Ey İman Edenler! İman Ediniz! (11)

116

Allah’ı tanımak için, Kur’anı okumak gerek.

Kur’anı anlamak için, Kur’anı tekrar tekrar,

İlk defa okurcasına okumak lâzım.

Kur’anın tefsiri / açıklaması Kur’anın kendisindedir.

Bir âlimin dediği gibi:

“Bir âyeti düşünürken iki yüz âyet yardıma koşuyor.”

Yani aynı konuda iki yüz âyet daha var.

Onları da hesaba katarak, okunan âyeti düşünmeli.

Çünkü parçayı anlamak, bütünü bilmekten geçer.

Medenî kanunda bile, hâkim hüküm verirken,

O konudaki diğer kanun maddelerine de,

Hükmünü dayandırması icap ediyor.

Onları da, göz önünde tutarak hüküm veriyor.

“Dermanı, derdin çıktığı yerde aramak” lâzım.

Kur’an okumadan Allahı bilmek, O’nu sevmek,

O’nun istediği gibi olmak mümkün ve olası değil.

İnsanı, en doğru bir şekilde ancak kendisi ifade ettiği gibi;

Allah da bizler için kendisini; isim, sıfat

Ve fiilleriyle tezahür ve zuhur ettirmiş;

Kâinat / evren denilen ekranda yansıtmış;

Zâtını bize, bizzat kendisi tanıtmıştır.

Arapça Kur’anında Zâtının isim, sıfat ve fiillerini

Binbir âyetle ifade etmiş, dile getirmiştir.

Kur’anı sadece okumakla, sırf dinlemekle;

O’ndan yararlanabileceğimizi mi sanıyoruz?

Kur’andan feyzalmak / etkilenmek, ondan faydalanmak için,

Önce iman sahibi olmak,

Yani inanmak; sonra da Kur’anın emir ve yasaklarını

Yerine getirerek yaşamalıyız.

Kur’anı sadece okuyup, dinlememiz;

Kabuklu meyvaları görüp lezzet almayı ummak gibidir.

Oysa lezzet almak ve tadına varmak;

Kabukları kırıp içindekileri yemekle kabildir.

Kur’andan istifade ise, kabuklu meyva hükmündeki âyetlerin

Okuma kabuklarını kırıp,

İçindeki mânâ / anlam lezzetlerini tatmakla;

Asıl istifade temin edilmiş / sağlanmış olur.

Özetle:

Okuduklarımızı; idrak ve anlayışımız ölçüsünde ortaya koyup,

Tatbik etmemiz ve O’nun istediği şekilde yaşamamız,

O’nu hayata geçirmemiz nispetinde,

Kur’anla hemhâl oluruz. İşte ancak bu durumdayken,

Yüce Allahın büyük bir müjdesiyle de karşılaşırız.

Diyor ki O Yüce Allah:

“Sen bildiğinle amel et. Bildiğini tatbik et. Uygula. Hayata
geçir;

Bilmediğini sana öğretirim.”

 

Ne büyük müjde Ya Rabbi!

Nasip et olmayı buyruğuna tabi.

Önceki İçerikKesin İnançlılar & Fanatizmin Doğası – 3
Sonraki İçerikDoktorlar Köy Yollarında
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.