On ay önce, Üniversiteye giriş sınavında değişikliğe gitme kararı açıklanırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan son 16 yıl içerisinde eğitim sistemi üzerindeki başarısızlığı itiraf etmişti.
Erdoğan, “Türkiye’de iki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık. Bunlar eğitim ve öğretimdir, kültürdür” demişti.
“Adam seçimi kazandı” ama eğitimde başarılı olduğunu söyleyerek kazanmadı.
Zaten Erdoğan’ın itirafını beklememize de lüzum yoktu.
Eğitimdeki başarısızlığı sadece bu hafta açıklanan Üniversiteye giriş için yapılan YKS, liselere giriş için yapılan LGS sonuçlarından anladıysak vah bize.
Ekonomide on senedir kişi başına milli gelirimiz 10 bin dolar seviyesini aşamıyoruz. “Orta gelir tuzağı” denen bu durumdan çıkamayışımızın ilk sebebi katma değeri yüksek ürünler üretemiyor oluşumuz.
Yüksek teknolojili üretim yapacak insan gücünü yetiştirememişiz.
Ekonominin gelişmişliği ve gücü ülkedeki hukuk ve demokrasi seviyesi ile orantılıdır.
Hukuk ve demokrasi talebi ise eğitim seviyesi ve şehirleşme ile doğrudan alakalıdır.
Hukuk ve demokrasi talep eden yerine iradesini bir kişiye devreden bir insan modeli yetiştiren bir “eğitim sistemimiz” var.
Esasen buna “eğitim sistemimiz” var demek bile doğru değil. Rahmetli Nurettin Topçu’nun tespiti bugün daha çok geçerlidir:
“Eğitim sistemimizin iki eksiği var; 1- Eğitim, 2- Sistem.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eğitim ve kültürdeki başarısızlığın itirafını bile bile, “ama ekonomi iyi” “ama köprüler, yollar yaptılar” diye düşünenler bu eğitim sisteminin ürünleri idi.
Eğitim ve kültürdeki başarısızlığını göre göre, Ak Parti’nin ülkede “adalet ve kalkınma” sağladığını düşünenler de bu eğitim sisteminin ürünleri idi.
Şu tespitimi biliyorum ki sadece eğitim ve kültür seviyesi iyi olanlar anlayabilir:
Eğitim sistemin neyse ekonomin de, hukukun da, demokrasin de, ülkenin gücü de o.
Aynı şekilde, ekonomin ne ise, hukukun ne ise, demokrasin ne ise eğitim sistemin de o…
*******************************
Yerinde Saymıyoruz, Geriliyoruz
Üniversite sınavına giren 2.2 milyon öğrencinin ortalama başarıları çok düşük.
Geçen sene de düşüktü, bu sene yerinde saymadı daha da aşağıya düştü. (Matematik 40 soruda 3,9; Türkçe 40 soruda 16; Türk Dil Ed. 24 soruda 4.7; Kimya 13 soruda 1,1; Biyoloji 13 soruda 1,6 ; Fizik 14 soruda 0,4 ; Tarih 10 soruda 1,6 ; Coğrafya 11 soruda 2,8)
300 puan ve üzeri alanlar Sözel 69.606, Sayısal 114.864 Toplam: 184.470 kişi. Yani katılanların sadece yüzde 8,3 ü.
41.281 öğrenci sıfır çekti.
Sınava giren 2,2 milyon kişiden 496 bin 616’sı Temel Yeterlilikte 150 barajını geçemedi. Alan Yeterlilik Testi’nde ise sayısalda 180 barajını sınavı geçerli olan 1,8 milyon adaydan 1,4 milyonu geçemedi.
***
World Economic Forum‘un “Küresel Rekabetçilik Raporu”na göre, uluslararası sıralamada da bırakın iyileşmeyi, mevcut sıramızı koruyamamış, daha gerilere düşmüşüz.
Taha Akyol’un verdiği bilgiye göre,
“2008 raporunda Türkiye ilk ve ortaöğretim alanında 146 ülke içinde 91. sıradaydı.
2018 raporunda, Türkiye “eğitim sisteminin kalitesi”nde 101. sıraya inmiş; karşısına aşağı doğru grafik işareti koymuşlar.
Temel eğitimde 105. sıraya düşmüşüz; karşısında yine aşağı doğru grafik işareti var.
Matematik ve fen bilimlerinde 104. sıraya inmişiz; grafik işareti yine aşağıya doğru.”
Bu eğitim kalitesi size önümüzdeki on yılda “orta gelir tuzağı”ndan kurtulabileceğimiz ve kişi başı on bin dolarlık milli gelir seviyesini geçebileceğimize dair bir ümit veriyor mu?
*******************************
ABD’nin İki Bakanımıza Yaptırım Kararı
ABD küstahça bir açıklama yaptı. Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada Türkiye Adalet ve İçişleri bakanlarını kapsayan bir dizi yaptırım uygulanacağı, bu bakanlar için ABD’ye ve bazı ülkelere giriş yasağı konulduğu belirtildi.
Güçlü, üreten bir ekonomimiz, kalkınan bir ülkemiz, hukuka tam saygılı bir devlet yapımız olsaydı dış ilişkilerimiz bu halde olur muydu? ABD böyle bir küstahlığa cüret edebilir miydi?
Bağımsız ve tarafsız bir yargımız olsaydı, “Rahip Brunson‘u serbest bırakın” diye böyle baskı uygulamayı düşünebilirler miydi?
Almanya ile de benzeri bir olay yaşanmıştı. Die Welt’in Türkiye temsilciliğini yapan Türk ve Alman vatandaşı Deniz Yücel “PKK ile ilişkisi olduğu”, “tam bir ajan terörist olduğu” gerekçesiyle tutuklanmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Merkel ile görüşme öncesi “Hiçbir surette iade olmayacak, ben bu makamda olduğum sürece asla” gibi çok kesin bir ifadesi vardı.
Ancak Erdoğan ile Merkel arasında yapılan görüşmelerden sonra, Deniz Yücel için serbest bırakma kararı çıktı. Alman basınında, “Deniz Yücel’in serbest bırakma kararının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından verildiği” yazıldı. Deniz Yücel Almanya’ya gönderildi.
Yurt içinde ve dışında “yargı yerine siyasetin karar verdiği” kanaati hâkim olmuştu.
ABD “Rahip Brunson” olayında da, karar merciinin “bağımsız yargı” değil, “Başkan Recep Tayyip Erdoğan” olduğu kanaatiyle Erdoğan’a baskı yapıyor.
ABD Başkanı Trump, Almanya Şansölyesi Merkel gibi diplomatik teamüllere uyan biri değil. O’nun tarzı böyle küstahça.
Ülkemizde bağımsız ve tarafsız yargı olduğuna Türk vatandaşlarının ve yabancıların inanması ne kadar önemli değil mi? O kadar önemli ki, dış politika ve ekonomide başarılı olmamız da buna bağlı.
*****************************
GÜNÜN SÖZÜ:
“Güçlü Türkiye” sözünün bu çağda bir tek anlamı var; eğitim, hukuk, demokrasi, teknoloji, bilim alanlarında “yüksek kalite”ye ulaşmak. (Taha Akyol)