31 Mart 2019 seçimleri öncesi ekonomik durum, Ak Parti’nin iktidarda iken kazandığı, diğer seçimlerin öncesine pek benzemiyor.
Her ne kadar Maliye ve Hazine Bakanı (damat) Berat Albayrak “bütün hedefleri tutturduk” dese de, rakamlar ve piyasa öyle söylemiyor.
ENFLASYON: 2018 başında hükümetin enflasyon hedefi yüzde 7 idi. TÜİK’in yeni başkanının 2018 için açıkladığı gerçekleşen resmi enflasyon yüzde 20,3. Hedefin neredeyse 3 katı enflasyon oranı gerçekleşmiş.
Üstelik Ahmet Takan‘ın Yeniçağ gazetesinde yayımlanan yazısında dile getirildiğine göre, TÜİK’in “metodoloji ve kuralları bozarak” istenen rakamı bulduğu iddiaları var.
Rakam doğru bile olsa, mevcut enflasyon son 16 yılın en yüksek rakamı. 2004’den beri her yıl yüzde 5-9 arasında çıkan enflasyonun yüzde 20,3 çıkması çok önemli bir fark.
Üstelik dar gelirlilerin masraflarının çoğunluğunu teşkil eden (ekmek, bakliyat, tavuk, sebze gibi) gıda ürünlerinde yıllık enflasyon yüzde 49 olmuş.
***
İhracat ve Dış Ticaret Açığı: 2018 kapanırken ihracat rekoru kırılması elbette sevindiricidir. Fakat üreticiler kriz dönemlerinde üretimlerini kısarken (yani daha az ithalat yaparken), ellerindeki malları ucuz pahalı satarak, stoklarını eritmeye çalışır. Bu sürdürülebilir bir durum değildir.
Hammadde ve ara malı ithalatı azaldığına göre üretim de azalmaya devam edecek demektir.
İhracat rekorunda en önemli pay otomotiv ihracına ait. Kendi otomotiv markamız yok ama yabancı markaların Türkiye’deki firmaları 31,5 milyon dolarlık ihracat yaptı. İç piyasa daralınca ihracata yönelmelerinin sonucu bu.
Buna rağmen ihracat ile ithalat arasındaki fark yani dış ticaret açığımız hala 55 milyar dolar.
***
Bu kriz öncekilerden farklı: Ekonomist Prof. Dr. Seyfettin Gürsel “krizden çıkış, öncekiler gibi hızlı değil, yavaş olacak” diyor.
Gürsel, önceki krizlere kıyasla farkları şöyle sıralıyor:
1- Firmaların borçlanma rasyoları yüksek, üstelik önemli kısmı döviz cinsinden.
2- Bu nedenle bankacılık sistemi bu kez sağlam değil, geri ödenmeyen krediler yüzünden sallantıda.
3- Uluslararası likidite artık bol ve ucuz değil. Gittikçe de azalıyor.
4- Uluslararası yatırımcılar ekonomi yönetimimize güven duymuyor. Türkiye’ye yatırım için isteksizler.
5- Resesyona hızla yükselen enflasyonla birlikte girildi.
Bunlar ve diğer sebeplerle ekonomistler arasında 2019’un ilk 6 ayında ekonomik küçülmenin devam edeceği, enflasyonun da yükselmeye devam edeceği görüşü ağırlık basıyor.
Seyfettin Gürsel bu tablonun sonucu olarak işsizliğin 2019 ve 2020’de de artmaya devam edeceğini tahmin ediyor.
Mahfi Eğilmez de 2019’da yüzde 2’lik küçülme, işsiz sayısında bir milyon artış olacağını tahmin ediyor.
Eğilmez, Yeni Ekonomik Programda (YEP) 2019 için 6,03 TL olacağı öngörülen Dolar kurunun, IMF tarafından 10,21 TL olarak tahmin edildiğini, kendi tahmininin ise 7,5 TL olduğunu açıkladı.
Sadece ekonomistler değil endişeli olan. 2016 ile 2017 yılları arasında, Türkiye’nin varlıklı diliminin yüzde 12’sine denk gelen, en az 12 bin dolar milyoneri, servetlerini yurt dışına aktardı.
Ve Türkiye’nin en zenginleri Malta vd yabancı ülkelerin vatandaşı olmak peşindeler..
Bütün bunların seçimlere bir etkisi olur mu, bakacağız.
********************************
Gerçek İşsiz Sayısı
TÜİK‘in rakamlarına göre Eylül 2018’de işsizlerin sayısı 3 milyon 750 bine yükseldi. (Yıllık artış yüzde 11,4)
Almanya’nın nüfusu 83 milyon, Türkiye’nin nüfusu ise 81 milyon. Nüfuslarımız yaklaşık aynı ama işsiz sayılarımız çelişkili gibi görünüyor.
Almanya’da istihdam 45 milyon, işsizlik oranı yüzde 5 ve işsiz sayısı 2 milyon 256 bin iken,
Türkiye’de istihdam 28,5 milyon. Açıklanan işsizlik oranı yüzde 11,4 ve işsiz sayısı 3 milyon 750 bin.
Almanya 16,5 milyon kişi fazla istihdam etmiş ama bizim işsiz sayımız Almanya’dan sadece 1,5 milyon fazla.
Nasıl olur demeyin. İstatistik rakamlarla isterseniz böyle tuhaf sonuçlar çıkarabilirsiniz.
İşin esası şudur: Türkiye’de “işgücüne katılma oranı” yüzde 50,7 dir. OECD ortalamasında yüzde 71’dir. Türkiye, 2017 Yılında İş Gücüne Katılım Oranında, OECD (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’ne dahil) 47 ülke arasında sonuncu. Dünyada (180 Ülke) Sondan 10’uncu durumda.
Gelişmiş bir ülke olmak için işgücüne katılım oranını yükseltmek zorundayız. Bu ise gizli işsizlere de iş bulmayı gerektirir. Resmi işsizlerin yanında gizli işsizlere de iş yaratmak için de ekonomik büyümeyi daha da artırmak zorundayız.
***
İşgücü çalışan, işsiz ve iş arar durumdaki çalışabilir nüfusun toplamıdır. (İşsiz fakat iş aramayan veya iş bulmaktan umudunu kesmiş olanlar işsiz sayılmaz, işgücüne dâhil edilmez.)
Türkiye’de işgücüne katılım oranının düşük oluşunun ana sebebi, kadının işgücüne katılımının, OECD ortalamasının yarısı mertebesinde olmasından ve gençlerde işgücüne katılımın düşük olmasından kaynaklanıyor.
Almanya’da işsiz oranı yanında, çalışmak istemeyen veya iş bulmaktan ümidini kesmiş nüfus da çok az iken, Türkiye’de bunlar çoktur.
Bunları “işsiz” saymadığınız ve “işgücüne” dâhil etmediğiniz zaman, bu gizli işsizleri saymadığınız için işsizlik rakamlarınız böyle makyajlı çıkar.
Türkiye’de gerçek işsiz sayısını bulmak için çalışma imkânı olduğu halde iş aramayanları, umudunu kesip iş aramaktan vazgeçmişleri ve hiçbir işe yaramayan eğitim kurumlarında vakit geçirmek üzere sözde okuyanları da dâhil etmek gerekir.
Bütün bunlara 5 milyona yakın Suriyeli, Afgan, Ermeni vd ülkelerden gelenlerin yerli işgücünün iş bulmasına olumsuz etkilerini de ekleyiniz.
2019’da en önemli sorunlarımızın başında “işsizlik” olacağından şüphe etmeyiniz.