En Büyük Hile

76

 

Sağ’da ve Sol’da birçok şair, yazar, düşünür ve politikacı var. Fakat ne Sağdakiler Soldakilere eğiliyor, ne de Soldakiler Sağdakilere dönüp bakıyor. İki taraf da birbirini  klişeleşmiş, basma kalıp sözlerle mahkûm ediyor. Birbirine hayat hakkı tanımıyor. Oysa iki tarafta da karşı tarafın benimseyip, kabulleneceği yönler var. Yararlanılacak hususlar var.

Sağda yer alanlar da, Solda bulunanlar da bu vatanın evlâdı. İyi ve kötü yönleri ile bu toprağın insanı. İnançları ve inançsızlıklariyle bizim insanımız. Müspet menfi / olumlu olumsuz hâlleriyle bu memleketin birer gerçekleri.

Bu durumu yadsıyamaz, görmezden gelemeyiz. Bir şahsiyet hakkında  hüküm verirken çok yönlü düşünmek zorundayız. Bir celsede, bir kalemde hemen silip atamayız. Zaten bu mümkün ve olası değil. İyi olsun kötü olsun, büyük olsun  küçük olsun, değerli olsun değersiz olsun, mutlaka tarihte yerini alacaktır.

Nitekim Nemrutlar, Firavunlar, Ebu Lehepler, Şeytanlar, Neronlar,  Hitler; bütün olumsuzluklarına rağmen, insanlığa kök söktürmelerine karşın, tarihte gereken yeri almadılar mı? Öyleyse yapılacak şey konuya peşin fikirle, tek yanlı yargılarla yaklaşmamak lâzım.

Üstelik şahısların şahsiyetlerinin oluşmasında birçok faktörün rolü var. İçinde bulunduğu ailenin payı var. Arasında yaşadığı toplumun etkisi var. Bağlı olduğu yörenin onda tesiri var. Yaşadığı şehrin, okuduğu okulların, kendisini okutan öğretmenlerin vb. unsurların kısaca hepsinin, kişinin şahsiyetinin oluşmasında tek tek rolü var. Üstelik hepsinin üstünde bir de kaderin payı var.  Değerli okurlar bir de kaderin.

İşte sevmediğimiz, beğenmediğimiz, benimsemediğimiz kişi veya kişilerin bugünkü almış oldukları kişilikleri, kişiliklerini oluşturan faktörlere bölersek, emin olun kişinin sorumluluğuna çok az şey düştüğünü ibretle görürüz.

Elbette bu durum kişiyi mes’uliyet ve sorumluluktan kurtarmaz. Ama bizlerin onlara daha esnek bir bakışla bakmamızı sağlar. Onlara karşı kesin bir tavır almamızı firenler. Çünkü onlar bu vatandaki eğitim kurumlarının yetiştirmesidir. Çünkü onlar, bu ülke insanlarının ortak ürünüdür. Velhasıl sağlam da olsa çürük de olsa, onlar bizim insanımız değerli dostlar.

Öyleyse onlara özellikle ders kitaplarında yer vermemek olmaz. Ama oldukları gibi ne bir eksik ne de bir fazla. Gerçek durumlarını ortaya koyarak, asıl kimliklerini belirterek, nasıl bir fikir, görüş ve ideoloji sahibi olduklarını anlatarak, gaye ve hedeflerini söyleyerek; onlara yer vermeli. Ülke gerçeklerine ters düşüp düşmedikleri, açık seçik ortaya konmalı.

Konmalı ki, daha sonra hayatta; onları istismar edenlerin oyunlarına vatandaş gelmesin. Kötü maksatlıların tahrik ve saptırmalarına imkân kalmasın. Unutulmasın ki en büyük hile hilesizliktir. Yani gerçeğin gerçek olarak ortaya konmasıdır.

Fakat bozuk fikir ve görüşleri gözler önüne sererken, iyice tasvir etmemeliyiz. Yoksa saf zihinler bozulmuş olur. Kaş yapayım derken göz çıkarmış oluruz.

Gözünü kapayan, gündüzü sadece kendisine gece yapmış olur. Sırf kendisini kandırmış olur. Bu tıpkı deve kuşunun başını kuma sokması gibi. O avcıyı görmez ama avcı onu görür. Demek gerçeklerden kaçmanın faydası yok. Aksine zararı çok. Öyleyse gerçeklerle yüzleşmekten asla korkmayalım. Hele haklıysak, hiç endişeye mahal yok. Çünkü gerçek güneş gibidir, karanlığı yutar. Yanlışları siler süpürür. Ortalığı ap aydınlık eder.

 

 

Önceki İçerikYunus Ataol / Emre Behramoğlu Röportajı
Sonraki İçerikErgenekon Davası ile İlgili Karar Verildi
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.