SETA’dan üç kez aradılar; Haliç Kongre Merkezi’ndeki “Cumhurbaşkanlığı Sistemi Sempozyumu”na davetiye gönderdiklerini, katılıp katılmayacağımı sordular. Seyir halindeydim. Ancak programıma bakıp öyle geri dönebileceğimi anlattım. Söz konusu 11 Şubat Cumartesi günü;aşırı soğuk ve kar yağışının beklendiği ve İstanbul trafiğinin en kalabalık olduğu, bütün insanların yollara düştüğü bir tatil dilimiydi. Özel araçla herhangi bir yere gitmek ayrı bir sorun, kitle ulaşım araçlarıyla da bir başka sorun. Çünkü bazen 4 vasıta değiştirmek durumunda kalıyorsunuz. Böylesi şartlarda en erken Ataşehir’den Haliç Sütlüce’ye üç saatte gidebilirdim. Ayrıca o gün altı ayrı programa davet edilmiştim. Yeniden aradı sekreter hanım, ismimi söyledi ve programa çağrısını yineledi. Böylesi bir kibarlık karşısında “Olur” demek durumunda kaldım. Ayrıca davetiyemin gelmediğini hatırlattım. Çünkü Cumhurbaşkanımızın geleceği böylesi toplantılarda davetsiz içeri girmek çok zordu. Ayrıca aşırı güvenlik tedbirlerinden de geçmek durumundasınız. SETA sekreteri hanım benim ismimi güvenliğe vereceğini, dolayısıyla içeri girmekte bir sorun olmayacağını anlattı.
İstanbul Kazan Ben Kepçe
O gün sabah saat 09’da yola çıktım Şerifali’den, 13.00’da başlayacak toplantı için. Haliç Kongre Merkezi miting alanı gibiydi vardığımda. Trafik felç olmuştu. Özellerin dışında nereye kayıtlı oldukları üzerindeki yazılardan belli olan kamu midibüs ve otobüsleri de konuk taşıyordu içeriye. Bir yandan araçlar aranıyordu salona girmek için, bir yandan da davetliler. Çok sayıda kadın ve erkek sırada bekliyordu. Görevli sayısıda da bir hayli fazlaydı. Hanımların parfümü pahalı cinsten olsa gerek ki ortam çok güzel kokuyordu. Kalabalıklarda genç kızlar ağırlıklıydı ve hepsi şıktı, marka giyinmişlerdi. Başörtüsüz hanım sayısı azdı. Birkaç güvenlik kontrolünden geçtikten sonra nüfus cüzdanımı vererek, boyunlara asılan, isimlerin yazılı olduğu plastik içindeki kartı, başımdan aşağı geçirdim ve içeri girdim. Güvenlik birimi sorumluları boynumdaki kartın da barkotunu kontrol ederek fuayeye öyle aldılar. Fuayede SETA kurmaylarından Doç. Dr. Ramazan Yıldırım ile ayaküstü sohbet ettik. Sempozyumun yapılacağı salondan gümbür gümbür müzik sesi geliyordu. Keşke müzisyenler, bestekârlar kendi enstrümanlarımızdan böylesine bir bekleyiş müziği yapsalardı da, batıdan aynen kopya etmeseydik. Tıpkı basımla nereye kadar ki?. Salon erkenden dolmuştu. Protokola doğru gitmedim, konukların arasında bir yer ararken Cumhurbaşkanlığı Başmüşaviri Prof. Dr. Şükrü Karatepe ile karşılaştık. Hal hatır sorduk birbirimize. “Sizler iyi olursanız bizlere ve topluma yansır” dedim. Prof. Dr. Karatepe ile 40 yıllık bir dostluğumuz var. TYB Kültür ve Sanat Yıllığı’nda yazı ailemizdeydi. Eşimin Kayseri’deki resim sergisinde Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı idi. Bir başka aziz dostum Kayseri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Şahin ile birlikte sergi boyunca yakın ilgilerini eksik etmediler. Evlerine konuk olmuş, aynı sofrada leziz Kayseri yerel yemeklerini paylaşmıştık. Sergiden ayrıca tablo almışlardı. Bir sanatçı için bu bir mutluluktu.
Ön sıralardakigüvenliğin çok sıkı olduğu yerden Prof. Dr. Burhan Kuzu eliyle selam verdi, beni aşağıya, protokola davet etti. Yanında Ahmet İyimaya vardı. Teşekkür ederek gençlerin arasına oturdum. Böylesi toplantılar birbirini az gören dostların da yeniden yakınlaşmasına, hasret gidermesine neden oluyor. Toplantı başlayana kadar sohbetin bitmesi istenmiyor. Genç, ihtiyar artık bakıyorum neredeyse herkes sakal bırakmaya başlamış.
Bir Seta Etkinliği
Batı enstrümanlarından oluşan orkestranın müziği gümbür gümbür çalmasını sürdürdü. Balkonda son yerel seçimi kaybeden AK Parti Beylikdüzü ve Beyoğlu Teşkilatları gençleri tezahürata başladılar. Şölene gelmiş gibilerdi. Cumhurbaşkanı daha salona gelmeden tezahüratlarını giderek artırdılar. Program sunucusu onları defalarca aşağı salona davet etti, ama hiç biri gelmedi. Gençler tam tersine showun dozunu artırdı, müziği yenmeye çalıştılar.
SETA bir karton çantada dokümanlar hazırlamıştı. Gidip aldım. İçinde SETA’nın yayınladığı; vakfı ve cumhurbaşkanlığı sistemini anlatan kitapçık ve Kriter adlı bir dergi vardı. Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı SETA’nın amacı ulusal, bölgesel ve uluslararası sorunlara yönelik çalışmalar yapmak ve bunları kamuoyuna ve karar alıcılara sunmaktı. Bu sempozyum da böyle olacaktı. Türkiye için cumhurbaşkanlığı sisteminin tasarımında temel dinamikler, dönüşüm alanları ve geçiş sürecinin yönetimi, siyasal sistemlerin pratikleri ve anayasal uygulamaları; Prof. Dr. Burhan Kuzu, Ahmet İyimaya, Prof. Dr. Haluk Alkan, Dr. Nebi Miş, Prof. Dr. Şükrü Karatepe, hemşehrimiz milletvekili Abdülhamit Gül, Can Peker, Dr. Ali Aslan, Mehmet Uçum, Doç. Dr. Kılıç Buğra Kanat, Doç. Dr. M. Zahit Sobacı tartışacaklardı.
Sevgi Disiplini Yeniyor
Salona Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın girişi anons edilirken saat 14.00 olmuştu. Öyle bir tezahürat vardı ki gençlerden, deprem şiddetindeydi. Atılan sloganlar ve gösterilen sevgi sınırsızdı. Sanırım toplantıya herkes adeta sempozyum için değil de Cumhurbaşkanı için gelmişti. Sempozyumda önce bu sürece nasıl gelindiğini anlatan bir video filmi izlettirildi. Filmde Fetocular ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimi de hatırlatılmıştı. Hele anayasa değişikliği için AK Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi temasları konu edilirken, filmde Devlet Bahçeli’nin her görüntüsü geldiğinde alkışlar kızılca kıyametti.
Sempozyumun ilk takdim konuşmasını SETA Genel Koordinatörü Prof. Dr. Burhanettin Duran yaptı. Yaptı ama Erdoğan’a yapılan tezahüratların ardı arkası kesilmedi. Bunun üzerine Prof. Dr. Burhanettin Duran takdim konuşmasını kısa keseceğini hatırlatınca, gençlerin tezahüratında kısmı bir rahatlık oldu. Prof. Dr. Duran konuşmasında vesayetçi dönemlerin kalkması gerektiğini hatırlattı, sistem sorununu çözmek için sivil mutabakatın mevcut olduğunu belirterek, siyasi krizlerden artık ders alındığını, mevcut cumhurbaşkanlığı sistemi ile sorunların değerlendirileceğini bildirdi. Gençlerin Erdoğan tezahüratı gerçekten Prof. Dr. Duran’ın konuşmasını tamamlamadan bitirmesine neden oldu. İnsanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan için salondaydı!. Sevgi disiplini yeniyordu.
Nitekim hemen akabinde kürsüye çağrılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yarım saat kadar süren ve gençler tarafından tezahüratla sık sık kesilen konuşmasını tamamlayınca salonda hemen boşalmaya başlamıştı.
“Erdoğan da Baki Değil Fani”
Erdoğan anayasa değişikliğinde milletvekilliğini, önce 30’dan 25’e, sonra 18’e indirilmesini anlatırken, gençlerin coşkulu sevgi ve tezahüratını örnek gösterdi. İkaz etmeyi de “Gençler bu tezahüratınızı meydanlarda da gösterin, oraya bırakalım” biçiminde yaptı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın serzenişi de vardı “İşiniz gücünüz Tayyip Erdoğan. Benim 16 Nisan’a çıkacağıma dair bir garanti var mı?” diye sordu. Bütün gençler “Var..var..var!” diye cevap verdi ve alkışladı!. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan “Haşa” diyerek gençlere döndü ve” Ben de faniyim. Biz burada bir sistem mücadelesi veriyoruz. Millet ne derse o olacak, Allah ne derse o olacak. Cumhurbaşkanlığı sisteminin özü yönetimi doğrudan millete veriliyor olmasıdır.”dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre; batıda krallıklar monarşisini birlikte yaşattı ve devam ettirdi. Bizde ise Osmanlı hanedanını yurtdışına gönderdik, cumhuriyeti ilan ettik, tek parti dönemini başlattık. Milletvekilleri iş takibi yapmaktan yasama vazifesine zaman bulamıyor. Meclis’te dört dönem görev yapmış olup da tek bir yasama çalışması(kanun tasarısı, önerge vs) yapmamış milletvekilleri var. Yeni sistemle birlikte tüm vekiller TBMM çalışmasına yoğunlaşacak. İstikrar ve güven tehdit altında. Ülkenin beka sorunu var. Tek millet, tek devlet, tek vatan, tek bayrak diyoruz. Yönetim millete veriliyor. Baskıcı anlayış tarihe karışıyor. Gençliğe ufuk verilecek. Devletler de şirketler gibi yönetilmeli. Dev şirketlere 30 yaşında gençler atanıyor. Demek ki bu gençler bu işi biliyor ve beceriyor ki onlara temsil ediliyor. Her şey büyük olsun, hepimizin olsun.
Bu Ülke Hepimizin
Cumhurbaşkanı elindeki Cumhurbaşkanlığı Sistemi adlı kitabı göstererek SETA yöneticilerine seslendi “Bu kitaptan herkese verildi değil mi?” Yok verilmemişti. Para ile stantta satılıyordu. SETA yöneticileri söz konusu kitabı hemen getirttiler. Daha ambalajları dahi bozulmamış kolilerden çıkardıkları bayağı hacimli ve itibar baskılı kitabı dağıtmaya başladılar. Sempozyum, katılımcılar ve dağıtılan yazılı dökümanların tümü genel bilgilendirmelerin dışında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın anlattıklarının arka planı ve detaylarıydı. Keşke bir de aykırı görüş olsa, cevapları verilseydi.
SETA Mütevelli Heyeti Başkanı Dr. Serhat Albayrak da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını tamamlayınca kendisine bir teşekkür plaketi sundu. Saat 15.00 olmuştu. Daha sempozyum başlamamıştı bile. Üstelik üç oturum halinde devam edecekti. Acıkanlar vardı. İbadet için yer arayanlar oldu. Şekeri düşenler bir şeyler atıştırmak için soruşturup duruyorlardı. Haliç Kongre Merkezi de az önceki heyecanı dorukta merkez değildi artık. Bazıları hayır diyenlere terör, DEAŞ, feto, PKK, Kandil, 15 Temmuz darbecisi vs sempatizanı ithamına cevap için buruklaşıyordu. Velevki bu oran ne olursa olsun.
Belki sağduyu, feraset, aklıselim bunları düşünmemize neden olabilir.
Neden olmasın ki?!.
Bu ülke hepimizin.
Bu toplum hepimiziz.