Diş Hekimi Mustafa Akbaba aynı zamanda bir kültür insanıdır. Ocak 2008’den Kasım 2021’e kadar 84 sayılık seçkin bir koleksiyon olan Nevzuhur Dergisi’ni iki ayda bir yayın programı ile okuyucuya bir kültür hizmeti olarak sunmuştur. Bu kadarla yetinmemiş, hiçbir karşılık beklemeksizin posta masrafını da üstlenmek suretiyle okuyucuya ulaştırmıştır.
İskoçyalı filozof Thomas Carlyle (1795-1881); “Milletler kahramanlarıyla yaşarlar. Kahramanlık yalnızca savaş alanlarında elde edilen bir meziyet veya unvan değildir. Milletinin kültür değerlerini inceleyen, sâhip çıkan, tanıtan, yaygınlaşmasını ve gelişmesini sağlayan ve yaşatan, vatan sevgisini yeni nesillere aşılayan, yol gösteren, eğiten, iyi örnek olan insanlar da ‘kahraman’ olarak anılmaya lâyıktır. Hem de asıl onlar ‘kahraman’dır. Çünkü savaştaki kahramanlar da onların öğrettikleriyle, zihinlerine ve gönüllere yerleştirdikleri, kültür hamûlesi ile cehâletten kurtulmuşlar, o kültürün zihinlere yerleştirdiği vatan sevgisiyle ‘kahraman’ sıfatına lâyık olmuşlardır.” diyor.
Bu düşünceler, milletimiz için de geçerlidir. Biz hem ilim ve kültür sâhasında hem de savaş alanlarında, dünyâ çapında kahramanlar yetiştirmiş bir milletiz.
Dr. Akbaba’nın şiirleri gözbebeğimiz Türkçe’nin vakur havası ile kaleme alınmıştır. Yerli ve sıcak samimiyeti ile okuyanın içini ısıtan ifâdelerle doludur. ‘İkinci yeni’ anlayışını fersah fersah geride bırakan ‘en yeni’; yazarlarının ifâdesiyle ‘ultra (?!) yeni’ şiirlerin dangıl dungulluğundan kutuplar kadar uzak, belli belirsiz bir ‘seci’ çeşnisi olan vezinli kafiyeli nesir özelliğine sâhiptir. Mısralarında; konuşma dilinden uzak, edebî sanatları amuda kaldıran, toplu taşıma vâsıtalarında, halk kültürüne kayık gibi papuçlarının tabanını göstererek bacak bacak üstüne atanların saygısızlığından eser yoktur.
Şiir katillerinin yazdıklarından bir örnek:
Şiirimiz karadır abiler
Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir
Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler
Eğer bunlar şiirse, ‘abilerine’ bir sorsun bakalım
‘Dest-bûsi ârzûsuyla ger ölürsem dostlar
Kûẕe eyleñ ṭopraġım ṣunuñ ânuñla yâre su
Diyen Fuzûlî’nin,
O gül-endam bir al şâle bürünsün yürüsün,
Ucu gönlüm gibi ardınca sürünsün yürüsün.
Diyen Enderunlu Osman Vasfi’nin,
İstesen bin dâstan söylersin ebrûlarla sen
Şöyle gitsen serv-i âzâdım akan sularla sen
Diyen Nedim’in,
Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik
Diyen Yahyâ Kemal Beyatlı’nın
Gökteki yıldızlar kadar sayısız
Ah yurdumun kimsesiz ve yoksul çocukları
Anladım farkınız yok koparılmış başaktan!
Alın bu gözleri benden, alın bu yüreği artık
Utanıyorum yaşamaktan.
Diyen Yavuz Bülent Bâkiler’in
yazdıkları yanında, ultra yenicilerin saçmalara şiir denilebilir mi?
***
Dr. Mustafa Akbaba’nın, ‘Akşam Senfonisi’ İsimli Eserinin Sunuş Yazısı:
Şiiri; ‘Duyguların sabırla yoğurularak bir mûsikî âhengi içerisinde ifâde edilmesi’ şeklinde tarif edebileceğimiz gibi, ‘ Duyguları konsantre edip estetik bir çerçeve içerisinde sunmak’ olarak da târif edebiliriz.
Elbette şiirin birkaç târifle sınırlandırılması düşünülemez, yüzlerce hatta binlerce târifi mümkün olabilir. Şiirle ünsiyeti olan her kimse kendince bir târif geliştirebilir. Mühim olan şiirin târifinin ne olduğu değil, şiirin kendisidir.
Yâni yazılanın şiiriyet özelliği taşıması, okuyanın da bundan tad almasıdır. Muhibbî’nin dilinden söyleyecek olursak;
“ Şi’r oldur okuyanlar bula şeker lezzetin Lezzetin bilmez ânın illâ ki akl-ı hurde-bîn.”
(Şiir odur ki okuyanlar ondan bir şeker lezzeti alsınlar / İncelikleri görmeyen bir aklın şiirden tad alması imkânsızdır. )
Değerli şiir severler; AKŞAM SENFONİSİ adını verdiğim kitabımla bir daha huzurlarınıza çıkıyorum. Değişik nebatatdan derlenmiş, rengi ve râyihâsı birbirine karışan çiçekler misâli, daha önce yayınlanmış veya yayınlanmamış olan şiirlerimden bir buket hazırlayıp şiir severlere takdîm etmekten mutluyum. Takdirini okuyucusuna bırakıyorum.
MUSTAFA AKBABA – ANTALYA-2022
Eserdeki seçkin şiirlerden örnekler:
AHMET ABİ
Geçerlerdi önceleri
Emekli beş altı arkadaş
Kiminin elinde otuzüçlük
Kiminin cebinde gazete
Kâh durup kâh yürürlerdi
Parka doğru
Yavaş yavaş.
Çok zamandır görmüyordum
Geçmiyorlardı artık
Yolcu mu olmuştu yoksa hepsi?
Gelecek herkesin başına
Sayılı değil miydi
İnsanların nefesi?
Geçen gün işim vardı
Bir yere gidiyordum
Âşinâ bir sîmâ takıldı bakışıma
Onlardan Ahmet Abi
Çıkıverdi karşıma.
Görünce birden beni
Gözleri parıldadı
Bir boynu bükülmüş
Çiçek vardı yakasında
Sarıldı öptü hasretle
Kaldırım ortasında.
Tuttu ellerimden
Bir hayli bırakmadı
Gözlerinde belirdi birazcık yaş
Hâlbuki var aramızda
Nerden baksan yirmi yaş.
Bir solukta çok şeyler
Çıktı dudaklarından
Biraz yenide kaldı
Biraz mâzîde gezdi
Bir çuval altın bulsa
Bu kadar sevinmezdi.
Sormadım, söylemedi
Yılların arasını
İmtinâ edip sözlerime
Deşmedim yarasını.
Gitmişler dostları
Bu dünyadan
Belli!… Îmâ edişinden anladım
Gitmişler temelli…-Oğlum Mehmet ve vatan görevini yapan bütün evlâtlarımıza-
MEHMEDİM
Anadan, babadan, yârdan uzakta
‘Şafak’ları bir bir sayan Mehmedim
Vatan görevidir, her er yapmakta
Günler gelir geçer, dayan Mehmedim…
Sanma ki bu hasret yalnız sende var
Sanma ki bu hasret tek seni yakar
Seni seven herkes yollara bakar
Asker olduğunu duyan, Mehmedim.
Gurbetin acısı dokunduğunda
Mektupları açıp okuduğunda
Ya da telefonla konuştuğunda
Gözlerine yaşlar koyan Mehmedim.
Üşenme, bir kalk bak şöyle aynaya
Çok güzel yakıştın üniformaya
Kaşığı sallayıp karavanaya
Yanında tayınla doyan Mehmedim.
Vatandır Mehmedim ihmâle gelmez
Kalleştir düşmanlar ar namus bilmez
Sıcak yataklarda daim yatılmaz
Nöbet zamanıdır uyan Mehmedim.
AHVÂL- (3)
Güneş ters mi doğuyor
Nerde kalıtım ve gen
Nerde altın masallar
Nedir bu güne kalan?
Her taraf çarpık çurpuk
Ne kare ne dikdörtgen
Görülmüyor intizam
Her yer yamuksal* alan.
*Sonu (-sel) ve (-sal) ile biten, Türkçenin bünyesine bir yılan zehiri gibi yayılan uydurulmuş kelimelere şiddetle karşıyım. Şiirde ‘yamuksal’ kelimesi maksatlı olarak kullanılmıştır. (Mustafa Akbaba)
KİLİSLİ ŞÂİR HASAN ŞAHMARANOĞLU’NUN GAZELİNİ TAHMİS*
Naz etme ey sevgili kalmaz bu eyyam gider
Baktıkça endamına meyledip sevdâm gider
Visale ermek için kâm gelir hep kâm gider
“Şu güzelin ardından sanki bir parçam gider
Gönlüm coşarak ona yarım değil tam gider.”
Bir kez görenler seni düşürmez dillerinden
Vurulurlar şüphesiz gönül hanelerinden
Nalelerinden başka ne gelir ellerinden?
“Aldınsa rengini sen buğday danelerinden
Bu yanık tene benden binlerce selâm gider.”
Âşıkı bin can bulur var ise öleceği
Başkasını arama gözlerin göreceği
Kızıl şaraplar mıdır ol şûhun içeceği?
“Bir dudak ki yüzünde çıldırır nar çiçeği
Görse onu ham ervah, billâh pişmez ham gider.”
Bahar cömertliğini serpiyorken şalından
Çiçekler gülüyorken ayrı ayrı dalından
Arı yolu şaşırır geçiyorken yanından
“Gözlerinin rengini aldınsa çam balından
Bakıp da dalmak için gün döner akşam gider.”
Benzemiyor kimseye, kimseye şu gülüşün
Tasvire sığmaz asla kırılıp dökülüşün
Gönlü perişan etti şöyle bir yan dönüşün
“Çıldırtır beni şimdi sekerek yürüyüşün
Durma yürü ey güzel sonra bu ilham gider.”
Akbaba yıllar oldu şiirlerde gezeli
Yazılan mısraları imbiklerden süzeli
Böyle tahmis eyledi bu istisna gazeli
“Sor Hasan bu sevgili hangi kentin güzeli?
Bilmezsem gönlüm yanar, gam üstüne gam gider.”
*Tahmis: Bir beytin önüne üç mısra eklemek suretiyle 5 mısralı kıta hâline getirme işlemi: beşleme. (O.Ç.)
Dr. MUSTAFA AKBABA 1948 yılında Antalya’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini Antalya’da, yüksek tahsilini İstanbul’da yaptı. 1973 yılında diş hekimi olarak hekimler câmiasına katıldı. Vatanî görevini 1976 yılında 141. Dönem Hava Piyade Yedek Subay olarak Kütahya’da îfâ etti. Hâlen Antalya’da mesleğini serbest olarak icrâ etmektedir. Evli ve iki çocuk babası olup, iki torunu bulunmaktadır. Ruhunda şiir kıpırtıları 1964 yılında başladı. 1966 yılında yazmış olduğu ‘Gün Işıkları’ adını taşıyan şiirinden sonra nazım deryasının derinliklerine doğru yolculuğunu devam ettirdi. Daha sonra nesir üzerine de yoğunlaştı. Kültürümüze katkı sunmaya devam etmektedir. Eserleri: Gölge Misâli – ( Şiir) 1992 Mâzî Efsânesi – ( Şiir) 1994, Anadolu Hececileri – 4 (Şiir Antolojisinde 10 Şiir ile ) 2000 Gül Fantezisi – ( Şiir) 2001 İki Damla Yaş Biraz Tebessüm – ( Deneme ) 2005 Eylül Denizinde Bir Martı – ( Şiir) 2017. |
FERFİR EĞİTİM VE YAYINCILIK LTD. ŞTİ.
Cemil Meriç Mahallesi, Halk Caddesi Nu: 26/C İhlamurkuyu Ümrâniye, İSTANBUL Telefon: 0.537-717 15 65 e-posta: ferfirofis@gmail.com // www.ferfir.com