Türkiye ekonomik açıdan çok ciddi risklerle karşı karşıya. Buna rağmen bir yandan da “yap- işlet- devret” (YİD) modeliyle peş peşe büyük yatırımlar yapıyor.
En önemli üç uluslararası reyting kuruluşu Türkiye’nin “yatırım yapılamaz” ülke sınıfına girdiğini açıkladı. Piyasada yaprak kımıldamıyor. Kapanan işyerleri, artan işsizlik, üretimde düşüşler, turizmde ciddi kayıplar, döviz kurlarındaki sıçrama, pahalılığın artışı vs hepimizin gözleyebildiği gerçekler.
14 yıllık AKP döneminin büyüme oranı yüzde 4,6. AKP döneminin ilk 4 yılında büyüme hızı daha iyiydi. Son 8 yılın büyüme hızı yüzde 3,3 yani çok kötü bir seviyede. Bu kalkınma hızıyla Türkiye’nin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşması mümkün değil.
Türkiye 1946-2002 arası yüzde 5,1 büyümüş olmasına rağmen gelişmiş ülkeler ile arasındaki mesafeyi kapatamadı. Yüzde 3,3 kalkınma hızı ile dünya sıralamasında daha da geriye düşecektir.
AKP’nin ekonomi yönetiminin başarılı olduğuna dair üretilen efsanenin doğru olmadığını rakamlar gösteriyor: “Demokrat Parti, Adalet Parti, Anavatan Partisi dönemi gibi tek başına iktidar olabilen partilerin döneminde büyüme hızları AKP döneminin yaklaşık iki katı kadardır. Koalisyon dönemlerinde yani 1963-1977 yıllarında bile Türkiye’nin ortalama büyüme hızı yüzde 5,9 olmuştu.
Türkiye AKP döneminde 511 milyar USD (Amerikan doları) cari işlemler açığı vermiş. Yani gelirlerimiz giderlerimizden bu kadar az olmuş. Açığın finanse edilmesi için dışarıdan borç almışız.
Bu borçları aldığımız için ödemek zorunda kaldığımız faiz miktarı ise 433 milyar USD. Bu korkunç bir rakamdır. Bu faizin, hem de “faiz lobisinden” en çok şikâyet eden, AKP hükümetleri tarafından borçlanılması ilginçtir.
Bu parayla neler yapılabilir?
Mesela bir milyon km duble yol yapabilirsiniz.
AKP döneminde faize ödediğimiz para ile 144 adet Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılabilir. 100 adet Atatürk Barajı yapılabilir.
NOT: Büyüme- borç- faiz konusundaki veriler İlhan Kesici‘nin açıklamalarından alınmıştır.
*****************************************
Yap- İşlet- Devret
Ekonomik veriler ciddi alarm vermekte iken, Osman Gazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Avrasya Tüneli hizmete girdi. İstanbul’a yapımına başlayan 3. Havalimanı ve Şehir Hastaneleri projeleri devam ediyor. Kanal İstanbul, Nükleer Enerji Santrallerinin yapımı da aynı tarzda yani “gelir garantili yap- işlet- devret” modeliyle yapılacak.
AKP yıllarca Kocaeli’de yapılan Yuvacık Barajı‘nın muadillerine nazaran çok pahalıya mal olduğunu, “yap- işlet- devret” modeliyle yapımcı firmalara verilen su tüketim garantisinin suyu kullanana da kullanmayana da yüklediği külfeti ve birim maliyetin yüksekliğini anlatarak oy topladı. İktidar olduktan sonra da CHP’li Belediye Başkanı Sefa Sirmen hakkında düzenlenen raporlar, açılan davalar gündemi uzun yıllar meşgul etti.
Hatta Kocaeli Büyükşehir Belediyesi 2014’de yapılan belediye seçimlerine kadar devlete olan 5,5 milyar TL’lik borcunu hala Yuvacık Barajının borçlarına bağlayarak açıklamaktaydı. Sefa Sirmen ise “barajın borçlarının bittiğini, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin 5,5 milyarlık devasa borcunun tamamının, AKP’li İbrahim Karaosmanoğlu tarafından yapıldığını” anlatmaya çalışıyordu.
Ancak sonuçta Yuvacık Barajı çok önemli ve yakın geleceğin hayati ihtiyacını karşılayan bir yatırımdı. Bu baraj yapılmış olmasaydı Kocaeli yıllardır su sıkıntısı çekiyor olacaktı.
Şimdi yapılan dev yatırımlar yanında Yuvacık Barajı çok küçük bir yatırım. Ancak bu yatırımlar da muadillerine göre çok pahalıya mal oluyor.
Mesela Süleyman Demirel zamanında yapılan Boğaziçi Köprüsü’nün maliyeti 21 milyon dolar, Fatih Sultan Mehmet Köprüsünün maliyeti 125 milyon dolar iken, Yavuz Sultan Selim Köprüsünün maliyeti 3 milyar dolar.
Yani Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün maliyeti Boğaziçi Köprüsü’nden 143 kat, FSM Köprüsünden 24 kat fazla.
Yapımı 3 milyar dolara mal oldu ama devlet günlük 135 bin otomobil geçişi ve 3 USD geçiş ücreti ile 10 yılda 5.1 milyar dolar ödeme için Hazine garantisi verdi.
“Osmangazi Köprüsü‘nün maliyeti 1 milyar dolar civarındadır. Yapımına harcanan bu paranın tamamı, aralarında Halkbank ve Vakıflar Bankası gibi devlet bankalarının da olduğu 9 bankadan AKP’nin verdiği gelir garantisi karşılığı kredi olarak temin edilmiş ve yüklenicinin cebinden hiç para çıkmamıştır.”
AKP iktidarı tarafından yükleniciye (müteahhide) verilen KDV hariç Osmangazi Köprüsü’nün yıllık gelir garantisi 511 milyon USD’dir. Araç geçerse geçenlerden, geçmezse bütçeden yükleniciye ödenecektir. Bu gelir 15 Temmuz 2035 tarihine kadar taahhüt edilmiştir. Yani yükleniciye ödenecek para yaklaşık 10 milyar dolar olacak.
Diğer dev yatırımlarda da durum aynı. Şehir Hastaneleri projesinde de hasta garantisi ile Yap- İşlet- Devret (YİD) modeli uygulanmakta. Devlet arazilerine yapılacak Şehir Hastaneleri için 25 yıl devlet garantisi veriliyor. Her 100 yataktan 70’nin dolu olması mümkün olmazsa açığı devlet, daha doğrusu millet ödeyecek. Hem de avro üzerinden.
*****************************************
Ekonomik Tetikçiler Görevde
Türkiye’nin büyük yatırımlar yapmasından mutlu oluruz. Ancak iyi bir ekonomi yönetimi, kıt kaynakların en verimli bir şekilde kullanılmasını sağlamaktır.
Yap- İşlet- Devret modeliyle yapılan Osman Gazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü gibi yatırımlar ile yapılmakta olan İstanbul 3. Havaalanı, Şehir Hastaneleri, Nükleer Santraller ve yapılması planlanan Kanal İstanbul Projeleri Türkiye’nin öncelikli olması gereken yatırımları mıdır?
Gelecek neslin de borçlarını ödeyeceği bu yatırımların kazanç/maliyet oranı dikkate alınırsa kaynaklarımızı verimli kullandığımız söylenebilir mi?
Bu yatırımlar AKP hükümetlerinin ürettiği projeler mi, yoksa başka unsurlar devrede mi?
***
“Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” kendisinin bir ekonomik tetikçi (Economic Hit Man) olduğunu söyleyen John Perkins isimli bir yazarın kitabı.
Perkins’in anlattıkları bakalım size tanıdık gelecek mi?
“Ekonomik Tetikçiler, yerküre üzerindeki ülkeleri trilyonlarca dolar dolandıran yüksek ücretli profesyonellerdir. Maaşlarını büyük şirketlerden alıyorlar, ama CIA ve benzerleriyle işbirliği halinde çalışıyorlar. Görevleri şu: Bir ülkenin yöneticilerini, hazırladıkları raporlarla, neye ihtiyaçları olduğuna inandırmak. Yöneticiler raporlara inanınca ihaleler açılıyor, krediler alınıp veriliyor, ihaleyi Tetikçi’nin bağlantılı olduğu şirket kazanıyor.”
“Mafyanın yaptığı iyilikler gibi, Ekonomi Tetikçileri de görünüşte bazı iyilikler yapar. Örneğin elektrik santralleri, otoyollar, limanlar, havaalanları, teknoparklar gibi altyapı hizmetleri için borç temin ederler. Yapılan yatırımlar halkın hoşuna gittiği için ülke yöneticilerinin seçim kazanması kolaylaşır.
Para hiç vakit geçirmeden şirketokrasi üyesi şirketlere (kredi verenlere) döndüğü halde borçlu ülkenin anapara artı faizin tamamını ödemesini isteriz.
Eğer Ekonomi Tetikçisi çok başarılı ise borç tutarı o kadar büyük olur ki birkaç yıl sonra borçlu ülke ödemeleri aksatır. Bu olduğunda biz de mafya gibi diyetini isteriz. Birleşmiş Milletler’de Amerika’nın isteği doğrultusunda oy verme, askeri üs kurma veya petrol gibi değerli kaynaklara el koyma şeklinde olabilir bu diyet. Buna rağmen borçlunun borcu devam eder. Böylece küresel imparatorluğumuza bir ülke daha eklenmiş olur.”
“Sonuçta şirketler dünyayı yönetiyor. Devlet başkanları büyük şirketlerin desteği olmadan seçilemez.”