Allah’ı tanımak için, Kur’anı okumak gerek.
Kur’anı anlamak için, Kur’anı tekrar tekrar,
İlk defa okurcasına okumak lâzım.
Kur’anın tefsiri / açıklaması Kur’anın kendisindedir.
Bir âlimin dediği gibi:
“Bir âyeti düşünürken iki yüz âyet yardıma koşuyor.”
Yani aynı konuda iki yüz âyet daha var.
Onları da hesaba katarak, okunan âyeti düşünmeli.
Çünkü parçayı anlamak, bütünü bilmekten geçer.
Medenî kanunda bile, hâkim hüküm verirken,
O konudaki diğer kanun maddelerine de,
Hükmünü dayandırması icap ediyor.
Onları da, göz önünde tutarak hüküm veriyor.
“Dermanı, derdin çıktığı yerde aramak” lâzım.
Kur’an okumadan Allahı bilmek, O’nu sevmek,
O’nun istediği gibi olmak mümkün ve olası değil.
İnsanı, en doğru bir şekilde ancak kendisi ifade ettiği gibi;
Allah da bizler için kendisini; isim, sıfat
Ve fiilleriyle tezahür ve zuhur ettirmiş;
Kâinat / evren denilen ekranda yansıtmış;
Zâtını bize, bizzat kendisi tanıtmıştır.
Arapça Kur’anında Zâtının isim, sıfat ve fiillerini
Binbir âyetle ifade etmiş, dile getirmiştir.
Kur’anı sadece okumakla, sırf dinlemekle;
O’ndan yararlanabileceğimizi mi sanıyoruz?
Kur’andan feyzalmak / etkilenmek, ondan faydalanmak için,
Önce iman sahibi olmak,
Yani inanmak; sonra da Kur’anın emir ve yasaklarını
Yerine getirerek yaşamalıyız.
Kur’anı sadece okuyup, dinlememiz;
Kabuklu meyvaları görüp lezzet almayı ummak gibidir.
Oysa lezzet almak ve tadına varmak;
Kabukları kırıp içindekileri yemekle kabildir.
Kur’andan istifade ise, kabuklu meyva hükmündeki âyetlerin
Okuma kabuklarını kırıp,
İçindeki mânâ / anlam lezzetlerini tatmakla;
Asıl istifade temin edilmiş / sağlanmış olur.
Özetle:
Okuduklarımızı; idrak ve anlayışımız ölçüsünde ortaya koyup,
Tatbik etmemiz ve O’nun istediği şekilde yaşamamız,
O’nu hayata geçirmemiz nispetinde,
Kur’anla hemhâl oluruz. İşte ancak bu durumdayken,
Yüce Allahın büyük bir müjdesiyle de karşılaşırız.
Diyor ki O Yüce Allah:
“Sen bildiğinle amel et. Bildiğini tatbik et. Uygula. Hayata
geçir;
Bilmediğini sana öğretirim.”
Ne büyük müjde Ya Rabbi!
Nasip et olmayı buyruğuna tabi.