İnsan ne çok cahil
Bilmediğine oldu talip
Etti kendine zulüm
Sema / Gök çekinmişken
Arz / Yer titremişken tekliften
Ya Cibal denen Ulu Dağlar
Sanki kesildiler lâl
Hâl diliyle sordular ne bu hâl?
İnsan ise etti kabul
Olmak için güya iyi bir kul
Emanet-i Kübra / En Büyük Emanet
İçin edildi insana, davet üstüne davet
Taşıması için bu ince sırrı
Anlaması için yoğu varı
Mana çiçekleri dersin diye
Olsun çiçek çiçek gezen bir arı
Anlaması için yoku varı
Nefsine / Kendine olan cehil ve zulmü
Aldırdı omuzuna, ağır emsalsiz yükü
İşte o zaman belirdi önünde
Acîb / Şaşırtıcı tuhaf iki yol
Biri aydınlık mı aydınlık
Diğeri karanlık mı karanlık
Biri pırıl pırıl, ışıl ışıl
Diğeri kapkara, iç karartan bir yol
Dedirtiyor insana birden
Çekil başımdan, toz ol hemen
Revan olan ışıklı yola, oluyor bahtiyar
Duruyor selâma melekler, olarak yâr
Düşen karanlık yola, oluyor bedbaht mı bedbaht
Sorguluyor kendini insan; nerde yaptım kabahat?
İnsan yolun birinde, en bedbahtı hayatın
Öbür yolda, en bahtiyarı yaratıkların
Nedir kuzum insanı eden ve edecek olan
Mesut kılacak büyük emanet?
Derseniz merak edip bu çağrıyı
Ancak Bilen, Bulan, Seven Tanrıyı
Gerektirdiklerinin yapılması bunların
İstenen insandan taşıması, kutlu büyük emaneti
Önce inanacak Allah’a / İmanıbillah
Sonra bilecek Allah’ı / Marifetullah
Sonuçta sevecek Allah’ı / Muhabbetullah
Sevmek ise gerektirir olmayı; yolunda Allah’ın
İşte Gök Dağ Deniz’in kaçındıkları, taşımaktan
Fakat taşıdı emaneti, çözerek sırrı insan
Anladı insan; karanlık yol, gâfil olmaktır Hakk’tan
Ancak Allahı bulan, nasibedar olur aydınlıktan
Çünkü Allahı bulan için, onun olur her şey
Bulmayanın olmaz elinde, hiçbir şey