6.3 C
Kocaeli
Perşembe, Aralık 11, 2025
Ana SayfaGüncel  Emin misiniz Sn. Özgür Özel?

  Emin misiniz Sn. Özgür Özel?

ÖN SÖZÜM: Ben Atatürk çizgisinde Türk Milliyetçisi bir sosyalistim. Bir toz zerresi kadar bile ırkçı milliyetçi değilim. Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımızı, ‘dostum’ olarak görürüm. ABD taşeronu PKK türevi DEM ve diğer tüm benzeri sivil toplum örgütlerini, bunlara sempati ile bakan tüm sivil toplum örgütlerini, siyasi partileri, siyasi kişilikleri ve kanaatçileri ise Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımızın yaşam alanlarını parçalayan, onların üretici güçlerinin ve neslinin gelişmesini engelleyen, hatta neslini kıran ‘düşmanları’ olarak görürüm.

Sn. Özel; sizin, Sn. İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla başlayan ve bu güne kadar süregelen mitinglerdeki konuşmalarınızı dikkatle dinledim. Bir kere bile “Türk Milleti” ifadesini ağzınıza almadığınız dikkatimi çekti. Cumhuriyetimizi hedef alan vahim açılım sürecinden sonraki mitinglerinizde de yine “Türk Milleti” ifadesini ağzınıza almadığınız yine dikkatimi çekti. Artık bunun bir savrulma, ihmal olmadığına iyice kanaat getirdim. Bu bilinçli bir tutumdu. Son olarak da son Kurultayda onaylanan yeni CHP programına baktım; Türk Milleti vurgusu yok gibi.

Sn. Özel, siz Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesindeki paradigmayı (TDK: Örnek değerler dizisi)

yanlış buluyor olup yeni bir paradigma üretme peşinde misiniz ve bundan emin misiniz Sn. Özel? Şöyle açıklamaya girişeyim: Büyük Ata’mız Türkiye Cumhuriyetini, kuruluş felsefesindeki “Türk Milleti” paradigması üzerine inşa etmişti. Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir”, “Türkiye halkı, ırken veya dinen veya harsen birleşik ve yekdiğerine karşı hürmet ve fedakârlık hisleriyle dolu ve mukadderat ve menfaatleri ortak olan bir toplumsal hey’ettir” demekte idi. Yine 1924 Anayasası’nda; “Madde 88. – Türkiye’de din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese ‘Türk’ denir” denmektedir. Büyük Ata’mız 10. Yıl Nutku’na Türk Milleti ifadesiyle başlayıp 12 kere Türk Milleti ifadesini dile getirmekte ve Nutuk, “Ne Mutlu Türküm Diyene” sözleriyle sonlanmaktadır.

            Türkiye’miz imparatorlukların yıkılmasından sonra doğan bütün çağdaşı devletler gibi bir ulus devlet olarak doğmuştur. Ulus devletlerde bir tek ulus vardır ve ulus devlet adını genellikle kurulduğu coğrafyada tarihi belirleyen sürükleyen bir halktan alır. Bu halk da Osmanlı’nın, Selçuklu’ların ataları olan Türk halkı idi; Franklar, Germenler, Anglolar, Bretonlar gibi. Burayı fazla işgal etmesin düşüncesiyle bu konuya (Bkz. EK) aşağıda devam ettim.

Türk Milleti ifadesindeki ‘Türk’ kelimesinin bir ırkı değil Ulus Birliğimizin adını temsil ettiği çok açıktır. Türkiye Cumhuriyeti kimliğimizde etnik köken yazmaz. (azınlıklar hariç). Kimliklerimiz bir belge olarak birbirinin eşidir, aynıdır. Bu tüm yurttaşlarımızın en üst düzeyde eşitliğidir. Daha ötesi olamaz. Bu cümleden hareketle hiç kimseye doğumundan itibaren sağlık hizmetinde, eğitiminde, iş bulmasında, iş kurmasında, vergi ödemesinde, askeri sivil bürokraside, siyasette yükselmesinde, ayırımcılık zaten yapılamaz. 

Evet, bu paradigma üzerine inşa edilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti; Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının, tüm şehit ve gazilerimizin, büyük bir zaferle taçlandırdıkları, dünyanın ilk antiemperyalist savaşının ve devamında Cumhuriyet ve Aydınlanma devrimimizin eseridir. Türkiye Cumhuriyeti, Ulus Birliğimizdeki tüm halkların güven içinde yaşayabileceği, neslini ve üretici güçlerini geliştirebileceği, bunu daha üst düzeye yüceltmek için hep birlikte demokratik bir cumhuriyet mücadelesi verebileceği, temelleri aydınlık, güvenli bir kale idi. Ve Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımız çok doğal sosyal-teknik bir tercihle  Güneydoğu’da ABD sömürgesi ve BOP projesi ile oluşacak sanayisiz, sadece petrolü olan ve bu nedenle emperyalizm ile kucak kucağa, ilkel kavim demokrasisi ve kurumlarıyla yola çıkacak olan yeni bir macera / Kürt devletinde yaşamayı istemek yerine bin yıllık kardeşlik mazimizle150 yıllık parlamenter deneyimi olan, modern sanayi toplumunun eşiğinden içeri girmiş Türkiye Cumhuriyeti Ulus Birliğini güvenli bir kale, bir vatan olarak seçmiş olabilir ve Türk Milletinin bir ferdi olarak yaşamayı pekala isteyebilir. Bu seçime hiçbir kimsenin diyeceği bir şey olamaz. Diyene “sana ne kardeşim” denilebilir pekâlâ. Köy Korucuları, Ulus Birliğimizin güçlü bir örneğidir.

Sonuç olarak Türk Milleti paradigması üzerine inşa edilen Türkiye’mizde bir Kürt millî sorunu yoktu, olmadı. Çünkü Kürt yoğunluklu coğrafyaya millî ekonomik bir ayrımcılık yapılmıyordu. Eşitsiz ekonomik gelişmeden dolayı Orta Anadolu’da birçok ilimiz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki birçok ilimizden millî gelirden aldığı pay olarak her zaman daha geri kalıyordu. Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımıza millî zulüm de yapılmıyordu. 12 Mart – 12 Eylül işkencehanelerinde “sen Türksün”, “sen Kürtsün” diye ayırım da yapılmıyordu. Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımız Cumhuriyetimizin ve bütün bunların farkındaydı. Bu nedenle Türk ve Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımızın vatandaşlık ve kardeşlik bağı sürekli pekişti. Herhangi bir kalkışma olmadı. Hep birlikte Cumhuriyetimize sahip çıktık.

            Tâ ki ABD’nin bizim çocuklar dediği, 12 Eylül Faşist generallerinin BOP projesinin milâdı ve uygulaması olarak o zamanlar kurulmakta olan ABD taşeronu PKK ya militan yetiştirmek amacıyla Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımıza uyguladıkları insanlık dışı, vahşi işkencelere kadar. Ve PKK, savaşı başlattı. Kırk bine yakın insanımızı kaybettik, ekonomimiz perişan oldu. Demokratik mücadele geriledi, militarizm güçlendi; en gerici iktidarlara mahkûm olduk ve bu günlere geldik. Ama bu savaş bile tüm yıkıcılığına karşın yurttaşlık kardeşliğimizi bozamadı. Türk ve Kürt etnik kimlikli yurttaşlarımız, Cumhuriyetimizi birlikte korumaya devam ettiler. Çünkü bu savaş güneydoğuda lokal bir savaş olarak kaldı. Tüm Türkiye’ye yayılmadı. Bizim Buca Migros’un yanındaki Baha Yörük Camisinden kaldırılan, Güneydoğuda şehit düşmüş bir askerimizin cenazesinde hemen karşısındaki kahvede çalışan Kürt etnik kimlikli bir yurttaşımızla birlikte saf tuttuğumuzu hep hatırlarım.

Bütün bunlara rağmen; Sn. Özel, siz Kürt etnik kimlikli emekçi yurttaşlarımıza doğrudan sahip çıkıp onların demokratik yurttaşlık haklarını, onların emeğinin hakkını savunacak yerde onların temsilini ABD taşeronu BOP militanı ağaların, aşiretlerin, şıhların, uyuşturucu baronlarının, komprador ticaret burjuvasinin partisi DEM’e niye bağışlıyorsunuz?! Niye acaba; bundan emin misiniz Sn. Özel?! Türkiye Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesindeki “Türk Milleti” paradigması sizce yanlış mı imiş acaba?! Siz TÜRK MİLLETİ paradigması yerine ne koyacaksınız? Yeni programınızın bir yerinde Eşit Yurttaşlık ifadesi yer alıyor. Yeni paradigmanız bu mu olacak yani?! EŞİT YURTTAŞLIK paradigmasıyla inşa edilecek olan 2 uluslu bir ucube devlet mi?! Emin misiniz Sn. Özel?!!

Ama şundan emin olabilirsiniz: Diyalektik olarak ulus devletler, bir üst birlik olarak federasyonlardan sonraki bir aşamadır. Dolayısı ile federasyon konağına geri dönüş, tarihin diyalektiğine ters bir geriye dönüştür.  Kürt etnik milliyetçilerinin, “eşit yurttaşlık” ve anayasada ulusun diğer etnik bileşenlerinin kurucu unsur olarak belirtilmesi talebi, Ulus Devletlerin; etnik kimlik, mekân, zaman öznesinden bağımsız olarak tarihin biçimlendirdiği nesnel yapısına ters, absürt, uyduruk bir taleptir ve bunun gerçekleşmesi ihtimali Ulus Birliğimizi geriye doğru, nerede sonlanacağı bilinemeyecek olan bir parçalanmaya doğru sürükleyecektir. Ulus Birliğimiz paradigması sağlam olarak güçlü bir şekilde kurulmuş ve güçlü bir şekilde bu günlere geldiğine gör, bu parçalanma adeta zorla, kanırta kanırta, çok sancılı ve çok kanlı bir şekilde olacaktır. Anayasal yurttaşlık kardeşliği sonlanmış, ötekileşme başlamış olacağı için iç savaş çıkacak, Anadolu paramparça olacak ve Sevr’e geri dönülecektir. Zaten istenen de budur. 

            Bu nedenle “eşit yurttaşlık talebi”  “ne var canım bunda, eşitlik işte, ne güzel” diye bilinçsizce karşılanacak ve hafife alınacak bir konu değildir. Dolayısı ile her Atatürk Cumhuriyetçisi, bu tehlikeli talebi hiç de hoş karşılamadan, hiç de boş geçmeden, her mecliste reddedip yerin dibine sokmalıdır. Yoksa siz Atatürk Cumhuriyet’çisi değilsiniz de, peki nesiniz Sn. Özel?

Atatürk Cumhuriyet’çisi iseniz Tom Barrack’ın kışkırtmalarına ilaveten bu siyasetinizle etnik bölücüleri niye teşvik ediyor ve onların sürekli mevzi kazanmasına çanak tutuyorsunuz? Peki, ya bu süreç geri dönülemeyecek bir aşamaya gelirse o zaman ne yapacaksınız? Ya da biz size ne yapalım Sn. Özel?

Asıl soru şu: Cumhuriyetimizi yıkmayı oyun mu sanıyorsunuz. Sn. Özel? Tekrar soruyorum; EMİN MİSİNİZ Sn. ÖZEL?

  Saygılarımla..

EK: Türk Ulus Birliğinin adı niye ‘Türk’tür açıklamasına devam..

Türk Ulus birliğinin adı Türk’tür ve bu ad Türklere anasının ak sütü gibi helaldir.  Çünkü bu topraklarda tarihi belirleyici ve sürükleyici halk, kavim Türkler olmuştur. Bakınız, İbni Haldun, Mukaddime adlı eserinde ne diyor. Kaynak Yayınları sayfa 22: “Türkler, savaşçı karakterleri ve kahramanlıkları nedeniyle İslam’ın kurtarıcısı olmuşlardır.”

Dr. Hikmet Kıvılcımlı, ”İlkel Sosyalizmden Kapitalizme İlk Geçiş İngiltere” (Diyalektik Yay.) adlı eseinde Fransız tarihçi Foucher de Chartres’in (1058-1127) Haçlı Savaşlarını anlatan kitabından alıntı yapıyor, bakalım ne var? Tarihçimiz de yakın tanık tarihçisi Guibert de Novagent’ ten alıntı yapıyor:

Sayfa 51-52; “Daha ilk karşılaşmalarında Türklerle Franklar birbirlerinin kıymetini anlamayı öğrendiler. Frankların kendileri, ruh inceliği ve savaşta yiğitlik bakımından Türklerinkiyle kıyaslanabilecek hiçbir insan ırkı tanımadıklarını teslim ettiler. Hele Türkler, Franklarla dövüşmeye başladıkları zaman hasımlarına karşı kullandıkları ve bizimkilerin hiç tanımadıkları silahların verdiği şaşkınlıklar, hemen hemen umutsuzluğa düşmelerine sebep oldu.  Franklar, hasımlarının atlara yaptırdıkları manevralardaki olağanüstü beceriklileri, bir taarruza uğrayınca ondan sakınışlarındaki çabuklukları ve kaçarken ok atarak savaşmaya alışkın vuruşları üzerine en ufak bir bilgi olsun edinemiyorlardı. Kendi yönlerinden Türkler de kendilerini, Franklarla aynı kökten gelmiş sayıyorlar ve bütün milletler arasında askerce üstünlüğün hak olarak bu iki ulusa düştüğünü düşünüyorlardı.”

Bu anlamda Kürt milliyetçileri ve yandaşlarının ileri sürdüğü gibi “Kurtuluş Savaşımızı Türkler ve Kürtler birlikte başarmıştır” tezi yanlıştır. Emperyalizmin tehdidi karşısında bir kısım Kürt nüfusu, diğer halklar gibi müstakbel Ulus devlet kalesi içinde kalmak istemiş ve bir nefer olarak savaşmış olabilir. Ama bu birlikte yapmış olmaya yetmez. Kurtuluş Savaşımızı başarıya götüren güç, Orta Asya’dan başlayıp bu günlere kadar Türklerin biriktirdiği Askeri-Teknik Üretici güçtür. Dünyada sayılı meydan savaşlarının bir kaçı bu topraklarda verilmiş olup ders olarak Harp Akademilerinde okutulmaktadır.  

Levent Ünsal
Levent Ünsal
ÖZGEÇMİŞİ: Levent Ünsal, T.C Vatandaşı, Doğum yerim, yılım : Buca İzmir 1950 (Halen Buca’da ikamet etmekteyim) Medeni durumum : Evli, iki çocuklu Öğrenim durumum : İ.T.Ü Makina Fakültesi 1973 Yüksek Lisans Mesleğim ve işim : Halen faal, Makina Tasarımı ve İmalatı Teknikleri uzmanı mak.yük.müh

Seçtiklerimiz

spot_img