Fatih Sultan’a Hocası Akşemseddin’in Yazdığı Mektuplar

98

Hayatından daima feyz alacağımız gönül sultanları arasında bir yeri olan Hacı Bayram Veli, nice veliler yetiştirmiş ilim ve irfan hayatımıza nice hizmetler vermişti. Bu arada Osmancık medresesinin ünlü müderrisi Mehmet Şemsettin’i de (Akşemseddin) olarak insanlığın hizmetine sunmuştu.

Mikrobun kaşifi, kalplerin ve ruhların tabibi olan II. Lokman diye şöhret bulan Akşemseddin, bir çoğunun kırk yıl beklediği pir ocağında, iki üç senede kemale ermiş, hilafet tacı giyerek irşad postuna oturmuştu.

Akşemseddin, büyük bir mürşit yüce bir rehber, vukuflu bir yönetici, yönlendirici ve güçlendirici eşsiz bir kişi idi. O cihan devletinin idaresini en hayati noktalarda etkilemiş, İstanbul’un fethinde büyük rol üstlenmişti. Hünkara ve orduya ümit verip, moralini yükseltmesi, sevk ve idareyi yönlendirmesi, ne yüce bir rehber olduğunu göstermeye kafidir. Deha hocalığı ile cihan tarihine, Fatih Sultan Mehmet gibi bir cihangiri hediye etmiştir.

İstanbul’un fethi sonrası vazifesinin bittiğini anlayan Akşemseddin, Göynük’ün yolunu tutmuştu. Biliyordu ki eğer Padişahın yanında kalsa, manevi zevke gönlünü hazır etmiş olan Padişah, yanıp yakılacak, dünyadan çekilme arzusu tekrar edecekti.

Fatih her ne kadar Akşemseddin’e derviş olamamış ise de bir seven olarak ölene kadar onunla ilişkisini kesmemiştir. Akşemseddin, zaman zaman İstanbul ve Edirne’ye gelip padişahı ziyaret etmiş, çoğu zaman yazdığı mektuplarla onu irşad etmiştir. Bir erkanı harp gibi Padişaha usul, yön, yöntem ve taktik verici satırları ile Fatih Sultan’a tavsiyelerde bulunmuştur. Daha dikkatli, tedbirli, gayretli, süratli ve ihtiyatlı olmasını belirtmiş, görevde ihmali olan ve başarısızlığa sebebiyet verenlere karşı yapılması gerekenleri açık seçik mektuplarında ifade etmiştir.

Akşemseddin Hazretleri yazdığı mektuplardan birinde Fatih’e şöyle söylüyordu :

” Hüve’l-Muizzü’n-Nasir,

Selam ve hayır dualardan sonra; Sultanımıza ma’ruzdur ki; Bu hadise ki; gemi ehlinden oldu, kalblere hayli üzüntü ve hoşnutsuzluk getirdi, bir fırsat görünürdü, o da elden kaçtı

Biri, gayret-i dine ve biri de sizin kararınızın yanlış olduğuna hükmeder.

Ve biri de bu ki; benim gibi zayıf bir kulun duamız ve tebşirimiz muteber olmaması ve dahi mahzur bunun gibi çoktur.

İmdi, kolaylık ve yumuşaklık yapmayınız. Bunu iyice araştırıp, kimden bu zarar ve başarısızlık oldu, bulup; Azil gibi, şiddetli azarlama gibi cezalandırmak gerekir. Eğer ceza verilmesse yarın birgün kaleye hücum edilecek ve hendek doldurulacak, gevşeklik ederler. Bu gibilerin Allah için canını ve başını feda edenleri azdır. Eğer bir ganimet görseler, canlarını dünya için ateşe atarlar.

İmdi, rica edilen ve arzulanan oldur ki; ciddiyetle ve gayretle çalışasınız. Ve böyle oln işleri merhameti ve hoşgörüsü az olan kimselere buyurasız. Allahü Teala buyuruyor:

” Ey Peygamber, kafirlerle ve münafıklarla savaş, karşılarında çetin ol. Onların yeri cehennemdir. O, ne kötü bir dönüş yeridir.”

Bir gün Ku’an-I azime tefe’ül ettik; Sultanü’s-Sadat Cafer-I Sadık hazretlerinin işareti üzere bu ayet geldi:

” Allah, erkek münafıklara da, kadın münafıklara da, kafirlere de kendileri içinde ebedi kalıcı olmak üzere- cehennem ateşini va’d etti. Bu onlara yeter. Allah, onları rahmetinden kovdu. Onlara bitip tükenmeyen bir azap vardır”

Şimdi; “Önden gitmeyenlerin batını müslüman değildir. Münafık hükmündedir ve kafirlerle cehennem azabında beraber olacaklardır” demek işareti düştü.

Böylece şiddetli çalışmak göründü; himmet edsiniz, akibet utanç verici ve inkisarla neticelenmesin, belki; Allahü Teala’nın izniyle ferahlık ve zafere kavuşuruz. Amin.

El-hükmü li’llah. Ancak kul, elinden geldiği kadar gayret ve çalışmada kusur etmemesi gerek. Resulullah’ın ve ashabının sünneti budur.

Şükür Allahü Teala’ya bir çok lütuflar edip beşaretler oldu ki; çok zamandır bunun misli görülmedi. Tam bir teselli hasıl oldu. Ve bu sözleri sizi sevdiğimiz için söyledik. Sakın boş söz görmeyesiniz.”(1)

İkinci mektubunda ise:

Bir dünyevi rahat ve cismani lezzete, bir de uhrevi rahat ve ruhani lezzete dayanan iki türlü hayat tarzı vardır. Birinci ikinciye bakarak değersiz ve geçicidir. Şu halde ona iltifat etme. Esasen Peygamberlere, velilere, halifelere rahat değil, cefalar ve müşkiller layıktır. Sen de onların yolundasın. Nasibinden elem değil, zevk duy. Sen her hangi bir insan gibi değilsin; memleketin durumu, senin durumuna bağlıdır. Bedende görünen her şey ruhun eseri olduğu gibi, memlekette meydana gelen şeyler de, Fatih’in eseri olacaktır. Çünkü bedene oranla ruh ne ise, memlekete oranla sultanlar da aynı şeydir

Sultanım, sen bizim tatdığımız lezzeti tadacak olursan, saltanatı bırakırsın. Devlet işlerini tam yapamazsın. İslam Dinini yayma işi yarım kalır. Müslümanların rahat ve huzur içinde yaşayabilmeleri için, devletin ayakta kalması şarttır. Talebelikle padişahlığın bir arada yürütülmesi çok güçtür. Seni talebeliğe kabul edersem, düzen bozulabilir, halkımız perişan olabilir. Bunun vebali büyüktür. Allahü Tealanın gazabına maruz kalabiliriz. Halvetten murad adalettir. Hükümdarlıkta adaletten ayrılmazsın. İşte bu suretle, arzun yerine gelmiş olur…  Memleketin durumu, sizin iyiliğinize bağlıdır. Zira sultanlar memlekete nisbetle ruhun yerindedir. Kendinizi diğer halk gibi zannetmeyiniz! Memleketin imar ve insanlarını iyi idare etmekten başka birşeyle meşgul olmayınız! Bu tarafa gelmemiz hatırınıza kötü bir şey getirmesin. Anne ve babam muhtelif kereler  mektup gönderdikten sonra adam göndermişler. Onların (son demlerinde) rızasını (hayır duasını) almak için geldik. Ümidimiz onların rızalarını alıp devletinizin devamı, haşmetinizin ziyadeleşmesi için duayla meşgul oluruz. Bizzat bulunmamız istenirse, İnşallah ya biz orada oluruz, ya da siz buraya gelirsiniz…

Kulları en zayıfı

Fakir Muhammed (Akşemseddin)”  (2)

Akşemseddin sadece tasavvuf yönünde değil aynı zamanda tıbbi alanda da kendini çok iyi yetiştirmiş, büyük bir alimdi. Tıp alanındaki bilgisi sonsuzdu. Yaşadığı çağda onunla yarışabilecek kimse yoktu. Hastalıkların teşhisini yanılmadan hemen koyar, ilacını da bizzat kendisi hazırlardı. Bitkiler üzerinde geniş araştırmalar yapmıştı. Hangi bitkinin hangi hastalığa iyi geleceğini çok iyi bilirdi. Bitkilerden yaptığı ilaçlar bir harikaydı.

Akşemseddin Pasteur’dan 400 yıl önce mikrobu bularak, bilim tarihinde de bir ilke imza atmıştır. İlmi birçok esere de imza atan Akşemsettin, tıpkı Peygamber efendimiz Hazretleri gibi, öldüğünde geriye yok denecek kadar eşya bırakmıştı. Hırka, kaftan, gömlek taç ve amame ( sarık ) gibi eşyalardı.

Kendisi bu konuda şöyle söylerdi:

” Çıplak geldik, çıplak gidiyoruz. Bir yerden diğer yere gidiyoruz, ikisi arasında ele geçen nedir ki? “(3)

Akşemsettin  Hazretlerinin sohbet ve vaazlarından halk büyük zevk duyar, kendilerinden geçerlerdi. Bir sohbetinde şöyle konuşmuştu:

Her işe Besmele ile başla. Temiz ol,daima iyiliği adet edin. Tembel olma, namaza önem ver. Nimete şükr,belaya sabret. Dünyanın mutluluğuna mağrur olma. Kimseye kızma, eziyet ve cefa etme. Ömrün uzun olsun istersen, kimsenin saadet ve mutluluğuna hased etme. Kimseyi kötüleyip, atıp tutma. Senden üstün kimsenin önünden yürüme. Çok uyumak, kazancın azalmasına sebep olur. Akıllı isen yalnız yolculuğa çıkma. Gece uyanık ol, seher vakti tilavet kıl, Kur’an-I Kerim oku. Daima Allahü Teala’yı zikret. Kendini başkalarına medhetme. Namahreme bakma, harama bakmak gaflet verir. Kimsenin kalbini kırıp viran eyleme.  Düşen şeyi alıp temizliyerek yersen,fakirlikten kurtulursun. Edepli, mütevazi ve cömert ol. Yalnız olarak bir evde yatmaktan sakın. Çıplak yatmak, fakirliğe sebep olur.

Kişinin kaderinin ve kıymetinin varlığı, mihnetlere, bela ve musibetlere , sıkıntılara sabretmeyle ortaya çıkar. Bu mihnet, dünyalığın olmaması veya eksilmesi, elden çıkması ile olur. Sabredenlerin, sabırdaki sebatları sebebiyle iyilikleri artar. Kalp aynasındaki kirler, cevahirin halis hale getirilmesi gibi temizlenir.

Kulluk beş kısımdır: Beden,nefs,gönül, sır ve can. Manevi huzura ermek ve bu yolda ilerlemek için dört şey lazımdır. Az yemek, az uyumak, halkın arasına az karışmak, Allahü Teala’yı çok zikretmek.” (4)

1-2-4-OsmanlınınManevi Mimarları-Muammer Yılmaz-Elit Kültür Yay.2008-S.108-111-112-113

1-Belgelerle Osmanlı Tarihi- Ömer Faruk Yılmaz-Osmanlı Yay.-C.1-S.419-420-421

2-3-Şah-I Cihan-F.S.M.Han-Ahmet Coşkun-Babıali Kültür Yay.-İst.2008-S.161-162-163

HAYAT YAYINEVİ.