“İbrahim de bir
zaman: ‘Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster?‘ demişti. (Allah):
‘İnanmadın mı?’ dedi. (İbrahim): ‘Hayır (inandım), fakat kalbim kuvvet bulsun
diye (görmek istiyorum)’ dedi.“ (Bakara: 260)
X
Hani bir zamanlar
Hz. İbrahim, imanında derinleşmek için demişti ki:
“Rabbim bana
göster.”
“Ey Rabbim!
Ölüleri nasıl diriltiyorsun? Ölüye nasıl hayat verdiğini bana göster.”
Allah buyurdu:
“Yoksa, inanmadın mı? Buna inanmıyor musun? İnancın yok mu?”
İbrahim şöyle
cevap vermiş ve demişti ki:
“Hayır öyle değil!
“Evet ya Rabbi!
İnandım. Ve elbette inanıyorum. Lâkin bunu isteyişimin sebebi, basîretimin ve
kalbimin sükûnetinin huzur bulması ve yatışmasının artması, kalbimde şüphe
kalmaması, kalbimin mutmain / tatmin olması ve bu gibi maksatlar için,
göstermeni istiyorum.
“Kalbim huzur
bulsun / yatışsın diye, sırf kalbim kuvvet bulsun, iyice kanaat getirip,
gözümle de görerek, aklım yatışsın / yatışması için, bunu istedim ve istiyorum.
“Yoksa, elbette
inanıyorum, fakat mes’elenin keyfiyetini / nasıllığını tafsilâtıyla / geniş bir
şekilde göreyim de kalbim, tam tatmin olsun diye görmek istiyorum.” diye cevap
/ yanıt verdi.
X
Hz. İbrahim bir
gün, kuşların üşüştükleri bir hayvan cesedi gördü. Bu manzara onu düşündürdü.
Allah’ın ölüleri
nasıl dirilteceğini zihnen sorguladı.
Elbette Hz.
İbrahim Allah’ın tüm canlıları diriltebileceğini biliyor ve buna inancı tamdı.
Fakat bu işin nasıl yapılacağını, Allah’ın kendisine müşahhas ve somut olarak
göstermesini istemişti.
Bununla
insanların; içlerinde şüpheler taşıyabileceklerini; bunlardan kurtulmak için,
aklın yanında, müspet delillere de başvurması gerektiğini, yani mücerret /
soyut inancın; müşahhas / somut delillerle de takviye edilmesi icap ettiğine,
bizlerin dikkatini çekmek istemiştir.
Çünkü etrafımız
sayısız delil ve kanıtlarla doludur. Yeter ki bakmasını bilelim, demek
istemiştir.
Allah şüphesiz,
Hz. İbrahim’in yüksek bir iman sahibi olduğunu biliyordu. Bununla beraber onun
imanını sorgulaması; onun soruş maksadını kulların bilmesi içindi.
Yoksa dediğimiz
gibi Hz. İbrahim büyük resullerden biriydi. Fakat yine de marifet kapasitesini
arttırmak, tam bir kemale / olgunluğa erişmek emelindeydi.
Hz. İbrahim’in
Allah’tan diriltmeyi kendisine göstermesini istemesi; gözüyle de dirilme
olayını bizzat görmek isteyişinden ileri geliyordu.
Çünkü Hz. İbrahim:
“Diriltmenin keyfiyeti (nasıllığı) hakkında, şühûdî / görünecek bir bilgi de
edinmek istemişti.”
Yoksa Hz.
İbrahim’in ölülerin dirilişini görme arzusu, bir şüpheden dolayı değildi.
Kendi şahsında
insanların; inançlarını görür seviyesine çıkarmalarını, hattâ daha da ileri
götürerek hakka’l-yakîn / gerçeği yaşamak mertebesine yükseltme arzuları içinde
olmalarını hatırlatıyordu.
Hz. İbrahim’in
“Rabbim! Bana göster, ölüleri nasıl diriltiyorsun?” (Bakara: 260) diye
sormasından anlıyoruz ki:
İman; “İman
ettik.” sözünden ve bunun ikrarından / açıktan söylenmesinden ibaret değildir.
İman ağaç ise,
amel / imanın gereği olan fiil / eylem, iş ve oluştur. Yani imanın
meyveleridir.
Meyvesiz ağaç er
geç kesileceği gibi, amelsiz / eylemsiz imanın varlığını sürdürmesi de, her an
inkıtaa / kesintiye uğrayabilir.
İman esasları
birbirinin varlığını gerektirir. Tıpkı binanın beton ayaklarının birinin bile,
sağlamlığına halel geldiği / bozulduğu vakit; diğer ayaklarının binayı ayakta
tutmaya yetmeyeceği gibi.
Öyleyse iman
binamızı her yönüyle sağlam tutmaya çalışalım. Taklitten tahkike geçirelim.