Federasyon vs.

98

“5. Dünya Su Forumu için İstanbul’a gelen Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, ,,,Nur Batur’a şu açıklamalarda bulundu: ‘Cumhurbaşkanı Turgut Özal, benden ve Barzani’den Musul’u istedi. Biz de ona, ‘Kürtlerin özerkliğini kabul etmeye hazırsanız düşünmeye hazırız’ dedik. Özal Türk – Kürt federasyonu fikrini açıkça da ortaya atmıştı aslında. Özal, Türkiye için de federasyona inanıyordu. Ama Almanya gibi bir federasyon düşünüyordu. Etnik kimliğine dayanan bir federasyon değil. Özal’ın ölümü hem Türk halkı hem de bütün dünyadaki Kürtler için büyük kayıp oldu.”  (Yeniçağ, 18 Mart 2009, s.9)

Bu haber bana senelerce önce okuduğum bir gazete haberini hatırlattı: Hatırladığım kadarıyla, merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal öldükten sonra, gazetenin birinde, alıntı bir haber okumuştum. Londra’da Arapça olarak yayımlanan bir gazeteden  -El Hayat olabilir- iktibas edilen haberde: Abdullah Öcalan ve Talabani veya Barzani’nin şu demeçleri yer alıyordu. “Biz Turgut Özal’ın öldüğü gecenin sabahında, Özal’dan bir mesaj bekliyorduk. Öldü haberiyle şok olduk.”

Celal Talabani’nin günümüzdeki açıklaması; yıllar önceki gazete haberini doğruluyor ve doğrusu bizleri de, o nispette acı acı düşündürüyor.

X

“Tarlanızda kullandığınız suyun başına bir sayaç yerleştirmişler, metreküp başına para ödüyorsunuz. Kime mi? ‘Küresel sermaye’ dedikleri, aslında hiç de küresel olmayan iki buçuk milletin yönettiği dev şirketlere!

“İşte Türkiye’nin suları için plânlanan budur!

“Güney Amerika ülkelerinde bunu yaptılar! Şimdi sıra Türkiye’de!

“Türkiye’nin su kaynaklarını özelleştirmek istiyorlar…

“Hizmet-İş Başkanı Mahmut Arslan: ‘Dünya Bankası 1990’dan beri verdiği su yatırım kredilerinin yüzde 70’ini özelleştirme şartına bağlıyor.’

“Arslan’a göre Marmara Bölgesindeki yer altı sularının, neredeyse tamamına yakını çok uluslu şirketler tarafından ele geçirildi. Bazı belediyeler, suyu 30 – 40 yıllığına özel sektöre devrediyor.

 “Bilindiği gibi Avrupa Birliği Son Katılım Müzakereleri Çerçeve Belgesi’nde, Fırat ve Dicle suları havzasının, aralarında İsrail’in de bulunduğu uluslar arası bir konsorsiyum tarafından yönetilmesi isteniyordu!

 “Eski Tarım Bakanı Hüsnü Yusuf Gökalp, GAP’ta, sulama projelerinin senelerdir İsrail, ABD ve AB ülkeleri tarafından engellendiğini açıklamıştı.

 “Gökalp ‘Fırat ve Dicle’nin toplandığı suların havzası sadece Şanlıurfa veya Mardin’le sınırlı değildir. Kuzeyde Erzurum Palandöken Dağı’na kadar uzanır bu sınır. ‘Suların idaresi’ ne demek? Bu, Palandöken’den itibaren, idareyi onların eline vermektir. Ayrıca bu konsorsiyumda İsrail’in işi ne? Bu ülke Avrupa Birliği’nde midir? Belli ki ABD’nin AB’ye baskısıyla bu şart Türkiye’ye dayatılmaktadır. Bu şart asla kabul edilemez’ demişti.

 “Zaten ABD’nin yayınladığı, Büyük Kürdistan haritaları, su havzamızı da içine alıyor.” (Arslan Bulut, Yeniçağ, 17 Mart 2009  s.11)

 İsmail Habib Sevük’ün ta 1930’larda yazdığı ‘Edebî Yeniliğimiz’ adlı eserinde geçtiğini tahmin ettiğim şu tespitini hatırlamanın tam zamanıdır. Aşağı yukarı şöyle idi: “Bir ülkeyi fethetmenin / ele geçirmenin en iyi, en kolay ve en ucuz yolu; öncelikle o ülke insanlarının kafalarının içini fethetmekten geçer. Çünkü kafalarının içi ele geçirilmiş insanların topraklarını elde etmek işten bile değildir.”

3106

Demek ki, günümüzde bir ülkeyi fetih; artık o ülke topraklarına girmekten ziyade, o ülke insanlarını; kendimiz gibi düşündürtmekten geçiyor. Yani o ülke insanlarının aydınları, düşünür ve idarecileri bizim gibi düşünüyor, yaptıklarımızı yapıyor, istediklerimizi yerine getiriyor, yetkimizi yetkileri, tasarrufumuzu tasarrufları biliyor, her dediğimize evet diyor ve hattâ adâletimizi, kendi adâletlerinin üstünde görüyorlarsa, hele bir de -özellikle- millî müesseselerinin yüzde elli birini bize satmışlar ise, artık o ülkeyi fiilen işgale lüzum kalır mı?

O ülke aslında bizim sayılmaz mı?

İşte bugün dünyada olup biten budur. Kaleyi içten fethetmek. Sûreta bağımsız ülkeleri; kendi aleyhinde olan manevî, hukukî ve ticarî ilişkilerle kendimize kıskıvrak bağlamak! Onu kıpırdayamaz bir hale sokmaktır.

Nitekim küresel kriz; işte bu doymak bilmeyen küresel dev şirketlerin; kitlelerin tabiî olan haklarını, kendi menfaatleri için, ortadan silip süpürmek ve onların meşru haklarını, dünya yüzünden kürelemek isteyişleri yüzünden çıkmıştır.

Fakat bu, uluslar üstündeki uluslararası sülük hükmünde olan dev kuruluşlar; eştikleri kuyuya düşecekler; el mi yaman bey mi yaman, yakında görecekler ve bir daha eskisi gibi toparlanamayacaklar. 

 

Önceki İçerikMedeniyetlerin Doğuşu ve Çöküşü
Sonraki İçerikSağ Yanım Acıyor Anne
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.