“Tayyip Erdoğan’a üniforma giydirdiler. Cumhurbaşkanı gerektiğinde o üniformayı giyer, itirazım yok..
Ama Allah aşkına bir üniformanın, bir başkomutan’ın (!) üzerinde bu kadar emanet durduğunu hiç gördünüz mü? Emin olun dikim hatası değildir.
Türk askerinin üniformasının bir ruhu vardır.. Ruhunuz o ruhla örtüşmüyorsa, vallahi de billahi de emanet durur.”
Bu cümleleri Yeniçağ Gazetesi’nde Murat İde‘nin “Paşam, o üniforma ‘babam’ kokar…” başlıklı köşe yazısında okudum.
Ben de Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın üzerindeki üniformayı görünce bir şeylerin eksik olduğunu düşünüyor fakat sebebini tanımlayamıyordum.
Hakikaten üniforma Tayyip Erdoğan’ın üzerinde iğreti, emanet gibi duruyordu.
Askeri üniformalar nano teknolojiyle üretilmiştir ve rütbesiz erden, genelkurmay başkanına kadar giyen hemen herkese yakışan bir formatta tasarlanmıştır.
Üstelik Erdoğan boylu poslu, vücut ölçüleri normal, heybetli bir adamdır. Tam da askeri üniformanın çok yakışması gereken bir bedeni vardır.
Bunun için iğretiliğin, emanet gibi duruşun sebebini açıklayamıyordum.
Murat İde işte bu “Türk askerinin üniformasının bir ruhu vardır.. Ruhunuz o ruhla örtüşmüyorsa, vallahi de billahi de emanet durur..” cümlesiyle zihnimi aydınlatıverdi. Eksik olanın ne olduğunu anladım.
***
Ruhlarımız Geride Kaldı
Meşhur bir Kızılderili hikâyesi vardır.
Bir grup beyaz adam, bir Kızılderili’nin rehberliğinde, tepedeki bir tapınağa doğru yürürlerken Kızılderili rehber bir anda durur. “Bir mola vereceğiz” der.
Beyaz adamlar şaşırır ve sorarlar; “Hedefe az kaldı. Neden durduk neyi bekliyoruz?”
Kızılderili cevap verir; “Çok hızlı gittik, ruhlarımız geride kaldı”…
Erdoğan, şartlara göre çok hızlı değişebilen bir lider.
Dün Öcalan’la, Kandil’le, PYD Lideri Müslim ile çözüm sürecini yürütmeye çalışıyordu. Bugün PKK ve uzantısı PYD ile ciddi mücadele ediyor.
Önceki gün “Esad Kardeşim” ile birlikte ortak bakanlar kurulu toplantısı yapıyordu. Dün “katil Esed gitmeli” diye dünyayı ayağa kaldırdı. Bugün “Suriye’nin toprak bütünlüğünü” savunuyor. Yarın “Afrin’i asıl sahiplerine” (belki de Esed’e) verir.
Dün FETÖ’ye “ne istedi ise veriyordu”. Bugün “inlerine giriyor.”
Erdoğan’ın ruhu ile asker üniformasının ruhunun örtüşmesi kolay değil.
Bu kadar hızlı değişime Erdoğan’ın ruhu yetişemiyor, geride kalıyor olabilir.
Çünkü bakıyorum “askere moral versin” diye yanında mahut yazar ve sanatçıları götürüyor. Götürdüğü kişiler içinde asker düşmanı, PKK bayrağı sempatizanı, bağımsız Kürdistan devleti özlemi çekenler var.
Bu çelişkileri görünce, Erdoğan’ın yaşadığı hızlı değişim sebebiyle, ruhu ile aklının birbirinden uzak kalmış olabileceğini düşünüyorum.
Ama üniformalı resimlerine bakıyorum. Açıkça askeri üniformanın ruhu ile Erdoğan’ın ruhunun örtüşmediğini görebiliyorum.
****************************************
İYİ Partilileri Türkeş’in Kabrine Yaklaştırmadılar
İyi Parti’nin 1 Nisan Pazar günü yapılan 1. Olağanüstü Kurultayına gelen bir kısım İyi Partililer, Türk Milliyetçiliğinin efsane lideri Alpaslan Türkeş’in kabrini ziyaret etmek istiyorlar.
Türkeş’in mezarına gittiklerinde inanılmaz bir manzara ile karşılaşıyorlar.
Türkeş’in mezar girişinin olduğu bölüm çok sayıda genç tarafından kapatılmış ve önüne araçlar çekilmiş olduğunu görüyorlar. Gençlerden oluşan bu grup vatandaşların içeriye girmesine mani oluyor.
Facebook’ta bir arkadaşım yaşadıklarını şöyle anlatıyor:
“Oğlumla anıt mezara gidip bir Fatiha okumak istedik. Taksi girişe yaklaştığı anda kalabalık gençler önümüzü kesip ‘bu arsızların burada işi yok’ diye bağırdılar. Şoför bile şaşkın ‘sadece dua edecekler’ diye işaret yaptı. Ona da sövdüler. Arkamızdan gelen taksilerin yavaşlamasına bile müsaade etmediler. Bu hadise olurken polis de seyrediyor maalesef. Benim için sorun değil ama on yaşında çocuğumun üzülmesi ağırıma gitti. Başbuğ’un ruhuna Fatiha okumamıza mani olan genç kardeşlerim. Size bunu yaptıranlar değil ama sizler bir gün utanacaksınız.”
Gerçekten böyle bir hadisenin yaşanabileceğini ben tasavvur dahi edemezdim. Türk ve Müslüman olan gençlerimizin bunu yapabileceğini akıl edemezdim.
Çünkü mezar ziyareti bütün dinlerde önemlidir ve saygı duyulan bir eylemdir. Temel insan haklarından biridir.
Mezar ziyareti yapanların zor kullanılarak, küfür edilerek engellenmesi bırakın Müslümanlığa, insanlığa sığmaz.
Mezarda yatan kim olursa olsun, ziyaret etmek isteyen de kim olursa olsun, dini inancı, siyasi görüşü, ırkı ne olursa olsun, böyle bir ziyarete saygı göstermeyen insan sayılabilir mi?
Olay vahim. Bu tuhaf yaratıklara şu soruları sormak zorundayız:
Hadi insani değerleri bir yana bırakın. Bu siyaseten doğru bir tavır olabilir mi?
Eğer Başbuğ Türkeş sizin saydığınız, sevdiğiniz bir insansa O’na Fatiha okuyanın çok olmasını tercih etmeniz gerekmez mi?
Bir Müslümanın başka bir Müslümanın kabrini ziyaret etmesini engelleyen Rus veya Yunan olsa nasıl öfkeleneceğinizi bir düşünün.
Türk milliyetçiliğini ayağının altına alan, Fatiha bilmeyen, hayvandan sayan birinin, Türkeş’in kabrini ziyaret etmesine ses çıkarmadınız. (Çıkarmamanız da gerekir.) Peki, İYİ Partililerin ziyaretinden neden böyle rahatsız oldunuz?
Gençler sizi kim bu hale getirdi?
Bunları yapanların ülkücüler olmadığına, olayın ajanların provokasyonu olduğuna inanmak istiyorum.
Yeniçağ Gazetesi bu engellemenin Devlet Bahçeli’nin emri ile yapıldığını yazdı. Böyle bir ihtimali düşünmek bile istemem. Ama haberin üstünden üç gün geçti, MHP kanadından gazeteyi yalanlayan ne bir tekzip, ne bir açıklama yapılmış değil.
Vah ki vah vah!…