Egzoz Seslerindeki Çığlık

84

       Gençlik yıllarımızda motorların egzozlarındaki susturucu aparatları
çıkartılır motorun alabildiğine ses çıkarması sağlanarak dikkatlerin size
dönmesi sağlanırdı ve uzun saçlarla da rüzgâr gibi geçti güzellemesi yapılırdı.
Bak şu serserilere diyenlerde vardı gençtir hoş görmek gerekir diyenlerde. O
günlerden bugüne gelen motorcu gençlik bugünlerde saçların savrulmasından
ziyade kapitalist sistemin içinde yaşam salvoları yapmaktadır. Ayın sonunu nasıl getireceğini
düşünmekten bırak saçların savrulmasını saçlarının beyazlaması veya kelleşmeyle
karşı karşıyadır. 14-15 saat çalıştığı halde emeğinin karşılığını alamayan
kitlelere dönüştürülmüştür
. Sadece çalışan ve uyuyan zombilere
dönüştürülmüştür. Moto-kuryelerin egzoz sesleri, yerini hakkımızı isteriz, köle
düzenine hayır, sömürüye hayır diyen seslere bırakmış.

         Düşük beygir gücüne sahip motorlarıyla
ortaya koydukları mücadele gücün beygirle ölçülemeyeceğini çok beygir gücüne
sahip şirketlere kafa tutarak ve kazanarak göstermişlerdir. Sindirmek isteyenlere
karşı hak mücadelesi ekmek kavgasını kırmadan, dökmeden demokratik yollarla
yapmışlardır. Sarı, kırmızı yelekleriyle
o koca koca tabelalı sendikalara renk kartelasının her tonunu göstermişler.
Sayılarla yapılan sendikal örgütlenmenin matematiksel problem üretmekten öteye
gitmediğini iki kere ikinin dört etmediğini bir daha ispat etmişlerdir.
Bu
da bize hak ve hakikat adına emek ve adalet adına ümit var olmamız gerektiğini
söylemektedir. Yaldızlı büyük
tabelaların gölgesine sinmiş konformist alanlarından ‘STK’ cılık oynayanlara
inat hak arama mücadelesinin el kitabı olmuşlardır.

         Moto-kurye, esnaf-kurye, lojistik
sektörü ve sağlık alanında çalışan insanlar pandemi sürecinin ağır yükünü çeken
gruplar olmuştur. Fakat çalışmalarının karşılığını almadıklarını düşündükleri
için 2021 ve 2022 de eylemlilik sayıları yüzde yediden yüzde on dokuza
yükselmiştir. Sorunda bura da zaten hangi sektör canının yandığını hissediyorsa
ayağına basıldığını düşünüyorsa feryat ediyor başkasının başına gelenleri ise sessizce
seyrediyor. Parçalara değil bütüne ve esasa odaklanmak gerektiğini anladığımız
zaman başardığımız zaman olacaktır. Esnaf-kurye uygulaması aslında taşeronluğun
başka bir boyutu işçi değil kendi işinin patronu ol,iş ortağımız ol
yutturmacasının diğer ismidir. Taşeronluğun
normalleştirildiği bir düzene karşı çıkmak bir sektörün değil her sektörün
esası olmalıdır.
Taşeronlaşma seksenlerde batı kapital dünyasının kendi
işinin patronu olacaksın hayalinin satılarak insanların sisteme gönüllü
köleliğinden başka bir şey değildir. Esnaf – Kuryelerin başkaldırması
taşeronluğa karşı bir çıkış olması nedeniyle ayrı bir önem kazanmaktadır.

       
Ülkemizde insanların sendikalı ya da sendikasız örgütlü veya bireysel
hak araması, direnişi korkulan kavramlar haline getirilmiştir. Ekonomi –
politik güç sahipleri bu korku ateşine odun taşımaya devam edeceklerdir.
Muktedirlerin karşısında çalışanların en önemli gücü birlikte olmaktan geçer.
Ancak birlikte olurlarsa korku dağlarını aşabilirler. Fakat birliktelikler kâğıt
üzerinde ki sayılarla sağlanmaz. Birliktelik demek işten atılan her işçi için
sonuna kadar mücadele etmek demektir. Yoksa onları ödedikleri bedellerle baş başa
bırakmak değildir. Çalışanların sendikal mücadeleye inançlarının çok düşük
seviyede olduğu bir zeminde işçileri patronların inisiyatifine bırakmak
gelecekte uğrayacağın haksızlıklarda yanında kimseyi bulamayacaksın demektir.

       
İnsanın metalaştırıldığı ve sarf malzeme olarak görüldüğü bu Neo-
kapital düzende esas mesele mevzi çatışmalarını kazanmak değil topyekûn bir
savaşı kazanmaktır. Bu savaş insanca bir yaşam savaşıdır Hakk’ın verdiği bu
nimetlerin hakça bir bölüşüm savaşıdır.
Eğer bu savaş kazanılmazsa tanrıcı-kapitaller sağ-sol, laik-anti laik, İslamcı-seküler Türk, Kürt, Alevi- Sünni ayırt
etmeden rengine, cinsine cibilliyetine 
bakmadan hepimizin üzerinden silindir gibi geçecektir. Bizler esası
anlamayıp kendi pencerelerimizden mahalle kavgalarımıza devam mı edeceğiz yoksa
şehrimiz, ülkemiz ,dünyamız yani insan için insanlık için başımızı kaldıracak
mıyız? hiç olmazsa iki kelam edecek miyiz?