
Anadolu Selçuklu Devleti, Trabzon’u adeta abluka altına almıştı. 1194 tarihinden itibaren Samsun limanının bir kısmı Selçukluların eline geçince, Trabzon’un İstanbul ile münasebeti zorlaştı. 1204’teki 4. Haçlı Seferi sırasında Latinler İstanbul’u zaptedince buradan kaçan Bizanslılar, biri İznik’te diğeri Trabzon’da olmak üzere iki imparatorluk kurdular. Trabzon Rum İmparatorluğu, kurulduktan hemen sonra genişleyip bütün Karadeniz’e yayıldı.
Sultan Birinci İzzeddin Keykavus, Trabzon İmparatoru Birinci Alexius’u yenip esir aldı (1214). Trabzon İmparatorluğu, Sinop’u Selçuklulara terk ettiği gibi, vergiye de bağlandı.
Bu arada yeni imparator olan I. Andronikos, Selçukluların tahakkümünden kurtulmak için harekete geçti ve Sinop’a saldırdı. Selçuklu donanmasını tahrip ettirdi. Bunun üzerine Birinci Alaaddin Keykubad, denizden ve karadan Trabzon’u kuşattı.
Selçuklu ordusu Bayburt ve Maçka’yı fethetti. Trabzon Kalesi’ni abluka altına aldı. Türk askerleri burçlara tırmanmışken, çıkan şiddetli bir fırtınayla bu kuşatma neticesiz kaldı. Trabzon imparatoru her sene vergi vermeyi ve Selçuklu sultanına istediği zaman teçhizatlı bin asker göndermeyi kabul etti.
Trabzon’un Fatih Sultan Mehmed Han Tarafından Fethi
Trabzon’un yalçın ve sarp dağ silsilesiyle Anadolu’nun iç kısımlarından ayrılması ve Trabzon Kalesi’nin savunmaya müsait oluşu sebebiyle Selçuklular bu şehri alamadılar. Böylece Trabzon fethi 400 sene gecikmiş oldu. Selçuklu kumandanları Çoruh havzası ve bütün Doğu Karadeniz bölgesini fethetmişlerdir.
Bundan sonra İlhanlılara, Timurlulara ve Akkoyunlulara vergi veren Trabzon, Fatih Sultan Mehmed Han devrinde Osmanlı Devleti’yle karşı karşıya geldi.
Osmanlı Devleti’nin rakibi olan Akkoyunlular, kız alıp vererek akrabalık bağları kurdukları Trabzon Rum imparatorlarını koruyorlardı. Bu münasebetlerde Osmanlı Devleti’ne en çok zararı, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan veriyordu.
Trabzon Rum İmparatoru Kalo İoannes, bir taraftan Osmanlılara vergi vermeyi kabul ederken öte taraftan da Uzun Hasan’la münasebetlere girişmişti. Uzun Hasan, imparatorun kızı ile evlenmek karşılığında Trabzon’u Osmanlılara karşı koruyacağını vaat etmişti. Kalo İoannes bununla da yetinmeyerek yine Anadolu beyliklerinden İsfendiyar ve Karamanoğulları ile de anlaşarak Osmanlıları Anadolu’dan çıkarmak istiyordu.
Kalo İoannes’in ölümü üzerine yerine geçen David Komninos ise daha da ileri giderek Osmanlılara karşı büyük bir ittifak kurma yolunu tutmuştu. Uzun Hasan, Papa, Gürcistan ve daha birçok Avrupalı devletle büyük bir ittifakı gerçekleştiren David Komninos, Osmanlı’ya ödemekte olduğu vergiyi vermemesini temin maksadı ile Uzun Hasan’dan Osmanlı padişahına elçi göndermesini istedi. 1460 yılında Uzun Hasan, İstanbul’a elçi göndererek, hem Trabzon’un vergisinin kaldırılmasını istemiş, hem de Osmanlıların Akkoyunlulara olan vergi borcunun verilmesini talep etmişti.
Uzun Hasan’ın bu isteklerini padişaha bildiren elçilerin sözlerini dinleyen Fatih Sultan Mehmed Han, elçilere: “Haydi siz şimdi rahatça gidiniz; gelecek sene bizzat ben kendim gelir, borcumu öderim!” demişti.
Uzun Hasan’ın Trabzon’u himaye etmek istemesi yalnız Rumlarla olan ittifakının bir neticesi değildir; o, göz dikmiş olduğu bu sahillerin Osmanlıların eline geçmesini istemiyor ve Osmanlıların bu şekilde güçlenmesine mani olmak istiyordu. Bundan dolayıdır ki, sebepli sebepsiz devamlı olarak Osmanlı topraklarına saldırıyordu.
“Umarım Hakk Teâlâ Bu Zayıf Kuluna Kuvvet Verir”
Uzun Hasan, saldırılarından birinde Koyulhisar’ı zaptetmişti. Fatih Sultan Mehmed Han, bu işin bir an önce halledilmesi için bir divan toplamış ve burada uzun uzun müzâkerelerde bulunmuştu. Sultan, bu hususta Mahmud Paşa’ya:
“Benim birkaç niyetim vardır. Umarım ki Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri ben zayıf kuluna kuvvet verip bunları nasip eder. Biri İsfendiyar vilâyetidir ki Kastamonu ve Sinop’tur ve diğeri Koyulhisar’dır. Benim huzurumu bunlar bozar.” demişti.
Uzun Hasan bu şekilde hareket ederek Osmanlıları geri çevirebileceğini düşünüyordu. Fakat Fatih Sultan Mehmed, Trabzon’dan önce Uzun Hasan tehlikesini ortadan kaldırmayı planladı ve hazırlamış olduğu ordusu ile sahilden gitmek yerine Sivas’a yöneldi. Uzun Hasan’ın işgal ettiği Koyulhisar’ı üç günlük bir muhasaradan sonra fethetti.
Padişah, Uzun Hasan’la karşılaşmak üzere ordusu ile Erzincan’a yürüdü ve burada Yassıçemen denilen yerde ordugah kurdu. Uzun Hasan’a yazdığı ve ağır sözlerle dolu mektuplarıyla her defasında onu savaş meydanına davet etti.
Fakat Uzun Hasan, durumun ciddiyetini anlamış olduğundan Fatih’e bir elçilik heyeti gönderdi. Heyetin içinde Uzun Hasan’ın annesi Sare (Sara) Hatun da vardı. Fatih Sultan Mehmed Han’ın çok itibar ettiği Sare Hatun, oğlunun affedilmesi için adeta padişaha yalvardı. Sözlerinde “Oğlum, büyük padişahımızın kapısına yüz süremediği için bin bir özür beyan etmektedir” dedi.
Fatih, Sare Hatun ve heyetine, oğlunun bir daha Osmanlı memleketlerine tecavüz etmemek ve Trabzon imparatoruna yardımda bulunmamak şartıyla şimdilik affedildiğini bildirdi ve bunu bir anlaşmayla da tasdik etti.
İşte Fatih Sultan Mehmed Han, bundan sonra kuzeye dönerek asıl maksadı olan Trabzon’un fethi işine girişti.
Sefer Devam Ederken
Fatih Sultan Mehmed, Uzun Hasan’la yaptığı anlaşmayı bildirmesi için heyetten bir kişiyi geriye göndermiş, kalanları da yanında alıkoyarak yoluna devam etmişti. Bunu yapmasındaki asıl sebep, Uzun Hasan’ın anlaşmaya rağmen sözünde durmayacağını bildiği için, annesi Sare Hatun’u yanında tutmaktı.
Buna rağmen Fatih, Sare Hatun’a “ana” diye hitap etmekte idi. Fatih, Sare Hatun’a:
“Oğlunuz Uzun Hasan Bey, devletimin kapısının hizmetine gelip, gaza sevabından mahrum kaldı ve benim ihsanlarımdan nasipdar olamadı. Bari validesi muhteremeleri bizimle beraber olsunlar.” diyerek gönlünü aldı.
Uzun Hasan’a yazdığı mektubunda da, annesi ve heyetini Trabzon’un fethinden sonra geri göndereceğini bildirdi.
Erzincan civarında istikamet değiştiren Osmanlı ordusu çok büyük zorluklarla yoluna devam ediyordu. Şimdi yolsuz, izsiz bir bölgeden, sarp kayalıklardan ve yüksek dağlardan geçmek mecburiyetinde idi.
Hele Trabzon yakınlarında bulunan büyük ve kayalıklarla dolu bir dağı geçmek pek güç oluyordu. Burada at değil, insanlar bile çok zor ilerliyordu. Çok büyük tehlikeler atlatıldı. Onun için padişah bilhassa burada uzun müddet yaya yürümek mecburiyetinde kaldı. Kaynaklarda burada çekilen zorluklar hakkında şunlar kaydedilmektedir:
“Filhakika, gayretli ve fedakâr padişah, dağın zorluğunu görünce hemen atlarından inip, elbiselerini bellerine kadar toplayıp, dağa tırmanmaya başladı. Bazen elleriyle kayalara tutunuyor ve bazen de büyük uçurumlardan atlayarak ilerliyordu!”
“Maksadımız Sadece Kale Fethetmek ve Servet Kazanmak Değildir!”
Bu dağda çok zahmet çeken padişahın bu halini gören Sare Hatun, padişaha: “Ey oğul, Trabzon nedir ki, ondan dolayı yüce padişahlığınızı paralarsınız, kendinizi yıpratırsınız!” demişti. Padişah, biraz da hışım ile Sare Hatun’a bakarak:
“Ey ana, bizim gayemizi anlamamışsın. Elimizde tuttuğumuz İslam’ın kılıcıdır. Bu taraflara gelmekten maksat yalnız kale fethetmek ve servet kazanmak değildir. Buraları Müslümanlara vatan yapmak, aynı zamanda Hazret-i Allah’ın rızasını ve cihad sevabını kazanmak içindir. Eğer bu zahmetlere katlanmaz isek, bize gâzi demek revâ mıdır? Bundan dolayı çektiğimiz sıkıntılardan daha fazlasını da çeksek yine azdır!” dedi.
Ve Fetih…
Fatih, çok zorluklar çekilen bu sefere devam ederken toplardan ve hatta süvari kuvvetlerinden mühim bir kısmını geride bırakmak durumunda kalmıştı. Malzemeden yapılan fedakârlık, donanma ile takviye edilerek Trabzon önlerine getirtilmişti. Donanmada çok miktarda demir, güherçile, bakır, barut vardı. Önden gönderilen Mahmud Paşa, Rumeli askeri ile birlikte padişahtan önce Trabzon’a gelmişti. Burada Gelibolu Valisi Kâsım Bey ile denizcilerden Yakub Bey’in idaresindeki Osmanlı donanması Trabzon’u denizden kuşattı.
Bu donanma, kara ordusundan yaklaşık bir ay kadar önce buraya gelmiş ve yer yer karaya asker çıkarmıştı. İmparator ise donanmaya karşı müdafaada bulunuyordu. Onun asıl fikri, donanmanın denizde uzun zaman dayanamayıp gideceği yolunda idi. Bu sırada kara ordusunun dağlardan inerek Trabzon’u muhasara edebileceğini düşünemiyordu. Fakat Mahmud Paşa’nın idaresindeki ordu, Trabzon önlerinde görününce imparator ve ordusunun morali fena halde bozuldu.
Ardından Fatih Sultan Mehmed Han ve ordusu surlar önünde görüldü. Muhasara 40 gün kadar sürdü. Hâmîsi olan Uzun Hasan’dan yardım gelmeyeceğini anlamış olan İmparator David Komninos, Fatih Sultan Mehmed Han’ın yanında bulunan Sare Hatun’un aracılık etmesini istemişti. Sare Hatun, sultana Trabzon’u kendisine bağışlamasını ve muhasarayı kaldırmasını rica etti. Fakat Fatih, bu istek karşısında hiddetlendi ve cevap vermedi. İmparator hiçbir ümidin kalmadığını düşünmeye başlamıştı. Son çare olarak şehri anlaşma ile teslime razı oldu. Fakat Sultan Mehmed Han, şartsız teslim teklifini kabul etti. Şehir teslim alındı. Fatih, Trabzon imparatoru ve ailesini İstanbul’a gönderdi.
Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra hisar ve sarayı gezmiş, buradaki kiliseyi camiye çevirmiştir. Yeni Cuma Camii ismini alan bu yerde ilk Cuma namazını kılmıştır.
Sultan, Trabzon hazinesinin değerli mallarından Sare Hatun’a vererek onu oğlunun yanına gönderdi. Trabzon’un idaresini Gelibolu Sancakbeyi Kâsım (Kâzım) Bey’e verdi. Doğu Karadeniz Bölgesi, Rum eyaletine tâbi bir sancak halinde teşkilatlandırıldı. Trabzon bu sancağın merkezi yapıldı.
Fatih Sultan Mehmed Han sahil yolundan geri döndü. Dönüş yolunda da birçok sıkıntılar çekilmiş, açlıktan ve yorgunluktan birçok insan ölmüştü. Bu yoldan Canik’e, oradan da İstanbul’a dönüldü.
Böylece iki yüz elli yedi sene devam eden Trabzon Rum İmparatorluğu, bir rivayete göre 15 Ağustos 1461, diğer bir rivayete göre ise 26 Ekim 1461’de tarihe karıştı. Böylece Bizans kalıntısı olan son Rum imparatorluğu da tarihten silinmiş oldu.
Kaynaklar: Âşıkpaşazâde, Tevârih-i Âl-i Osman; Neşrî, Tarih, II; Rûhî Târihi; Müminzâde Hâsib, Silkü’l-Leâlî-i Âl-i Osman, Sül. Ktb., Halet Ef. Ks., nr. 596; Solakzâde, Tarih, İstanbul 1297; Dursun Bey, Târih-i Ebu’l-Feth; Kıvâmî, Fetihnâme-i Sultan Mehmed; Hoca Sadeddin Efendi, Tâcü’t-Tevârih, I; Selahattin Tansel, Osmanlı Kaynaklarına Göre Fatih Sultan Mehmed’in Siyasi ve askeri Faaliyeti, TTK, Ankara 1999; M.C. Şehabeddin Tekindağ, “Trabzon”, İA, MEB, Eskişehir 1997, s. 455-477; Reşat Ekrem, Osmanlı Muâhedeleri, İstanbul 1934.
Cuma Camii: Fatih Sultan Mehmed’in fetihten sonra ilk Cuma namazını kıldığı Cuma Camii
Zağnos Köprüsü: Trabzon’da fetihten sonra birçok köprü yapılsa da bunlardan pek azı günümüze ulaşmıştır. Bunlardan en önemlisi olan Zağnos Köprüsü, Trabzon’un dördüncü valisi Zağnos Mehmed Paşa tarafından 1467 yılında yaptırılmıştır.
Gülbahar Hatun Camii ve Türbesi: Ayşe Gülbahar Hatun, Yavuz Sultan Selim’in annesi ve İkinci Bayezid Han’ın eşidir. Türbe, oğlu Yavuz Sultan Selim tarafından yaptırılmıştır. Burada bulunan imaret, medrese, hamam ve mektepten oluşan külliyeden geriye sadece türbe ve cami kalmıştır.