“Kaaleti’l-a’râbu:
Âmennâ. Kul: Lem tü’minû. Velâkin kulû: Eslemnâ ve lemmâ yedhuli’l-îmanu fî
kulûbiküm.” (Hucurât: 14)
x
“Araplar: ‘İman
ettik.’ dediler. De ki: ‘İman etmediniz. Lâkin: ‘İslâma girdik.’ deyiniz.
İman henüz kalblerinize girmemiş.’ ”
x
Ey Peygamber!
Çöldeki Bedevî Göçebe Araplardan bir kısmı sana gelip : “Biz iman ettik /
inandık” dediler. Sen de onlara de ki: “Siz aslında, gerçek mânâda, yani
gönülden iman etmediniz / inanmadınız. En iyisi siz ‘Güçlü olduğunuzu gördük ve
siyasî otoriteyi tanıma, vergi verip hizmet alma anlamında, yanınızda yer almak
için, Müslüman / İslâm olduk / teslim olduk.’ deyin. Çünkü iman henüz kalb ve
yüreklerinize tam olarak girmemiş, yerleşmemiştir.”
x
“Ayette, Müslüman
olduğunu söylemenin, sadece Müslüman olduğunu sözle ifade etmek olduğu
açıklanmaktadır. Böylece de iman etmenin oldukça farklı birer aşama olduğu anlaşılmaktadır…(Çünkü)
imanı içselleştirmek için pratik yaşamda da, muhkem-kesin hükümlere uygun
olumlu / salih ameller için çaba içinde olmak da gerekmektedir. Diğer bir ifade
ile iman, pratik uygulamalar demek olan salih amellerle birlikte gerçekleştirilerek
içtenleştirilmelidir.
“Hucurât – 14 ve
15 nci ayetteki ‘imanın kalbe inmesi’ ifadesinden sadece, ‘Ben Allah’ın
varlığına inandım’ demenin yetmediği ve şirk-ortak koşulmamasını istediği
açıklaması ile birlikte değerlendirmek gerekir.
“(Çünkü) Müslüman
olduğunu söylemek, ancak imana ve müminliğe yönelmenin sadece başlangıcında
olmak demektir.
“Zaten Tegabün-5
nci ayette, Allah’ın biz insanların sadece O’nu tanıdığımızı sözle ifade
etmemize ihtiyacı olmadığı hatırlatılmıştır.” (Prof. Dr. Gazi Özdemir)
x
“(Kalplerine iman
yerleşen, derinleşen ve kökleşen) müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman eden
(imanlarını bilgi, belge ve delillerle sağlamlaştırıp) ondan sonra asla şüpheye
düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla (fedakârca) mücadele eden
kimselerdir. İşte (“Biz inandık” dediklerinde) doğru (ve samimi) olanlar
bunlardır.” (Hucurât: 15, Veli Tahir Erdoğan)
x
“Müslümanlığı
kabul etmenin, imana götürücü yolun başlangıcı olduğu…Yani Müslüman olduğunu
söylemek, ancak imana ve müminliğe yönelmenin sadece başlangıcı olmakta ve
kişinin bunu kabul etmesi, onun sadece Müslüman topluma dahil olmasını o
toplumdan sayılmasını sağlamaktadır…Demek oluyor ki, her Müslüman, ancak
gerçek imanlı ve mümin oluşun adayıdır anlamı çıkmaktadır. Ve gerçek imanlılık
ile müminliği ise ancak Allah değerlendirecektir. Ve buna göre de, ‘Müslüman
çok, gerçek imanlı ve mümin çok az, makbul kişi ise çok çok az’ diyebiliriz.”
(Prof. Dr. Gazi Özdemir)
x
“(Gerçek anlamda)
inananlar, ancak o kimselerdir ki Allah’ın adı anıldığı zaman yürekleri titrer,
O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman, (bu) onların iman (nur)larını
artırır (kuvvetlendirir). (İmanın artması muhteva ve tafsil bakımından olurken,
imanın kuvvetlenmesi takvâda ve ibadetleri ihlasla yerine getirmekte tezahür
eder. Çünkü salih amelle / Allah’a itaatle iman artar, günahlarla zayıflar.) Ve
(her işlerinde) ancak Rablerine güvenirler.” (Prof. Dr. Hasan Tahsin Feyizli)
x
“Erkek ve
kadından, mümin olarak kim de salih ameller işlerse işte onlar cennete girerler
ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisa: 124, Prof. Dr. Hasan Tahsin
Feyizli)