28 Ağustos 4 Eylül 2013 tarihlerinde Rusya’nın Sibirya coğrafyasına gidip; Yenisey ırmağı, Sayam dağları, Tuva ve Hakas Türk Cumhuriyetlerinin başkentleri Kızıl ve Abakan ile Orta Sibirya Eyaleti’nin Başkenti Rusya’nın 6. Büyük şehri Krasnoyarsk kentlerinde Birinci Dünya Savaşı’nda Sibirya’ya esir götürülen Osmanlı askerlerinin toplu şehitliklerini bulup fatiha okuduk.
İstanbul’dan Moskova’ya
Kültür ve medeniyet tarihimizi araştırmak üzere yine yollardayız bu kez uzaklara gidiyoruz ana yurdumuz Anadolu’dan binlerce kilometre uzaktaki Tanrı, Altay, Tuva, Yenisey sayan dağları, Hakas ve Türklerin ana yurdu Ötüken’e doğru yola çıktık. Yol arkadaşlarımızın çoğu Tarihçi değil, tabip Prof. Dr. Orhan Gedikli’nin organize ettiği gezide Prof. Sefa Saygılı, Prof.Dr. Sadık Şencan, Beyin Cerrahı Dr. Ali Akben gibi çok değerli dostlarımız var. Moskova üzerinden Sibirya coğrafyasına gideceğiz uçağımız Yeşilköy Havalimanından havalanırken içimiz kıpır kıpır ediyor. Ata yurdumuzdaki Türklerle görüşmek Altay ve Sayan dağlarından geçip Yenisey ırmağında su içmek ama en önemlisi Sibirya’da unuttuğumuz Türklerle konuşmak Anadolu’dan ana yurttaki Türklere selam götürmenin heyecanı içindeyiz.
Uçağımız 3 saatlik yolculuktan sonra Rusya’nın başkenti Moskova’ya iniyor. Sibirya’nın merkezindeki Hakas Cumhuriyeti’nin başkenti Abakan’a gideceğiz. Uçağımızın kalkışına 10 saatlik bir süre var bu süreyi Moskova’da değerlendirmek istiyoruz hızlı trene binerek Moskova hava limanından Kızıl Meydan’a geçiyoruz. Rusya’nın kalbinin attığı, soğuk savaş döneminde dünyanın gözünün kulağının çevrildiği Kızıl Meydan. Kızıl Meydan’a gidebilmek için birkaç metroya biniyoruz. Moskova demek metro demek yıllarca önce yapılan 3 katlı metrolar adeta Moskova’nın altını bir ağ gibi örmüş. Moskova’nın altı 3 katlı metro sistemiyle yerin onlarca metre altından birbirine bağlanmış. Dünyanın en kalabalık ülkelerinden birisi olan Moskova metroları şehirden daha kalabalık. Metroya binen inen insanlar istasyonun kalabalık hali, gelenler, gidenler. İnsan trafiği Moskova metrosunu canlı bir şehir yapmış. Metro istasyonları resim heykel sanat eserleri ile adeta bir sanat galerisi haline getirilmiş resimler ve heykeller Moskova metrosunun sanat merkezine dönüştürmüş. Moskova metrosunun çeşitli noktalarında ve bir sanat harikası olan resim ve heykellerin belgesel görüntülerini çekiyoruz. Bu metrolar savaşlarda Rusya’ya esir olarak getirilen çoğu Türk Osmanlı coğrafyasından ve diğer ülkelerden tutsak edilen insanlar tarafından yapılmış. Bu metrolarda esirlerin karın tokluğuna çalıştırılması hem savaş suçu hem insanlık suçu. Sadece esirler değil Rusya kendi ülkesindeki kırım Tatarları ve Ahıska Türkleri gibi Müslüman ve Türk unsurları kendi yurtlarından sürerek bu tür ağır işlerde çalıştırmışlar. Metroda Kızıl Meydan’a giderken bu gerçekleri de düşünmeden edemedik .
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında bir insanlık dramı yaşandı. Onlarca milyon insan öldü. Yüzbinlerce asker tutsak edilip metro, demir yolu inşaatları kömür madenleri ve fabrikalarda çok ağır işlerde çalıştırıldı. Moskova metrosunda bu acı gerçekleri düşünerek yolculuk yaptım. Moskova metrosu inşaatında acaba kaç esir öldü? Kaç masum insan hayatın baharında canından oldu.
MOSKOVA METROSU VE KIZIL MEYDAN’DAYIZ
Moskova Kızıl Meydan’a geliyoruz. Elimizde kamera ve fotoğraf makinamız belgesel görüntüler çekiyoruz. Kızıl Meydan’da festival düzenleniyor. Işıklar ve hareketli görüntüler… Kendimizi Kızıl Meydan’ın ortasında festival alanında buluyoruz. Kızıl Meydan’a kurulan platformda müzik eşliğinde atlar adeta dans ediyor. At gösterisi,müzik eşliğinde atların geçit resimleri, bayan ve erkek jokeyler ve atların hareketleri Kızıl Meydanı şenlendiriyor. At gösterilerinin çekimlerini yaptıktan sonra Lenin’in mezarının bulunduğu yerin önüne geliyoruz. Ancak etraf demir çitlerle kapatılmış. Uzaktan Lenin’in mezarının belgesel görüntülerini çekiyoruz. Kızıl Meydanın amblemi olan tarihi kilisenin önünde belgesel çekimlerimizi sürdürüyoruz. Bu kilisenin kültür ve medeniyet tarihimiz açısından çok ayrı yeri var. Çünkü 1552 yılında Kazan Hanlığı Ruslar tarafından işgal edilerek yıkılır. Tataristan’ın başkenti Kazandaki Kul Şerif Camii de Ruslar tarafından yıkılır ve Kul Şerif camiinin taşları Moskova’ya getirilerek bu tarihi kilise yapılır. Kilisenin bu tarihi gerçekleri düşünerek belgesel çekimlerimizi Kızıl Meydan’da tamamlıyor ve Sibirya’daki Hakas Türk Cumhuriyeti’nin başkenti Abakan’a gitmek üzere Moskova havalimanına geliyoruz
ATA YURTLARIMIZ OLAN SİBİRYA YOLUNDA..
Moskova hava limanından Rus hava yollarına ait uçakla orta Sibirya’nın eyalet merkezi Hakas Türk Cumhuriyetinin başkenti Abakan’a gitmek üzere Sibirya yolculuğumuz başlıyor. Uçağımız gece saat 0:2 sıralarında yağmurlu bir hava da Sibirya’ya doğru uçuşa geçiyor. Sibirya coğrafyası Rusya’nın nerdeyse 3’te 2’sini kaplamakta. Batı, Orta ve Uzakdoğu Sibirya Rusya’nın en büyük toprak parçası Rusya’nın bir başından diğer başına 13 saatlik zaman farkı var. Bizim yola çıktığımız Hakas Türk cumhuriyetinin başkenti Abakan ile Moskova arasında 5 saatlik zaman farkı olduğunu söylersek Rusya’nın ne kadar büyük olduğu daha iyi anlaşılır.
Moskova Abakan arası uçakla ortalama 5 saat. Saatler süren Uçak yolculuğu sıkıcı. Ancak ben elimdeki bilgiler ve araştırma notlarını okuyup inceliyorum. Uçağımızın penceresinden gün doğumunu ve Sibirya coğrafyasının manzarasını çekerek Hakas Türk cumhuriyetinin başkenti Abakan’a iniyoruz. Vakit çoktan öğleye yaklaşmış. Abakan havalimanı terk edilmiş. Adeta savaştan çıkmış harabe bir görünümde. Burada sanki zaman durmuş hiçbir modern yok. Hava limanından valizlerimizi alarak şehir merkezine gitmek üzere otobüse binerken hayretimiz bir kat daha artıyor. 11 kişilik ekip için tam 45 kişilik otobüs tahsisi yapılmış. Sibirya’da kaldığımız süre içinde en küçük yere bile bu otobüs ile gidiyoruz. Hakas Cumhuriyeti’nin başkenti Abakan şehir merkezine yaklaştıkça hava limanındaki metruk halden eser yok. Abakan şehri havaalanına göre daha bakımlı daha güzel. Lenin caddesi üzerindeki Abakan otelinde konaklıyoruz. Otelde kısa bir istirahatten sonra Abakan rehberimiz eşliğinde şehir turuna başlıyoruz.
BENGİTÜRK YAZITLARI’NIN BAŞKENTİ HAKAS
Sibirya deyince soğuk akla gelir, ancak etraf sıcak. Eylül başı olmasına rağmen güneş oldukça yakıcı. Park ve caddelerdeki Bengü Taşı Yazıtları’nın belgesel görüntülerini çekiyoruz. Kültür ve sanata Hakas Türkleri büyük önem veriyor. Hemen belirtelim Hakasların sayısı çok azalmış. Rusya asimilasyon yaparak Hakasları eritmiş. Stalin döneminde Hakaslar şehirlerden köylere sürülmüş. Adı Hakas ama bugün Hakasların nüfusu %15 i geçmiyor.
Bale gösterisi yapan öğrencilerin görüntülerini çekiyoruz. Hakas Parlamento Binası önünde belgesel görüntüleri çekerek Abakan’daki gezimizi sürdürüyoruz. Abakan gerçekten gelişmiş ve güzel bir şehir. Modern binalar geniş cadde ve parklar. İnsanların şehirdeki hareketleri şehrin güvenilir olduğunu gösteriyor. Şehri gezerken birkaç Hakaslı hanımefendi ile konuşuyoruz. Hakaslılar ile az da olsa Türkçe anlaşabiliyoruz. Bizim Türkiye’den İstanbul’dan geldiğimizi öğrenince Hakaslıların gözü bir başka gülüyor. Hakaslılar Türkiye ve İstanbul’a büyük ilgi gösteriyorlar.
Abakan Nehri ile, ünlü Yenisey Nehri Abakan’da birleşiyor, Abakan Nehri köprüsü üzerinde belgesel çekimleri yaparak Abakan ve Yenisey Nehri vadisine hakim bir tepeye çıkıyoruz. Abakan şehri ve Yenisey Irmağı bu tepeden bir başka gözüküyor. Biz belgesel çekimlerimizi yaparken Abakanlı gelin ve damatlar hatıra fotoğrafı çekmek üzere buraya geliyorlar kendileri ile söyleşiler yapmaya belgesel görüntüleri çekmeye çalışıyoruz. Aile bireyleri ve yakınlar hatıra fotoğrafı çekiyorlar damat ve gelin ellerinde şampanya şişeleri yere atarak kırıyorlar. Gelin ve damatlarla bu tepe farklı manzara sunuyor.
ABAKAN’DA TÜRK TARİHİNİ YAŞIYORUZ
Abakan şehrindeki gezimizi sürdürürken bir kilisenin önüne geliyoruz. Bölge Şaman ve Budist inancına sahip olmasına rağmen Ruslar gerek çarlık gerekse Sovyet döneminde Ortodoks Hristiyanlığı ön plana almışlar. Hakas Türklerini eritmek için Şaman geleneğini yasaklamışlar. Hristiyan olmaları için baskılar yapılmış hatta papazlar öncülüğünde Hakaslar Hristiyan olmaya teşvik edilip Hristiyan olanlardan vergi alınmayarak Hristiyanlık baskısı sürdürülmüş. Bugün İslamiyet üzerinde bölgede büyük baskılar uygulanıyor. Abakan’da Müslümanlar olmasına rağmen bir tek camiinin olmaması İslamiyet üzerine ne kadar ciddi baskı olduğunu gösteriyor. Hakas’ın başkenti Abakan’da bir çok park var bu parklar içerisinde en dikkat çekeni Rüya Parkı. Rüya parkı adeta bir tabloyu yansıtmakta. Değişik türden ağaç ve çiçekler Hakas geleneklerini yansıtan motifler ve sanat eserleri ile Hakas kültür parkı haline getirilmiş.
Rüya Parkı’nda belgesel çekimlerimizi tamamladıktan sonra akşam yemeği için otelimize geliyoruz. Yemek tıpkı Anadolu kültürüne göre hazırlanmış. Salata meyve ve özellikle üstü hamurla kapatılmış sebzeli tavuk güveç. Yemek masamız hem göz hem de damak ziyafeti sunuyor. Gerçekten çok güzel bir sofra. Fakat sabah kahvaltısı bölgenin ne kadar geri kaldığını gösteriyor otelde verilen kahvaltı fişlerinin belli bir değeri var elma veya diğer özel şeyler tek tek tartılarak ücreti alınarak veriliyor. İki parça ekstre ekmek ve 1 elma için 1 dolar karşılığı 35 ruble ödeyerek 1 dolara elma yiyoruz. Kahvaltıdan sonra Tuva’nın başkenti Kızıl’a gitmek üzere yağmurlu ve sisli bir havada yola çıkıyoruz .
TUVA’NIN BAŞKENTİ KIZIL’A GİDİYORUZ
Hakas Cumhuriyetinin başkenti Abakan’dan Tuva Cumhuriyetinin başkenti Kızıl arasındaki mesafe yaklaşık 500 km. Hakas Cumhuriyeti’nin başkenti Abakan’dan yola çıktık. Geniş ovalar, buğday tarlaları, tipik Sibirya köylerinden geçiyoruz. Abakan ve Yeni sey Irmağı üzerindeki köprülerden geçerek Hakas Cumhuriyetinin tarih ve kültür kenti olan Minusinsk şehrinden geçeceğiz. Burası arkeoloji müzesiyle dünya tarafından tanınıyor.
Abakan Çayı ve Yenisey Irmağı sularının toplandığı havzalarda geçerek Minusinsk şehrine geliyoruz. Gerek Abakan’daki tarih müzesi gerekse Minusinsk Arkiyoloji müzesinin daha sonra ziyaret edeceğiz. Minusinsk şehri sanayi kuruluşları ile devrimdir. Şehir girişinde büyük bir doğalgaz çevrim santrali bulunuyor.Yol üzerindeki Türkiye haritası ve Türkiye bayrağı burada Türk iş adamlarının olduğunu gösteriyor. Şehirden geçerek bozkırda yolumuza devam ediyoruz. Ovalar ve yeşil tarlalar, buğdaylar eylül ayı olmasına rağmen daha yeni olgunlaşmış. Sibirya’nın köy evleri benim çok ilgimi çekiyor. Tek katlı, ahşap, dik çatılı tipik evlerden oluşan Sibirya köyleri mavi pencereleri ile yemyeşil ormanlık alan içerisinde muhteşem bir tabloyu yansıtıyor. Otobüsümüzün penceresinden tipik Sibirya köylerinin belgesel görüntülerini çekiyoruz.
SAYAM DAĞLARINDA MOLA ZAMANI
Tuva yolu üzeri Sayam dağları eteğinde ormanlık alan içerisinde kısa bir mola veriyoruz şiş kebap yapılan çay satılan mola yerinde benim ilgimi en çok seyyar satıcılar çekiyor. Rus ve Hakas bayan seyyar satıcılar şifalı otlar, çerez türü fındık, fıstık içi ve kavanozdaki balları mola yerindeki müşterilere satmaya çalışıyorlar. Satılan eşyalar arasında ardıç ağacının dalları ilgimi çekiyor. Bu dallar tütsü olarak evlerde ve iş yerlerinde kullanılıyormuş. Satış yapan Hakas Türkü hanım bize ardıç dallarını yakarak bir gösteri de yapıyor. Mola yerinde ahşaptan yapılan tuvaletlerin kapılarının olmaması bölgenin ne kadar ilkel şartlarda yaşadığını gösteriyor.
Mola yerinden çıktından sonra artık sayan dağlarına doğru tırmanıyoruz. Hakas ve Tuva cumhuriyetleri arasındaki sayan dağları değişik ağaç türleri ve yüksek zirveleriyle muhteşem manzara sunuyor. Virajlardan, kıvrım kıvrım dar yollardan geçerek sayan dağlarının zirvesine çıkıyoruz. Zirveden sayan dağlarının adeta doruklarını oluşturan sipsivri kayalar, dağdaki ağaç türleri özellikle zirvedeki uzun kar tüneli eylül ayının başı olmasına rağmen hala Sayan Dağlarındaki kar kütleleri, dağlardan coşkuyla akan sularıyla muhteşem bir manzaraya sahip.
Zirvede kısa bir fotoğraf ve belgesel çekimi molası veriyoru. Artık sayan dağları zirvesinden inişe geçeceğiz. Tam zirvede şaman geleneğine uygun çok sayıda bez ve çaput ağaçlara bağlanmış. Ayrıca zirveye bir de küçük bir kilise yapılmış kilisenin tam karşısında ise Budist ve Şaman anıtı bulunuyor. Sayan Dağı’nın zirvesinde belgesel görüntüler çekip muhteşem bir krater gölünün manzarasını seyrederek ikinci mola yerimize geliyoruz.
Zirvedeki ahşaptan yapılmış evler kayak merkezi dinlenme tesisleri ve envai çeşit çiçek ve bitkilerle Sayan Dağları Milli Park haline getirilmiş. Dağın zirvesinden çağlayarak akan kaynak suyundan kana kana içerek bölgenin belgesel görüntülerini Devri Alem kameralarına kaydediyoruz.
SAYAM DAĞLARIN’DAN TUVA BOZKIRLARINA
Tuva’nın başkenti Kızıl’a doğru yolumuz devam ediyor. Sayam dağlarının zirvesinden inişe geçiyoruz. Kıvrılan yollar, yol üzerindeki köylerin Yenisey Irmağı’nın kollarının oluşturduğu dere ve çaylar ama en önemlisi zengin ağaç çeşidinin oluşturduğu Sayam Dağlarındaki köknar ve çam ağaçları bizlere eşlik ediyor. Bölgede daha önce çıkan yangın tüm ormanı kül etmiş yanan orman yeni yeni kendine geliyor ve yanan yerlerde yeni ormanlar oluşuyor.
Uzun bir yolculuktan sonra bu kez Tuva Türk Cumhuriyeti’nin sınırına geliyoruz. Zirvede bir yer bizi Tuva yazısının bulunduğu büyük bir anıt karşılıyor. Kaptanımız burada da fotoğraf ve belgesel çekimi molası veriyor. Tuva Anıtı’nın karşısında Şaman anıtı yer alıyor. Kızıl derililerin çadırlarına benzeyen Şaman anıtında paralar, bez parçaları, değişik yazıların yer aldığı bez levhalar asılmış. Bizim dışımızda insanlar buraya gelip şaman anıtının etrafında dönüyorlar. Anıtın hemen karşısında ise Tuvalı köylüler ormandan topladıkları mantarları satıyorlar. Orta yaşın üzerinde eşleri ile birlikte mantar satan Tuva erkekleri kendilerinin soğuktan korumak için adeta yorganlara bürünmüş gibi çekim yapmak üzere kameramızı çalıştırdığımızda Tuvalı hanımlar yüzlerini gizliyorlar. Sorularımıza hiç cevap vermeyip sadece yüzlerini gizleyerek gülüyorlar. Kovalardaki mantarlar ise tıpkı Anadolu’daki mantarlara benziyor. Mantar satan Tuvalıların da görüntülerini çekip Tuva’nın başkenti Kızıl’a doğru devam ediyoruz.
Orman ve dağlık alanlar artık geride kaldı. Uçsuz bucaksız Tuva bozkırları bizleri karşılıyor. Bozkırın muhteşem manzarası çıplak Tuva yayla dağları adeta göz ve gönül ziyafeti sunuyor.
TUVA GİRİŞİNDE RUS POLİSİ KONTROLÜ
Yenisey ırmağı sahilindeki 400 bin nüfuslu Tuva Türk cumhuriyeti Azerbaycan’dan sonra Türkçe anlaşabileceğimiz konuşmaları Türkçe’ye benzeyen Budist ve Şaman Türk topluluğu. Ancak tarih boyu hep bağımsızlık mücadelesi vermişler. Bugün de bağımsızlık mücadelesi vermeye devam ediyorlar. Rusya Tuva Türklerinin bağımsızlık mücadelesinden çok rahatsız. Aracımız Tuva girişinde polisler tarafından durduruldu. Bir polis memuru önce şoförümüzün pasaportunu kontrol etti. Rus şoförümüz bizim Türk turist olduğumuzu söyledi ancak bu kez polis memuru vizelerimize baktı. Türklere vize uygulanmadığını polis memuruna güçlükle anlatabildik. Uzun bir bekleyiş ardından pasaportlarımızdaki numaraları ve Moskova havalimanındaki bize verilen turistlik belgelerindeki numaraları tek tek elden bir deftere yazılıp pasaportlarımız tarafımıza verilerek Tuva cumhuriyeti girişimize izin verildi. Deyim yerindeyse Rusya da vize yok ama bir anlamda Tuva girişinde vize almış olduk.
Artık sağ ve sol tarafımızda uçsuz bucaksız bozkırlar ve Tuva Türk cumhuriyetinin yayla dağları arasında yolculuğumuza devam ediyoruz. Muhteşem bir bozkır, bozkır ortasındaki küçücük çadırlar ve tipik evler, ot balyaları, hayvan sürüleri bozkırın ortasında güzel manzaralar oluşturuyor.
TURAN ŞEHRİNDE TURAN TARİHİNİ YAŞAMAK
Tuva Türk Cumhuriyeti’nin en önemli şehirlerinden birisi Turan şehri uzaktan yeşil bir vadi. Tipik Sibirya evleri ile göz ve gönlümüzü okşadı. Adeta bize “hoş geldin” dedi. Burası Turan şehri. 150 yıl önce kurulmuş bir şehir Turan şehrine giriyoruz. Kavak ağaçları, değişik meyve ağaçları, tipik mavi pencereli Sibirya evleri, devlet ve hükümet binaları Tuva Türklerinin Tuva Türkü çocuklarının görüntüleri eşliğinde Turan şehrini geziyoruz. Turan şehrindeki Turan Müzesi’ne geliyoruz. Ancak müzenin kapısı kapalı.
Müzenin yanındaki büfede ise Tuva Türklerinin işlettiği bir dükkana giriyoruz. Dükkanda Türkçe konuşarak satış yapan 2 Tuva bayanın görüntülerini çekiyoruz. Turan şehrinde fırından ekmek satın alacağız ancak fırının kapısı demir korkuluklarla kapalı. Sadece ekmeğin alınabildiği küçücük bir tahta kapalı pencereye vurarak kafamızı uzatıp ekmek satın alıyoruz. Çünkü bölgede millet aç ve fırına saldırmasınlar diye büyük önlem almışlar. Buradan tanesi Türk parası ile 2 lira karşılığında üç ekmek satın alıyoruz. Türkiye’den getirdiğimiz peynirleri de ekmeğin içine koyarak otobüste peynir ekmek ziyafeti sunuyoruz kendimize. Türk peyniri ile sıcacık Tuva’nın Turan şehrindeki fırından satın aldığımız ekmeği yerken binlerce yıllık Türk tarihi gözlerimizin önün’ den bir sınama şeridi gibi geçiyordu.
TUVANIN BAŞKENTİ KIZILDAYIZ
Tuva Cumhuriyetinin bozkırlarındaki yolumuza devam ediyoruz. Başkent Kızıl’a gidiceğiz. Sonbahar bölgeye yeni gelmeye başlamış. Uzun Sibirya soğukları için kış hazırlıkları devam ediyor ve bozkırların ortasından Tuva nın başkenti Kızıl bir tabloyu andırırcasına karşımıza çıkıyor ve Yenisey ırmağı kenarındaki Kızıla geliyoruz, önce Kızıla hakim bir tepeye çıkıyoruz. Şehir ve Yenisey ırmağı buradan muhteşem gözüküyor, belgesel çekimlerine başlıyorum. Bu sırada Tuva Türkü bir çift aileleri ile birlikte tepeye geliyorlar. Tuvalı gelin ve damat objektiflerimize gülümsüyor ve gelin hanım Türkçe “çok seviyorum” cümlesini söylüyor. Ardından bir Tuvalı kız bize “hoş geldiniz. Türkiye’den mi geldiniz” diye Türkçe hitap ediyor. Bir delikanlı ise “Türkiye’yi çok seviyoruz” derken Türkçeyi Türk kolejinde öğrendiklerini söylüyorlar. Bugün Tuva Türk koleji kapalı. Sovyet yönetimi 2002 yılında koleji kapatmış ama kolej önemli hizmetler yapmış olacak ki bugün Tuva’da çok sayıda Türkçe bilen Tuvalı var. Tuvalılarla sohbet ediyor belgesel çekimlerimizi sürdürüyoruz.
Tuva’nın başkenti Kızıl bu zirveden çok muhteşem gözüküyor. Kıvrım kıvrım Tuva’nın başkentini kuşatan Yenisey Irmağı ve Tuva’nın muhteşem manzarası adeta bizi ihtişamlı Türk tarihine götürüyor. Kızıl şehri ve Yenisey Irmağı birbirleri ile o kadar uyumlu ki adeta et tırnak olmuşlar. Yeşillikler içerisinde başkent kızıl uzaktan bize el sallarken biz de bir sevgiliye kavuşmanın heyecanı ile Yenisey Irmağı üzerindeki köprüden hızlıca geçip Kızıl şehrine giriyoruz. Kızıl şehrinin girişinde geniş bir meydan ve çiçekle büyük bir yıldız yapılmış. Rengarenk çiçekler adeta ihtişamlı Türk tarihini yansıtıyor
KIZIL’DAKİ İLK DURAĞIMIZ 60 YİĞİT MÜZESİ
Tuva Türk Cumhuriyeti’nin başkenti Kızıl’da ilk durağımız 60 Bahadır Ulusal Müzesi. Tuva gezimizin ‘highlight’ı. Müzede hem birkaç yıl önce taşınan arjan-2 hazinesini göreceğiz hem de yıllardır bu müzede sergilenen balbalları ve minik yazıtlı taşları inceleyeceğiz .Kızıl müzezsini gezmeden daha önce bu bölgede arştırmalar yapmış Faruk Pekin beyin 29 Temmuz 2013 tarihli Hürriyet gazetesi seyahat ekinde yer alan yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum .
Tarihi Değiştiren ’20 kilo altın ( Hürriyet gazetesi Seyahat eki .29 Temmuz 2013)
Arjan, İskitlere ait kurganların bulunduğu Kağanlar Vadisi’ndeki yerin adı. Sibirya Türklerinin dilinde arjan şifalı su, kaynak suyu anlamına geliyor. Arjan-2 kurganı 80 metre çapında 2 metre yüksekliğindeki bir höyük. İlk kez 1997’de incelenmiş. 2001-2003 yıllarında bir Rus-Alman altın parçadan oluşuyor. Toplamı 20 kilo. M.Ö 7 inci yüzyıla ait olduğu belirtilen parçaların tüm İskit ,kazı heyetince yapılan kazıda “21” inci yüzyılın en büyük arkeolojik keşfine sahne olmuş. Mezardaki kadın ve erkekten her birinin giysisi yaklaşık 5 bin altın parçadan oluşuyor. Toplamı 20 kilo. MÖ 7inci yüzyıla ait olduğu belirtilen parçaların tüm İskit tarihini değiştireceği belirtiliyor. Kurgandaki diğer mezarlarda 14 at kemiği ile hançerler, baltalar, ok uçları, aynalar, boncuklar, kürk ve keçe parçaları ele geçirilmiş.
Kalıntılar müzede yüksek güvenlikli odada sergileniyor. İçeri girerken her türlü eşyanız cep telefonları fotoğraf makineleri dışarıda bırakılıyor altın hakan pantolonu ve kadın saç iğnesi özellikle aklımızı başımızdan alıyor. Bu çok ince maden işçiliği göçebe-savaşçı Türklerin madencilikte neden çok mükemmel olduklarını da gösteriyor. Sersemlemiş halde müzenin kapalı alanından çıkıp açık havada sergilenen balbalları runik harfli yazıtlı taşları ‘tamgalı’ taşları görmek için aşağı iniyoruz. Atalarımızın kültür öğeleri ayrı bir heyecan veriyor. Müzeden sonra Kızıl’daki en ilginç yerlerden Şaman Kliniği’ne gidiyoruz. Esas klinik tek katlı çok odalı ahşap bir bina ile bir avludan oluşuyor. Stalin döneminde “Şamanlar (kam) ciddi baskı görmüş, öldürülmüş. SSCB’nin dağılmasından sonra yeniden ortaya çıkıp, Şaman klinik etrafında bir araya gelmişler. 1931’de Tuva’da yaklaşık 750 şaman varmış. Bugün 50 dolayında.