Ey İman Edenler! İman Ediniz (6)

106

     “İbrahim de bir
zaman: ‘Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster?‘ demişti. (Allah):
‘İnanmadın mı?’ dedi. (İbrahim): ‘Hayır (inandım), fakat kalbim kuvvet bulsun
diye (görmek istiyorum)’ dedi.“ (Bakara: 260)

X

     Hani bir zamanlar
Hz. İbrahim, imanında derinleşmek için demişti ki:

     “Rabbim bana
göster.”

     “Ey Rabbim!
Ölüleri nasıl diriltiyorsun? Ölüye nasıl hayat verdiğini bana göster.”

     Allah buyurdu:
“Yoksa, inanmadın mı? Buna inanmıyor musun? İnancın yok mu?”

     İbrahim şöyle
cevap vermiş ve demişti ki:

     “Hayır öyle değil!

     “Evet ya Rabbi!
İnandım. Ve elbette inanıyorum. Lâkin bunu isteyişimin sebebi, basîretimin ve
kalbimin sükûnetinin huzur bulması ve yatışmasının artması, kalbimde şüphe
kalmaması, kalbimin mutmain / tatmin olması ve bu gibi maksatlar için,
göstermeni istiyorum. 

     “Kalbim huzur
bulsun / yatışsın diye, sırf kalbim kuvvet bulsun, iyice kanaat getirip,
gözümle de görerek, aklım yatışsın / yatışması için, bunu istedim ve istiyorum.

     “Yoksa, elbette
inanıyorum, fakat mes’elenin keyfiyetini / nasıllığını tafsilâtıyla / geniş bir
şekilde göreyim de kalbim, tam tatmin olsun diye görmek istiyorum.” diye cevap
/ yanıt verdi.

X

     Hz. İbrahim bir
gün, kuşların üşüştükleri bir hayvan cesedi gördü. Bu manzara onu düşündürdü.

     Allah’ın ölüleri
nasıl dirilteceğini zihnen sorguladı.  

     Elbette Hz.
İbrahim Allah’ın tüm canlıları diriltebileceğini biliyor ve buna inancı tamdı.
Fakat bu işin nasıl yapılacağını, Allah’ın kendisine müşahhas ve somut olarak
göstermesini istemişti.

     Bununla
insanların; içlerinde şüpheler taşıyabileceklerini; bunlardan kurtulmak için,
aklın yanında, müspet delillere de başvurması gerektiğini, yani mücerret /
soyut inancın; müşahhas / somut delillerle de takviye edilmesi icap ettiğine,
bizlerin dikkatini çekmek istemiştir.

     Çünkü etrafımız
sayısız delil ve kanıtlarla doludur. Yeter ki bakmasını bilelim, demek
istemiştir.

     Allah şüphesiz,
Hz. İbrahim’in yüksek bir iman sahibi olduğunu biliyordu. Bununla beraber onun
imanını sorgulaması; onun soruş maksadını kulların bilmesi içindi.

     Yoksa dediğimiz
gibi Hz. İbrahim büyük resullerden biriydi. Fakat yine de marifet kapasitesini
arttırmak, tam bir kemale / olgunluğa erişmek emelindeydi. 

     Hz. İbrahim’in
Allah’tan diriltmeyi kendisine göstermesini istemesi; gözüyle de dirilme
olayını bizzat görmek isteyişinden ileri geliyordu.

     Çünkü Hz. İbrahim:
“Diriltmenin keyfiyeti (nasıllığı) hakkında, şühûdî / görünecek bir bilgi de
edinmek istemişti.”

     Yoksa Hz.
İbrahim’in ölülerin dirilişini görme arzusu, bir şüpheden dolayı değildi.

     Kendi şahsında
insanların; inançlarını görür seviyesine çıkarmalarını, hattâ daha da ileri
götürerek hakka’l-yakîn / gerçeği yaşamak mertebesine yükseltme arzuları içinde
olmalarını hatırlatıyordu.

   Hz. İbrahim’in
“Rabbim! Bana göster, ölüleri nasıl diriltiyorsun?” (Bakara: 260) diye
sormasından anlıyoruz ki:

     İman; “İman
ettik.” sözünden ve bunun ikrarından / açıktan söylenmesinden ibaret değildir.

     İman ağaç ise,
amel / imanın gereği olan fiil / eylem, iş ve oluştur. Yani imanın
meyveleridir.

     Meyvesiz ağaç er
geç kesileceği gibi, amelsiz / eylemsiz imanın varlığını sürdürmesi de, her an
inkıtaa / kesintiye uğrayabilir.

     İman esasları
birbirinin varlığını gerektirir. Tıpkı binanın beton ayaklarının birinin bile,
sağlamlığına halel geldiği / bozulduğu vakit; diğer ayaklarının binayı ayakta
tutmaya yetmeyeceği gibi.

     Öyleyse iman
binamızı her yönüyle sağlam tutmaya çalışalım. Taklitten tahkike geçirelim.

Önceki İçerik7 Nisan Dünya Sağlık Günü
Sonraki İçerik104 Emekli Amiralin Bildirisi ve Mağduriyet Devşirme
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.