Fakülte yıllarında dersler kapsamında çeşitli siyasî
akımları incelerken ‘anarşizmin’ bir ideolojik görüş olduğunu öğrendiğimde
inanın çok şaşırmıştım. Çünkü bizim kuşağın hatırında ‘anarşizm ve anarşist’,
12 Eylül 1980 Askeri Harekâtı’nın öncesinde; ana haber bültenlerinde her gün
duyduğumuz bir kelimeydi.
12 Eylül öncesinde ‘anarşistler’, sokak ortasında sağcı – solcu diye
birbirlerini öldürüyor, diye biliyorduk. Ama öğrendik ki, öyle değilmiş…
Anarşizm özet olarak; mevcut düzeni ortadan kaldırabilmek
için insanları sistemden illallah dedirtecek şekilde bunaltıp, ‘artık ne
olacaksa olsun, lanet olsun bu düzene’ dedirtmekmiş.
Böylece insanların direncini kırarak, devletsizliği de
öngören yeni bir düzeni yerleştirmekmiş…
* * *
Şimdi durduk yere üniversite yıllarına neden gittik
derseniz, sevgili dostlar, cevabı gayet basit.
Ülkemizde uzunca bir süredir adeta ‘ekonomik anarşizm’ hüküm
sürüyor…
Aslında siyaset biliminde her ne kadar ‘anarşist ekonomi’
diye bir kavram olsa da; Sayın Hükumetimiz bir ilke imza atarak(?) siyaset
bilimi literatürüne yeni bir kavram daha kazandırıp bence adeta “Ekonomik
Anarşizm”i de icat etti.
Haydi hayırlı olsun…
Olsun da; millet ne hale geliyor, onu da düşünmek gerekmez
mi?
* * *
Dünyanın hangi ülkesinde neredeyse 2 günde bir standart hale
gelmiş şekilde benzine, mazota, LPG’ye 70 – 75 kuruş civarında zam yapılır?
Elektriğe yüzde 127 zam yapılır?
Bu da yetmezmiş gibi elektrik üretimi için doğal gaz
yetmiyor diye, sanayi tesisleri günlerce kapatılır?
Dolar 7 – 8 Lira civarından 1 ay içerisinde 18,5 Lira’ya
çıkarılıp ardından da 13,5 Lira’ya düşürülüp sonra da zafer kazanılmış gibi
ortaya çıkılır?
Ekmek, süt, peynir, un, şeker, yağ, sebze, meyve gibi temel
gıda maddelerine gelen deli zamları, söylemiyorum bile…
Kapanan iş yerleri, iflas eden şirketler, sayıları
milyonları aşan işsiz ordusu, ‘ev gençleri’ kavramı, yurt dışına doğru yaşanan
korkunç beyin göçü, sosyal yardım alarak ayakta kalmaya çalışan milyonlarca
aile…
Bütün bunlar ‘ekonomik anarşizm’ değil de nedir?
* * *
Bu konuda DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın şu
cümlesi çok dikkat çekici:
“(Adeta) Devleti batırma kampanyasına destek vermeleri için
banka çalışanlarına ve şirketlerine yoğun baskı yapıyorlar. Banka şube
müdürlerine talimat gitmiş durumda. Şu kalan Türk Lirası hesapları var ya
‘onları da dövize endeksleyin, ne kadar çok dövize çevirirseniz o kadar çok
taktir edeceğiz’ diye.
Kendi vatandaşlarımız yetmiyor, yurt dışındaki
vatandaşlarımızın döviz birikimlerini de bu kampanyaya dâhil etmeye
çalışıyorlar. Devleti yabancı bir paraya endeksli bir biçimde daha da
borçlandıralım diye uğraşıyorlar. Bu garanti verdikleri para devletin parası,
Hazine’nin parası bu. Ben şimdi size soruyorum: Faize karşı mücadele Türk
Lirası banka hesaplarının faizi yetmezse kur daha çok artarsa, ben onun farkını
da ayrıca sana ödeyeceğim mi demek, bu mu? Tarihe not düşmek için söylüyorum:
Bu proje, Hazine’yi batırma, devleti batırma projesidir.”
* * *
Elbette hiç kimsenin gece yatağa yatarken, sabah nasıl bu
ülkeye zarar veririm diye düşünmediğini biliyorum. Ama liyakatsizliğin alıp
başını gittiği, benim adamım olsun da, ne olursa olsun anlayışının zirve
yaptığı bir dönemde; kara delik haline gelmiş bir bütçeyle yaşananların,
‘ekonomik anarşizmden’ başka bir izahı olabilir mi? Bilemiyorum…