2004 yılında Milli Eğitim Bakanlığı tüm derslerin programlarını,eğitim paydaşları ile birlikte günün şartlarına uygun şekilde yeniden yazdırmıştı.
Tutarlı, sarmal ve bilimseldi. Öğretmenlere “yeni müfredat programları” adı altında tanıtımı yapılmıştı.
Her kesim memnundu, çünkü demode olmuş birçok yöntem ve konu yenilenmişti. Örneğin, okuma yazma öğretiminde işlevini yitiren “cümle yöntemi”, “ses temelli” hale getirilmiş, “öğrenmeyi öğrenme” modeli benimsenmişi. Öğrenci, soran, sorgulayan, araştıran tavrıyla daha aktif ve katılımcı hale getirilmişti.
Fakat yıllar itibarıyla işler daha iyiye gideceğine, eğitimde yanlış uygulamalar gittikçe çoğalmaya başladı.
Ek ders ücretlerinde yüksek lisans ve doktorası olanlara artı ek ders ücreti ödemesi kaldırılarak öğretmenlerin kariyer yapma isteği sıfırlandı.
Uzman öğretmenlik modeli uygulanamadı. Ödül sistemi değiştirilerek öğretmenlerin motivasyonu köreltildi.
Müfettişlerin sicil amirliklerine son verildi. Yöneticiler şimdi kendilerini hiç görmeyen, tanımayan, icraatlarından haberi olmayan amirlerinin verdiği isabetsiz ve tesadüfi notlarla mağdur olmakta, müfettişleri mumla aramaktadırlar.
Geçen gün tanınmış bir lisemizi ziyarete gittim. Okul müdürü ile dertleştik. Bir dokundum bin ah işittim adeta. Son atanan müdürlerdendi, mağdur edilenlerden değildi. Buna rağmen sıkıntılı ve dertliydi.
Müdür Yardımcılarının azlığından yakındı. Bu lisemizi yıllardır tanımaktayım. Önceleri “Müdür Baş Yardımcısı” olmak üzere, ona yakın müdür yardımcısı çalışırdı. Şimdi öğrenci sayısı arttığı halde “Müdür Baş Yardımcısı” kadrosu kaldırılmış, Müdür Yardımcıları ikiye düşürülmüş.
Bu nasıl eğitim planlamasıdır anlamak mümkün değil. Eğitimde tasarruf böyle mi olur? Bütün müdürler dertli. Bu mevzuatı düzenleyenlere “gel de bu okulu bir ay idare et” demek lazım.
Öğretmenlerin ek ders ücretleri kanayan yaradır. Makul olmayan nedenlerle ücretleri kesilmektedir. Şimdiki seminerlerde de sorun yaşanmaktadır. Öğretmenin emeğinden sömürülen birkaç kuruş devleti zengin etmez, hakların gaspı sosyal adaleti sarsar, vicdanları kanatır.
Öğretmenlerin nöbet görevleri çözülememiştirTüm eğitim sendikalarının görüşleri alınarak, yeni bir düzenleme yapılmalıdır.
Dershaneler kapatılarak okullarda yetiştirme kursları açılmıştır. Öğretmenler arzu ve özveriyle okullarında kurs açmışlardır. Fakat ücretlerin düşük tutulması yüzünden kurslar fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
Kurumsallaşmış liselerin öğretmenleri, öğrencileri ve velileri panik içindedir. Öğrencilerinin üniversite sınavlarında nasıl bir başarı göstereceğinden kaygı duymaktadırlar. Dershanelere alternatif bulma çabası içine girmişlerdir.
Milli Eğitim Bakanlığı tasarruf yapacaksa, her yıl ücretsiz dağıttığı kitapların akıbetini araştırmalıdır. Kolileri açılmadan tonlarca yeni kitabın nasıl depolarda çürüdüğünü, ya da geri dönüşüme gittiğini görecektir.
Bir de kitap ihalesi yapılması için gönderdiği paraların nasıl harcandığını inceletsin. Kitapların,“öğretmen ve müdürler tarafından alımı, paketlenmesi yapılarak sıralara konduğu halde”, ücretinin hiç yorulmayan birilerine boşuna verildiğin anlayacaktır.
Okullarda kılık kıyafet hususu çözülememiştir. Ortada bir yönetmelik olduğu halde, herkes istediği şekilde giyinmektedir. Bu durum yöneticilerle çalışanları zaman zaman karşı karşıya getirmektedir. Sorun bir an evvel açıklığa kavuşturulmalıdır.
İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri’nin yönetici değerlendirme kıstasları soyut ve sübjektiftir. Müdürlerin normları düştükten sonra, bir iki gün içinde atanan İlçe Milli Eğitim Müdürleri ve Şube Müdürleri tarafından değerlendirmeye tabi tutulmaları büyük hatadır.
Kurumlara atanacak müdür adayları yeterince tanınmadan, masa başında değerlendirilerek, hata üstüne hata yapılmıştır.
İdare Mahkemesi kararları, İlçe Milli Eğitim Müdürlüklerinin değerlendirme formlarının soyut kavramlar içerdiğini, müdür adaylarının yöneticilik özelliklerini ölçmekten uzak olduğunu vurgulayarak “iptal kararı” vermesine rağmen, davacılar, yeniden aynı formlarla değerlendirilerek tekrar başarısız ilan edilmektedirler.
Oysa Bakanlığın ilgili formları somut ve objektif kıstaslarla yeniden düzenlemesi gerekmektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı bu formlarla, İlçe Milli Eğitim Müdürleri ile Şube Müdürlerini hukuksuz işlem yapmak zorunda bırakarak, ateşe atmıştır.
Görünen o ki, yakında İlçe Milli Eğitim Müdürleri ile Şube Müdürleri hakkında “İdare Mahkemeleri” nin kararlarını uygulamamaktan ötürü maddi ve manevi tazminat kararları çıkacaktır.
Diğer bir yanlış da, “Sicil Amirleri Yönetmeği” nin yürürlükten kaldırılmasıdır. Bu mevzuatta, amirin memuru değerlendirebilmesi için altı ay birlikte çalışma koşulu vardı.
Son Danıştay kararında “altı ay çalışma koşulu” na vurgu yapılması bu yanlışı teyit emektedir.
Milli Eğitim Bakanlığı son yıllarda hata üstüne hata yapmaktadır. Çalışanların, uzmanların, bilirkişilerin, üniversitelerin görüşleri ve değerlendirme raporları alınmadan, pilot uygulama yapılarak sonuçlarına bakılmadan; öğrenci kayıtlarında, sınav sisteminde, atamalarda, ödül sisteminde, ders programlarında durmadan oynamalar yapılmaktadır.
Kurumlarda motivasyon, ekip ruhu, başarıya odaklanma vb. çalışma huzuruna katkı sağlayan argümanlar, erozyona uğramıştır adeta.
Bilimsel bulgular, demokratikleşme ve insan hakları alanlarındaki gelişmeler, eğitimin; kişinin ilgi, yetenek, tercih, hak ve özgürlüklerine yer verecek şekilde düzenlenmesini zorunlu kılmaktadır.
Eğitim, sadece devletin geleceği için değil, bireylerin optimum gelişimi içindegereklidir. Devletin geleceği, tüm bireylerin optimum düzeyde gelişmesine bağlıdır.
Yani eğitim sisteminin “Türk Milli Eğitimi” nin “Genel” ve “Özel Amaçları” nı eksiksiz bir şekilde gerçekleştirebilmesi elzemdir.
Bu bağlamda, yetkili ve sorumlular sorunları bilimsel ve çağdaş yaklaşımlarla çözerek, sisteme olumlu kazanımlar getirmek zorundadırlar.
Hepimizin huzur ve mutluluk veren eğitim ortamlarına ihtiyacı bulunmaktadır. Eğitim paydaşlarının istek ve beklentileri artık yeni hayal kırıklıkları yaşamamalıdır.
Sevgiyle kalın…