Faust

268

Alman edebiyatının zirvedeki ismi Johann Wolfgang Von Goethe (1749-1832); aynı zamanda ressamdır. Bakanlık yapmış siyâset ve devlet adamıdır. Tabiat âlimi ve farklı disiplinlerde bilgi sâhibi olması sebebiyle de ‘hazerfen’ olarak anılırdı.

Goethe’nin Dünya Klâsikleri arasında çok önemli bir yeri olan Faust isimli eserinin kahramanı Dr. Faustus, fakir ve inançlı bir âilenin evlâdı olarak dünyâya gelmiştir. Faustus üniversitede ilâhiyat tahsili görmüş, aynı sahada Dr. unvanı almıştır. Eserde onun efsânevî hayatı anlatılır. Ortaçağda yaşamış, o dönemde yaygın olan büyücülükte mâhir bir insandır. Bilgi ve güç elde etme karşılığında ruhunu şeytana satmıştır.  

Goethe, efsânevî bir şahsiyet olan Faust’u en başarılı ve etkili bir şekilde kaleme alan yazardır. Eser, tiyatro, opera ve bale olarak da sahnelendi. Bâzı yazarlar Dr. Faust’u göklere çıkarırken, bâzıları da lânetlemiştir. Dr. Faust adında bir şahsın yaşayıp yaşamadığı da tartışılmıştır. Gerçek hayatta Faust adında iki kişinin varlığından da söz edilmektedir. İster gerçek, ister hayâl ürünü olsun Goethe’nin Faust isimli eseri dünya klasikleri arasında yer almış, çok okunan eserlerin başında yer almış, dilimize çok sayıda tercümesi yapılmıştır. Ülkemizin önde gelen Goethe uzmanı Senail Özkan tarafından da geniş ve derin bir şekilde incelenmiştir.

Senail Özkan’ın Almanca aslından tercüme ettiği Faust isimli eser, 14,5 X 21,5 santim ölçülerinde, sert kapaklı cilt içerisinde 547 sayfadır.

Romandaki kişiler:

Faust: Hukuk, felsefe, tıp ve ilahiyatla ilgilenen, doktorasını yeni bitirmiş bir kişidir. Ancak düşüncelerinde ilahî olana karşı şüpheler vardır. Gençliğinde var olan huzur ve mânevî rahatlığı artık kaybetmiştir. Çekingen mizaçlı, ama genelde iyi yürekli bir insandır.

Mefistofeles: Faust’u yoldan çıkarmak için her şeyi deneyen şeytandır. Ona çeşitli biçimlere girerek görünür. Kadın, içki, büyü gibi yöntemlerle insanları tanrıdan uzaklaştıran, ayağından sakat biridir.

Margarete: Çok duygulu, fakir bir ailenin kızdır. Dinine ve ahlâkî kaidelere fazlasıyla önem veren; ancak nefsine yenik düştüğü için cezalandırılan bir kızdır.

Wagner: Faust’un yakın arkadaşıdır. Saf, duygularıyla hareket eden bir insandır.

Marthe: Kocası yanında olmayan, kendi hâlinde yaşayan, arabulucu fakir bir kadındır. İhtirasları ile Margarete’i de yönlendirir.

***

Goethe’nin kendi iç dünyasından ve hayatından izler taşıyan roman, manzum olarak yazılmış bir tiyatro eseridir. İnsanın şeytanla mücâdelesi anlatılmaktadır.

Roman, ‘Tiyatroda ön oyun’ başlıklı bölümle başlıyor. Bu bölümde, tiyatro müdürü, şâir ve palyaço arasında konuşmalar yer alır. Tiyatro müdürü, sahnelenecek bir oyun üzerinde şâir ve palyaço ile konuşur. Her oyunda onlara yardım ettikleri için memnundur. Fakat aralarında görüş ayrılıkları vardır. Tiyatro müdürü, sahnelenecek oyunun seyirciyi merak ettirecek olaylardan oluşması gerektiğine inanmaktadır. Ona göre tiyatro, halkın ruhunu doyurmalıdır. Şâirin ise kusursuz bir eserin, uzun yılların ve emeğin sonucunda meydana getirilebileceği düşünmektedir. Ona göre seyircinin beklentisi yeterli değildir. Palyaço ise seyircinin sâdece eğlenceyi istediğine inanır. Neticede, tiyatro müdürü bütün imkânları kullanarak iyi bir oyun düzenlemelerini istemektedir.

Oyun, gökyüzünde ‘başlangıç’ mâhiyetinde sözlerle başlar. İsrafil, Cebrail, Mikail ve Mefistofeles arasında bir diyolog geçer. Mefistofeles ile diğer melekler arasındaki farklılık bu konuşmayla ortaya çıkar. Konuşmalardan Mefistofeles’in şeytan olduğu anlaşılır. Konuşmaya Tanrı da katılır. Mefistofeles, Tanrı ile bir yarışa girer. Şeytan, bir insanı yoldan çıkartacaktır. Gökyüzü kapanır ve melekler dağılır.

Yüksek tavanlı, dar bir odada Faust tek başına oturmaktadır. Pek çok ilme vâkıf olan Faust, kendisinin aslında bir şey bilmediğini düşünmektedir. Bu yüzden, artık öğrencilere bir şeyler anlatamayacağına inanmaktadır. Ayrıca eski huzurunu kaybetmiştir. İlahî olana karşı şüphe içindedir. Bugünlerde bu boşluğu doldurmak için büyülerle ilgilenmektedir. Nosrtadamus’un el yazmasını açar. Tabiatı nasıl kavrayabileceğini düşünür. Tabiat ruhunun işâretini söyleyince sırlarla dolu bir ruh ortaya çıkar. Ruh onun kendisine benzemediğini söyler. Aralarındaki konuşmayı duyan Wagner içeri girer. Faust’un bir tirad okuduğunu sanır. Faust, Tanrı’yı, varlığın mânâsını sorgulamaktadır. Paskalya kutlamalarının olduğu o gün o, Hıristiyanlıktan uzaklaşmış durumdadır.

Şehir kapısının önüne pek çok insan törenlerde eğlenmek için gelmiştir. Neşe içinde, eğlenmeyi hayal etmektedirler. Bu ilkbahar günlerinde Faust ve Wagner de bu kalabalığa katılır. Halk, babası ve kendisi halka büyük yardımları olmuş bu doktoru yanlarında görmekten dolayı çok memnundur. Oysa Faust onların iyi niyetleri karşısında çok üzgündür. Çünkü aslında bir doktor olan babası ona göre pek çok kişinin ölümüne sebep olmuştur. Wagner’le bunları konuşurken garip bir köpeğin geldiğini görür.

Faust, fino köpeği ile çalışma odasına girer. İncil’i açan Faust, onu farklı anlamlandırmaya başlar. Şüpheler içinde kıvranmaktadır. Köpek, bir öğrenci kılığına bürünür. Faust, onun kötü bir ruh olduğunu anlar. Önce köpek, sonra öğrenci kılığına bürünen varlık, Tanrı ile bir insanı yoldan çıkarma anlaşması yapan Mefistofeles’tir. Mefistofeles, Faust’la konuşarak onu kandırmaya başlar. Mefistofeles onu haz ve eylemlere sürükleyebileceğini ve mutlu anlar yaşatabileceğini söyler. Bu süreç içinde hep yoldaşı olabilecektir. Ancak onunla bir anlaşma yapmalıdır. Faust, gözünü boyayarak onu kandırabilirse anlaşmayı kabul edeceğini söyler. Mefistofeles ondan kanla yazılmış yazılı bir anlaşma da ister.

Mefistofeles ondan, önce aklını ve ilimle alâkası çalışmayı bırakmasını ister. Çalışma odasından birlikte ayrılmaya karar verirler. Faust hazırlanmak için gittiğinde odaya gelen bir öğrenciyi Mefistofeles kısa sürede kandırır ve şeytanlığıyla onu yoldan çıkarır. Faust ve Mefistofeles pelerinlerini açarlar ve uçarak bir meyhâneye giderler. Neşeli bir topluluk içine girerler. Mefistofeles oradaki insanların nefislerini kullanarak onlara en iyi içki ve şarap mahzenlerini gösterir. Gerçekte bir hayal olan bu görüntülere ellerini uzattıklarında görüntüler ateş olur; çünkü cehennemden gelmişlerdir.

Meyhâneden sonra Faust ve Mefistofeles, cadıların kazan kaynattıkları bir mutfağa giderler. Çok çirkin görüntüleri olan bir cadı ailesi ile karşılaşırlar. Faust 30 yıl önceki gibi kendini dinç hissetmek için bu kazanda kaynatılan iksiri içmek mecbûriyetindedir. Faust orada bulunan büyülü bir aynada arzularını harekete geçiren bir kadın hayâli görür. Faust, büyülü iksiri içer. İksiri içtikten sonra bütün kadınları çok güzel görmeye başlar. Mefistofeles, onu yoldan çıkarmaya başlamıştır.

Caddede gezen Faust yolda Margarete’i görür, onu çok güzel bulur ve yanına yaklaşır. Ona eşlik etmek ister. Ahlâklı bir kız olan Margarete buna müsâade etmez. Faust, Mefistofeles’e o kızı kendisine ayarlamasını söyler. Mefistofeles, bunun zaman alacağını; çünkü kızın dindar olduğunu söyler. Faust, tamamen arzularının esiri olmuştur.

Mefistofeles, Margarete’i baştan çıkarmak için çok pahalı bir mücevheri gösterişli bir kutu içinde dolabına koyar. Fakir bir kız olan Margarete hayretler içinde kalır. Mücevherleri kimin koyduğunu anlayamaz. Önce nefsine çok hoş gelir, takar. Sonra annesine verir. Dini bütün bir kadın olan annesi de mücevherleri kiliseye bağışlar. Bu arada Margarete, Faust’u unutamamaktadır. Onun çok yakışıklı olduğunu düşünmektedir.

Margarete’e yeni bir mücevher daha gelmiştir. Komşusu Marthe’nın yanına gider ve bu sefer mücevherleri vermek istemediğini anlatır. Onun evine gelip canı isteyince mücevherleri takacaktır. O da yavaş yavaş yoldan çıkmaktadır. Bu arada Mefistofeles, Marthe’nın evine gelir. Ona kocasının öldüğünü söyler. Şâhit olarak da arkadaşı Faust’u getirecektir. Kadına sâdece ölüm yalanını uydurmakla kalmaz, kocasının onu aldattığını da söyler.

Akşam, olunca Mefistofeles ve Faust güya şâhitlik yapmak için Marthe’nın evine giderler. Faust, Margarete’i kandırır. Ona onu sevdiğini söyler. Bir süre sonra Margarete’e sâhip olur. Fakat arzularını yenemeyen Faust, bütün insanî değerlerini kaybetmediğinden vicdan azabı duyar. Margarete’in kirlendiğini ve bir de çocuk beklediğini ağabeyi öğrenir. Mefistofeles, Faust’la Margarete’in ağabeyinin yan yana gelmesine sebep olur ve Faust’a zorla onu öldürtür.

Faust, şeytan yüzünden her çeşit kötülüğü yapmıştır. Kendini kötü hissetmektedir. Margarete’in hapiste olduğunu ve idam edileceğini öğrenir. Onu kurtarmak için Mefistofeles’le bulunduğu hücreye giderler. Margarete, yaşadığı olaylardan sonra yarı deli hâlinde, pişmanlık içinde kıvranmakta, günahlarının bağışlanması için Allah’a duâ etmektedir. Faust’la gelmeyeceğini, günahlarının cezâsını bu dünyada çekmek istediğini söyler. Melekler, Margarete’in yüce katta kurtulduğunu söylerler. Faust şeytanla birlikte oradan ayrılır.

Gittikleri yerde Mefisto Faustu Yunan güzeli Helena ile tanıştırır. Faust, görür görmez Helena’ya âşık olur. Ksa bir süre sonra, aradığı saadeti Helena’da da bulamaz.

Nihâyet İncil’deki bir cümleye göre düşünmeye başlar: Yaratılışın ilk eseri ‘söz’ müdür, ‘mânâ’ mıdır, yoksa ‘faaliyet’ midir? Beşerî saadeti faaliyette bulmuştur.

Bir bataklık sâhayı mâmur hâle getirmeyi tasarladığı anda bir nevi murada erer ve zamana ‘dur geçme çok güzelsin’ der.                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                          

***

Faust efsânesini büyük büyük bir başarıyla işleyen Goethe Faust isimli eseri batı kültür mirasının varabileceği değişik noktaların çok ciddî, aynı zamanda çok ironik bir yorumudur. Epik, lirik, dramatik özelliklerle, opera ve baleye has unusurlarla dolu olan bu manzum eser, değişik ölçü ve üsluplarda ilâhiyat, mitoloji, felsefe, sosyal ekonomi, ilim, estetik, müzik ve edebiyat gibi çok çeşitli alanlarda yorumlar getirir. Eserin sonunda Goethe, Faust’u günahlarından arındırarak lânetlenmekten kurtarır.

***

Batı dünyasının en büyük sanatkârlarından biri olan Goethe, doğu medeniyetini ve özellikle İslâmiyet’i tanımak maksadıyla çok çalıştı. Yazılar yazıp yayınladı. O yazılarından birinde diyor ki:

Hiç kimse Hz. Muhammed (sav) prensiplerinden bir adım ileri atamaz. Avrupa’ya nasip olan bütün başarılara rağmen bizim olan bütün kanunlarımız, İslâm kültürüne nispetle eksiktir. Biz Avrupa milletleri, medenî imkânlarımıza rağmen Hz. Muhammed’in (sav) son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki hiç kimse bu yarışmada onu geçemeyecektir.

***

Eski bir Alman masalının kitap hâline getirildikten sonra, uçların doruklarına yerleşmiş bir eser olan Faust’u yazmak altmış yıl sürdü. Eser Senâil Özkan’ın selis Türkçesiyle en mükemmel şekilde dilimize kazandırılmıştır.

Goethe’nin hayatını ve Hz. Muhammed (sav) Efendimize yazdığı şiiri aşağıdaki adresten okuyabilirsiniz:

https://www.fikriyat.com/kultur-sanat/2018/08/28/goethe-ve-islmiyet
JOHANN WOLFGANG VON GOETHE: (28 Ağustos 1749, Frankfurt – 22 Mart 1832, Weimar, Saxe-Weimar): Alman şair, oyun yazarı, romancı, ilim adamı, devlet adamı, tiyatro yönetmeni, münekkidi; modern çağın en büyük Alman edebî figürü olarak kabul edildiği gibi literatüre kendi armağanı olan “Dünya Edebiyatı” kavramı kullanıldığında akla ilk gelen, yaşadığı çağın sonundan beri yazıları klasik kabul edilen büyük sanatkârdır. Goethe, 1765’te Leipzig’de hukuk eğitimi almaya başladı fakat şiire olan ilgisi ve bazı rahatsızlıkları bu eğitimi o sırada tamamlamasına müsaade etmedi ve 1768’de geri döndü. Dünya edebiyatının en büyük eseri sayılabilecek Faust üzerinde çalışmaya ise hukuk eğitimini tamamlamak üzere Strasburg Üniversitesine girdiği 1770 yılında başladı. Avukat ve hukuk doktoru olarak dört yıl boyunca Frankfurt’ta çalıştı. On sekizinci yüzyıl Almanyası’nda, kendisini Romantizm sonrası aydınlanma döneminin akılcı felsefesinin dışında tutup mistik konulara ve hissî bir sanat anlayışına yönelen, Herder, Klinger, Schiller, Lenz, Moritz gibi isimlerin dâhil olduğu, Adnan Adıvar’ın tâbiriyle “eskiliğin köhnemiş zihniyeciliğine ve basit akliyeciliğine ve daha doğrusu kendini hatâ etmez sanacak kadar ukalalığına karşı genç neslin isyanından doğmuş bir hareket” olan “Sturm und Drang” akımının içinde yer aldı. 1774’te neşredilen Die Leiden Des Jungen Werthers, bu yönelimin en güçlü eserlerindendir. Aynı yılın sonunda Paris’te, Weimar Dükü Kari August ile tanıştı ve bu tanışıklık ona 1776 yılı Haziram’nda dükün özel temsilciliğine giden yolu ve politika kapısını açtı. 1779’da yine dükün önerisiyle imparator tarafından kendisine asâlet unvanı tevcih edildi. Üç yıl sonra da Weimar hükümetinde mâliye bakanı oldu. Goethe, 1786-1788 arasında on sekiz ay boyunca sürecek bir İtalya seyahatine çıktı ve bu seyahatin izlenimlerini ‘Italienische Reise Auch ich in Arkadien’ başlığıyla kaleme aldı. Fransız İhtilali sonrasında (1792) Fransızların Avusturya ve Prusya’ya karşı yürüttüğü savaşlarda Kari August’un yanında çarpışmalara katıldı. Dilimize ‘Gönül Yakınlıkları’ olarak tercüme edilen son romanı Die Wah- lverwandtschaften’ı 1807’de tamamlayan Goethe, Napoleon’la Erfurt’taki görüşmesinden bir yıl sonra, 1809’da Aus Meinem Leben Dichtung und Wahrheit başlıklı otobiyografisini yazmaya başladı. Büyük eseri Faust’un ilk kısmını 1808’de, ikinci kısmını ölümünden bir süre önce bitirdi. Goethe, arkadaşı Johann Georg Christian Kestner’in ifâdeleriyle, ‘hakiki bir dehâya, güçlü bir karaktere, fevkalade canlı bir tahayyül kudretine sâhip, asil düşünceli, her türlü baskıdan nefret eden temiz seciyeli’ bir adamdı. Muhammed İkbal onu, Molla Cami’nin Mevlana için söylediği ‘peygamber değildi ama kitabı vardı,’ sözleriyle tebcil etmiştir.
SENAİL ÖZKAN:                                                                                                                                                             21 Ekim 1955’te Gümüşhane’de doğdu. 1974’te başladığı Hacettepe Üniversitesi Elektronik Mühendisliği Bölümünden 1978’de ayrılarak Almanya’ya gitti ve burada 1979-1985 yılları arasında Bonn Üniversitesinde Felsefe, Alman Edebiyatı ve Sosyoloji tahsil etti. 1998’de Türkiye’ye dönen Senail Özkan, felsefeci, yazar ve mütercim olarak çalışmalarına devam etmektedir. Mevlâna ve Goethe (2006), Nietzsche: Kaplan Sırtında Felsefe (2004), Schopenhauer: Paradokslar Üzerinde Raks (2006), Aşk ve Akıl / Doğu ve Batı (2006), Ölüm Felsefesi (2013) gibi telif eserlerinin yanı sıra Goethe’den Doğu-Batı Divanı (2009), Genç Werther’in Istırapları (2014), Faust (2022); Hammer’den İstanbul ve Boğaziçi I (2011); Katharina Mommsen’den Goethe ve İslâm (2012), Goethe ve Dünya Kültürleri (2015); Annemarie Schimmel’den Yunus Emre ile Yollarda (1999), Ben Rüzgârım Sen Ateş (1999), Muhammed İkbal (2007), Şark Kedisi (2009) gibi tercümeleri neşredilmiştir. Doğu-Batı Divanı tercümesiyle Türkiye Yazarlar Birliği’nin Tercüme Armağanına (2009), tercüme ve telifleriyle Türk kültürüne katkıları dolayısıyla Star Gazetesi tarafından verilen Necip Fâzıl Kısakürek Armağanıa’na (2015) layık görülmüştür.
Önceki İçerikKabul Edip, Etmemek!
Sonraki İçerikFilistin, Siyonizm ve İsrail Tarihçesi – 4
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.