Makedonya’nın başkenti Üsküp’ün en büyük meydanı devasa heykellerle doldurulmuştur. İçlerinde Büyük İskender ve Justinianus’unki dahil çok sayıda heykelin ebatlarının büyüklüğü dikkat çekicidir. Bu heykellerin hem kökenlerini Büyük İskender’e dayandırmak ve hem de Türk ve İslam izlerini gölgede bırakmak saikiyle yapıldığı anlaşılıyor. Ayrıca Üsküp’e bakan bir dağa yerleştirilmiş Milenyum Haçı, dünyanın en büyük haçlarından biridir.
Üsküp “İstanbul fethedildiğinde, 61 yaşında kıdemli bir Müslüman Türk şehriydi.” Yahya Kemal’in doğup büyüdüğü şehirdi. “Fîrûze kubbelerle bizim şehrimizdi o / Yalnız bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.”
İşte bu heykellerle dolu meydanı gezip, Vardar Nehrinin üstündeki tarihi köprüden geçerken, 80’li yaşlarda Üsküplü Türk şair ve yazar İlhami Emin ile karşılaşmıştık. Balkanlarda Türk kültürünün yaşatılması konusunda birçok eser ortaya koyan şair, yazar merhum İlhami Emin’in bu heykeller için yaptığı yorum şöyleydi: “Küçük milletler kendilerini büyük göstermek için böyle büyük heykeller veya binalar yapmaya çalışırlar.”
Ortadoğu’da petrol zengini küçük devletlerin dünyanın en yüksek binalarını yapmaya çalışması da herhalde bu psikolojinin eseridir.
Bizde de bazen bu ruh haline girenler oluyor. Mesela Merkez Bankası için Avrupa’nın en yüksek binasını yaptılar. Ama tek görevi fiyat istikrarını sağlamak ve TL’nin değerini korumak olan TCMB asıl görevlerinde başarısız.
1915 Çanakkale Köprüsü için, “Türkiye orta açıklığı itibarıyla dünyanın en uzun köprüsüne sahip Japonya’yı geride bırakarak bu alanda ilk sıraya yerleşti” ifadesiyle övündüler.
Elbette köprüler ile heykeller aynı kategoride değil. Ancak yapılmasından mutlu olduğumuz Çanakkale Köprüsü, Osmangazi Köprüsü, Yavuz Selim Köprüsü yabancı şirketler tarafından yapıldı. Bu teknolojilere sahip ülkeler isterlerse daha büyüklerini de kendi ülkelerine veya başka ülkelere yapabilirler. Yeter ki ekonomik ve verimli olsun. Asıl övünmesi gerekenler bu teknolojilere sahip olanlardır. Övünme hakkı, hizmeti satın alanların değil, üretenlerindir.
***************************************
En Büyük Adalet Sarayı İhtiyacı İyi Birşey Değil
Adalet Bakanı “Dünyanın en büyük adalet sarayını Ankara’da inşa ediyoruz” müjdesini verince çoğumuz sevinmiş olmalıyız. “Avrupa’nın en büyük Adalet Sarayı” olan İstanbul (Çağlayan) Adliyesi ve “dünyanın en büyük Adalet Sarayı”olan İstanbul Anadolu (Kartal) Adliyesi yapıldığında da böyle sevinmiştik. Yaklaşık 22 bin mahkâmun kaldığı Silivri Cezaevide dünyanın en büyük hapishanelerinden biri. 2008’de yapılmıştı, sevindik mi hatırlamıyorum.
Ankara’da çeşitli semtlere dağılmış binalarda hizmet veren Adliyenin 622 bin metrekare kapalı alana sahip bir yapıda bir bütün olarak hizmet vermesinden memnuniyet duyarım. Ancak “neden dünyanın en büyük adalet saraylarına ve hapishanelerine ihtiyaç duyuyoruz?” sorusunu sormadan edemiyorum. Aslında bu sorunun cevaplarının çoğunu biliyorum.
Bu yüzden daha büyük adalet saraylarına ve hapishanelere ihtiyacı kaldıracak çözümler üretilmesini tercih ederim.
****
Kocaeli Adalet Sarayı 11 Ocak 2000 tarihinde hizmete açıldı. Mevcut adliyeyi açan zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk’ün “Kocaeli’nin 50 yıl Adliye Binası ihtiyacı olmayacak” sözü arşivlerde duruyor. Fakat bu bina yıllar önce yetersiz kaldığı için önce İdare Mahkemeleri eski Kuruçeşme Belediyesi binasına, bir kısım mahkemeler ve İcra daireleri de Bağdat Caddesindeki katlı otoparka taşındı. Hala sıkışıklık devam ediyor.
****
Adalet Bakanı gururla açıkladı: “Hâkim ve savcı sayısı 9 binden 25 bine yükselmiş durumda. Adli yargıda 3 bin 581 mahkeme vardı. Bugün 7 bin 133 mahkemeye yükselttik. Son bir yılda da 2 bin 812 ilk derece mahkemesinin kurulmasını sağladık.”
Neden bu kadar artışa ihtiyaç duyulduğu ve buna nasıl çare düşünüldüğüne dair yetkililerden bir açıklama yok.
Günümüzün bilgiye erişme ve işleme alanındaki imkânlarına rağmen, en basit davanın yıllarca sürmesini anlamak mümkün değil. İstanbul’da kiralanan bir konutun ihtiyaç sebebiyle tahliyesi davasının ilk duruşmasına dava açıldıktan bir sene sonra çıkılabilmesi, ikinci duruşma için 9 ay sonraya gün verilmesi olağan bir durum sayılıyor.
Bu hale bir çözüm üretemezseniz birkaç sene sonra size bu en büyük adalet sarayları da yetmez.
***************************************
Adalet Saraylarında Adalet Var mı?
Adliye binalarının hizmetin sağlıklı yürütülmesini sağlayacak fiziksel şartlarda olması, yargı mensupları, adliye personeli, avukatlar ve vatandaşların rahat edebildiği ve huzur duyabildiği mekânlar olması önemlidir. Yeni yapılan en büyük adalet saraylarımızda bile -iyi bir planlama olmadığı için- otopark, uzun süre kuyrukta ayakta beklemeler, asansörlerde yığılmalar gibi sorunlar vardır.
Fakat asıl sorun bu büyük binalarda adalete erişilebilirliğin düşük olmasıdır.
Kararlar adil midir ve hızlı karar alınabiliyor mu?
Yerel mahkemelerdeki kararların çoğunun üst mahkemelerde bozuluyor olması ve halkımız içinde adalete güvenenlerin oranındaki düşüklük bu sorunun cevabını veriyor.
Bir başka sorun da şu: Hak aramak çok pahalı. Yargılama masrafları o kadar yüksek ki bir kısım vatandaş hak aramaktan vaz geçiyor.
“Yargılamayı hızlandıracak” diye kurulan İstinaf Mahkemeleri (Bölge Adliye Mahkemeleri) yargılama sürecini kısaltmadı. Orada da dosyalar birikmeye devam ediyor.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, “Yargı hizmetlerinin hızlandırılması anlamında da yapay zekânın kullanılması lazım”görüşünde. Anlaşılan bakanımız yargı hizmetlerinin hızlandırılması gereğine inanıyor. Acaba doğal zekâ ile verilen kararlardan da şikâyetçi mi?
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı İsmail Uçar’ın, yargılamalar ve soruşturmalarda usulsüzlük iddiaları üzerine kaleme aldığı mektupta dile getirilen sorunlar çözüldü mü? Diğer adliyelerde benzeri yapılar var mıdır?
Bu gibi sorunların çözülmesi ve yargı üzerindeki siyasetin gölgesinin kaldırılması bina yapmaktan daha önemli değil mi?
Dilan Polat davası, Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’e suikast davası ve 8 yaşındaki Narin cinayeti gibi örneklerin adalete güven duygusunda yarattığı tahribatın giderilmesi için bina yatırımına ihtiyaç yok. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığını sağlamak yeterli.