Erdal Güzel’in Anlatımıyla Zevkli Ve Heyecanlı Moğolistan Seyahati…                                                                               

6

(Üçüncü (Son) Bölüm)                                                                                                              

Oğuz Çetinoğlu: Oh Nihayet… Ben de sabırsızlanıyordum. Söyledikleriniz, gözümün önünde canlandı. Gitmiş, görmüş gibi oldum. Çok teşekkür ederim. En heyecanlı bölüm Orhun Kitâbeleri… Zevkle ve dikkatle dinleyeceğim. Buyurunuz Efendim…

Erdal Güzel: 09,30 da hareket ettik. Karakurum’dan geçip Bilge Kağan Karayoluna doğru yol almaya başladık.

Araçta, ‘Çırpınırdı Karadeniz’ ve ‘Ötüken Yolu Yokuştur’ nağmeleri yükseliyordu.

Bahtiyardık. ‘Ötüken’den başka yurt yok’ yazılı Kültigin Anıtı’yla, ‘Türk Oğuz Beyleri, işitin! Üstte gök çökmedikçe, altta yer denizi delinmedikçe ilini töreni kim bozabilir?’ Mesajının olduğu Bilge Kağan Anıtı’na gidiyorduk.

Yaklaşık 50 km sonra üzerinde Bilge Kağan Karayolu yazılı kemeri görünce sevinçten uçtuk. Gençlerimiz, Cemal Enginyurt’u kıskandıracak şekilde heyecanlarını sergilediler.    

Hemen araçtan inip kemerin altında bolca fotoğraf çektirdik. Bu arada motosikletli Singapurlu Müslüman bir grupla karşılaştık. Onlarla selamlaşıp fotoğraf çekildikten sonra Bilge Kağan Müzesi’ne geçtik.   

38 harf ve işâretin kullanıldığı Orhun alfabesiyle yazılan yazıtların olduğu müzede, Bilge Kağan ve Kül Tigin Han’ın anıtları vardı.  

Türklüğün parmak izi olan bu anıtları görünce bu fırsatı veren rabbimize şükrettik.

732-735 yıllarında yazılan bu yazıtlar, 1889 yılında bulunmuş ve 1893 yılında Danimarkalı dil bilimci Wilhelm Thomsen tarafından okunarak bilim dünyasına açıklanmış,.

Dikili taş şeklinde olan taşların 4 yüzü vardı. Ön ve iki yan yüzünde Orhun alfabesiyle yazılmış yazılar arka yüzünde ise Çince yazılar vardı.

Târihe tanıklık eden bu yazıtlar, bulunduğu yerlerden çıkarılarak bu müzeye taşınmış ve koruma altına alınmış.     

Müzede, kadın erkek balballar, gümüş geyik heykeli, altın süslemeler, altın kap ve tencereler, Bilge Kağan’ın altın tacı, taştan yapılmış, kaplumbağa, koyun, aslan heykelleri vardı.

Türklüğün ilk yazıtları olan bu ortamda, birkaç arkadaşla birlikte anıtların etrafında dokuz defa dönmeyi de ihmal etmedik.

Müzeyi doya doya gezdikten sonra dışarı çıkıp yazıtların bulunduğu orijinal mekâna gitmek için ayrıldık.

Saat 11,40’da müzeye çok yakın mesafede olan Bilge Kağan yazıtının bulunduğu alana gittik.

Etrafı duvarlarla çevrili alanın giriş kapısı kilitliydi. Rehberimiz Dashka anahtarı getirmek için hareketlendi. Biraz sonra motosikletli bir Moğol gelerek kapıyı açtı. Kapıda TİKA’nın bilgilendirme levhası bulunuyordu.

İçerisi boş bir araziydi. Bilge Kağan Anıtı’nın bir kopyası bulunuyordu. Heyecanımız had safhadaydı. Hep birlikte ‘Târihi Çevir Nal Sesi Kısrak Sesi Bunlar. Delmiş Roma’nın Kalbini Mızrak gibi Hunlar Göktürkleri, Uygurlar, Oğuzlar Peçenekler Türkün Yüce Târihine Bin Zafer Ekler’ marşını söyledik ve bu toprakta, iki rekât şükür namazı kıldık. On dakikalık bir mesafeden sonra Kül Tigin Anıtı’nın bulunduğu yere geldik.

Anıtın bulunduğu yerde yine orijinalinin kopyası sergilenmişti.  Geçmişimizin ayak izlerinin olduğu bu toprakta bolca gezip, fotoğraf çektirdikten sonra tek şerit toprak yoldan Ugi Gölü’ne gitmek için yola çıktık. Zevkli bir yolculuktan sonra muhteşem manzaranın eşliğinde Ugi Gölü göründü.  

Gölün kenarındaki tesise gelip, el böreği ve dondurma yedik.

Gölün kıyısında üst üste yığılmış taşlardan olan ve üzerinde renkli bezlerin bağlı olduğu direk bulunan Budist ibâdet yeri vardı. Biraz ileride ise döndürülen silindir şeklinde çarklar ile secde tahtası bulunuyordu.    

Mahallî kıyâfetler içinde bir Budist Moğol gelerek başka yerde bulunan taş kümesinden üç tane taş alıp direğin olduğu taş yığınının üstüne koydu ve çarkı döndürerek duânın nasıl yapılacağını gösterdi.

Muhteşem bir göl manzarasından sonra trafiğin hiç olmadığı toprak yoldan giderek Karakurum’un yakınından geçen Orhun Irmağı’na geldik.

Gençliğimiz de Orhun vâdisi ve Orhun Nehri ile ilgili neler okumamıştık ki. ‘Ruhumuzu kandırdık Orhun’un kaynağından’ diye az mı marşlar okuyup heyecanlanmıştık. Şimdi Orhun’un kıyısındaydık. Sanki geçmişe yolculuk yapıyorduk.

Buraya gelmişken Orhun Irmağı’na girmemek olmazdı. Hemen paçalarımı sıvayıp Orhun Irmağı’na girdim.

Birbirlerinden ayrı kalmış iki dostun kavuşması gibi hasret giderdik.

Yanı başımızda bir grup öğrenci Orhun’da yıkanıyordu.

Orhun Irmağı ile doya doya hasret giderdikten sonra kamptaki çadırımıza dönüp istirahat ettik ve yemek yedik.

Kaldığımız tesis içerisinde Moğol kıyâfetlilerin müzik eşliğinde sergilendiği defileyi izledik.

Defileyi sunanlar, otel çalışanlarıydı ve çok amatörlerdi. Utangaç tavırlarıyla acemiliklerini de sergiliyorlardı. 

Oteldeki diğer turistlerin de seyirci bu ortamda ‘Erik Dalı Gevrektir’ oyun havası çalınca, pist bir anda bizim gençlerin hâkimiyetine geçti.

Harun, Serhat ve Çetin’in başını çektiği ekibe diğer arkadaşlar da katılınca kendimizi Anadolu’da ki bir düğünde hissettik. Biraz sonra Çinli ve Avrupalı turistler de işin içine girince müthiş bir eğlence seyretmiş olduk.

Vakit ilerleyince keyifli bir gecenin ardından sabah 06,30’da uyanmak üzere çadırlarımıza girdik.

Cuma günü kahvaltımızın ardından saat 07,30’ da aracımıza bindik. Hava son derece soğuktu. Otel çalışanları topluca çıkıp bizi yolcu edip el salladılar. Turizm konusunda yeni yeni bilinçlenmenin olduğu her yerde hissediliyordu. Hizmet sektöründe çalışanlar çok saygılı, sempatik ve disiplinliydiler.

Otobüsümüz yol alırken Akçakoca FM. Ve Fındık FM canlı yayınlarına başlamışlardı. Bu yayınlarda ağabeyimiz Alaattin Büyükkaya’nın tecrübelerinden istifade ederken, Cengiz Argat’tan, Rus özelleştirmesinin detaylarını, Şükrü Bayram’dan makas değiştirirken ne hayal kırıklıkları yaşadığını, Genco Günay’dan tasavvuf öğretilerini, Burak Alpay’dan Fotoğraf koleksiyonculuğunu, Abdullah Köktürk’ten aromatik bitkileri öğreniyorduk

At sürüleri bozkırda akıp gidiyordu. Gördüğümüz bir sürünün çobanı motosikletliydi.

Saat 12,30’da Mongol Nomadıc Tourıst Camp isimli yerde yemek molası verdik.

Girerken bizi yöresel kıyafetli sempatik kızlar karşıladı. Menüde, pirinç çorbası ve üzeri ince bir hamurla örtülmüş, altında fırında pişirilmiş et vardı. Sosları çok farklı ve lezzetliydi.  

Yemek sırasında kızlar şarkı söyleyip, yöresel danslarından örnek sergilediler. Dışarda çadırlardan oluşan bir çarşıda hediyelik eşyalar ile tablolar satılıyordu.

Yolda, Akçakoca FM ve Fındık FM tarafından ‘Gezinin En’leri yarışması yapıldı ve aynı ödülle birinci gelenler fotoğraf çektirdi.

Gezi boyunca araçta arkadaşlar arsında hoş takılmalar da oluyor, şakaların ardı arkası gelmiyordu… Bu yakıştırmalardan bende  ‘Erdali Karakurumi’ ismiyle nasibimi almıştım.

21 kişilik gezi gurubumuzla saat 14,00’de Ulanbatur’a geldik. Otelimize yerleştikten sonra bir heyet hâlinde Khan-Uul semtindeki belediyeye misâfir olduk. Abdullah Köktürk önceden randevu aldığı için bizi karşıladı.

Altı kişilik belediye heyetiyle görüştük. Tercümanlığı, İstanbul’da tahsilini tamamlamış Bayar Saikhan yaptı. 

Belediye Başkan vekili Tseron B’nin THY ve İstanbul Havalimanıyla ilgili övgü dolu sözleri bizleri gururlandırdı.

Geldiğimiz belediye 300.000 nüfuslu ve 8 semtten oluşuyormuş. Ülkenin zenginleri ve ünlüleri bu semtteymiş.

Karşılıklı iyi niyet temennilerinden sonra belediyeden ayrılıp ekiple buluştuk ve alış veriş merkezine gittik.

Fiyatlar pahalıydı. Genelde hediyelik eşya alışverişi yaptık ve yemeğimizi yedikten sonra sabah 04.00’de uyanmak üzere otelimize gidip odalarımıza çekildik.

Sabah, otel görevlileri tarafından verilen kahvaltı paketlerimizi alıp saat 05,00 de aracımıza binip Cengiz Han Havalimanı’na geldik. Günün en renkli olayı, Genco Günay’ın, Orhun Vadisi’nde bulduğu dana kellesinin, her türlü engellemelere rağmen kafileden kopmaması ve tâbir yerindeyse kapıdan atılıp, bacadan girerek tüm gümrükleri aşıp, İstanbul’a gelmesiydi…

Pasaport, bilet ve bagaj işlemlerimizden sonra 08,10’ da THY uçağına binip, sekiz buçuk saatlik bir yolculuktan sonra ‘Dünya’nın İncisi’ İstanbul’a indik.

Ahenkli ve dolu dolu geçen bir geziyi geride bırakırken yeni dostlar edinmenin ve kültürümüzün ana kaynağını görmenin mutluluğu ile vedâlaşıp ayrıldık.

Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Erdal Bey, Gezide aranızda bulunamayışının hüznünü yaşarken, mükemmel anlatımınızla, ben de kafiledeymişim gibi haz ve heyecan duydum. Minnettarım.

ERDAL GÜZEL: Erdal Güzel, ailesinin ikinci çocuğu olarak, 1955 yılında Erzurum’da dünyâya geldi.  Gazi İlkokulu’nda başladığı ilköğrenimine Dumlupınar’da devam edip Cumhuriyet İlkokulu’nda bitirdi.  Güzel, Ortaokulu Gazi Ahmet Muhtar Paşa Ortaokulu’nda, liseyi de Erzurum Lisesi’nde tamamladı.   Liseyi bitirdikten sonra 1972-1973 eğitim öğretim yılında Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü’nün FKB bölümünde bir yıl okudu. Ertesi yıl yeniden üniversite sınavına girerek Eczacılığı kazanan Erdal Güzel, 1976 – 1977 eğitim-öğretim yılında da Gazi Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nden mezun oldu. İki yıl Sağlık Bakanlığı bünyesinde, kamu eczacısı olarak çalıştı. Daha sonra vatanî görevini 1979 -1980 tarihleri arasında İstanbul’da yaptı.   İki yıl Erzurum Meslek Yüksek Okulu’nda ‘Kimya Öğretmenliği’  yaptıktan sonra, iki yıl da Atatürk Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde ‘Hasta ve Eczacı İlişkileri’ derslerini verdi.   1980’den bu yana serbest eczacı olarak çalışan Erdal Güzel, sorumluluklarının bilincinde sosyal yönleri gelişmiş bir kişi olarak değişik sivil toplum kuruluşlarında görev almıştır.   Gönüllü Erzurum elçisi, yazar, sivil toplum kuruluşu takipçisi, gönül insanı, Erzurum sevdalısı birisi olan Erdal Güzel, eczacılık mesleğinin yanında, çeşitli gazete ve dergilerde güncel ve sosyal içerikli yazılar kaleme almakta, özellikle Erzurum’un mahalleleri ve çarşıları ile ilgili yazıları şehir kültürüne ciddi katkı sağlamaktadır.   Türkiye Yazarlar Birliği üyesi olan Erdal Güzel’in ‘Güzel Erzurum’, ‘Erzurum’dan Güzel Hâtırâlar’ , ‘Sözün Güzeli Erzurum’, ‘İnsan ve Vicdan’ ile ‘Güzel Gezginin Anıları’ isimli yayınlanmış beş kitabı bulunmaktadır.   Erzurum’a gelen sığınmacılara maddî ve mânevî destek sağlayan Güzel, sığınmacılar tarafından ‘Büyükbaba’ olarak tanınmaktadır.   Uzun yıllar 13.Bölge Eczacı Odası Haysiyet Divanı Başkanlığı, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı Koruma Kurulu üyeliği, Erzurum Büyükşehir Belediyesi Kent Konseyi Çevre Şehir ve Kültür Meclis Başkanlığı, Yakutiye Belediyesi Kent Konseyi üyeliği, Kuzeydoğu Anadolu Kalkınma Ajansı Kalkınma Kurulu Başkanlığı , Halk Sağlığı Müdürlüğü Hareketli Yaşam Kurulu üyeliği, Erzurum Emniyet ve Trafik Hizmetlerini Geliştirme Derneği üyeliği, Atatürk Üniversitesi Rektörlüğü Tıbbi ve Aromatik Bitki ve İlaç Araştırma Merkezi Müdürlüğü Danışma Kurulu Üyeliği, Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dış Danışma Kurulu Üyeliği, İl İnsan Ticaretiyle Mücadele Koordinasyon Komisyon Üyeliği,Erzurum Valiliği Sosyal  Dayanışma ve Yardımlaşma Vakfı üyeliği, Türkiye Yazarlar Birliği Erzurum Şubesi üyeliği, ve Türk Ocağı Erzurum Şubesi üyeliği, Erzurum Tarih Derneği üyeliği  gibi sorumluluk isteyen görevlerde bulunmuş olan Güzel, Palandöken Masterler Koşu Grubu Sporcusu olup, on sekiz  yıldan beri de Erzurum’un en büyük sivil toplum örgütü olan Erzurum Kalkınma Vakfı’nın (ER-VAK) Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı sürdürmektedir TURYAK tarafından 2016 yılında “Örnek Kıdemli Vatandaş” seçilen Güzel, 2023 yılında Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Tarih Bölümü’nden mezun olmuş şu an aynı üniversitenin İş Sağlığı ve İş Güvenliği Bölümü’nde okumaktadır evli ve üç çocuk babasıdır.

(BİTTİ)

Önceki İçerikKocaeli Aydınlar Ocağı, 40. Yıl Etkinliklerine Kıbrıs Barış Harekâtı İle Başladı
Sonraki İçerikNewyork’ta Değil Türkiye’de Belediye Başkanı Olsa
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.