Milli Eğitim Bakanlığının son günlerde aldığı Edebiyat ve Fen Fakültesi mezunlarının öğretmen olarak atanmayacağı kararı son derece yanlıştır. Bu karar, sadece Bakanlığın öğretmen adaylarının sayılarının çokluğu karşısında paniklemesinden kaynaklanmaktadır. Fakat hiçbir ilmi, pedagojik ve insani temele dayanmamaktadır. Bu kararla Cumhuriyet dönemi eğitim hayatı içinde kemiyet ve keyfiyet yönünden en önemli öğretmen kaynaklarından olan bu iki fakülteye büyük bir haksızlık yapılmıştır.
Bu Edebiyat ve Fen Fakültelerine yapılan ikinci darbedir. İlki 2000 yılında DSP’li Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu döneminde yapılmıştır. İki sene sonra aynı partili Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Necdet Tekin bu büyük yanlışı düzeltmiştir. Eğitimde sistem, program, müfredat yönünden yaptığı sık değişiklerle eğitimcilerin başını döndüren Bakanlık, şimdi de öğretmen yetiştiren kaynaklar konusunda da aynı aymazlığı göstermektedir.
Öğretmen adayı sayısının çokluğu, bir milli istihdam politikamız olmamasından ve buna göre bir planlama yapılarak öğretmen yetiştiren kurumlara ihtiyaca göre öğrenci alınmamasından kaynaklanmaktadır. Son yıllara kadar kurulan tüm üniversitelere Edebiyat ve Fen Fakültesi açma zorunluluğu getiriliyordu. Şimdi özel üniversitelerin çoğunda da bu fakültelerin açıldığını görüyoruz. Şimdi suç, bu fakülteleri seçen gençlerin mi, yoksa gereğinden fazla bu fakülteleri açılmasına izin veren yetkililerin mi? Veteriner, ziraat, eczacılık, hukuk ve diğer fakültelerinden öğretmen atayan Bakanlığın bu kararı, bindiği dalı kesmektir.
Osmanlı devletinden yüzde yedi okuryazarı olan bir millet devralan Cumhuriyet yönetimi, okuryazar oranını arttırmak için, Millet Mektepleri açmış, eğitim seferberliği başlatmıştır. Fakat buralarda görev verecek öğretmenlik eğitimi almış yeterli sayıda eğitimci bulunamamıştır. Çünkü, o tarihlere kadar öğretmen yetiştiren Muallim ve Yüksek Muallim Mektepleri vardı. Onlar da ülke genelinde çok az sayıda bulunan okulların öğretmen ihtiyacını karşılıyorlardı. Öğretmen açığını kapatmak için, öncelikle askerlikte okuma yazmayı öğrenmiş, ilkokul ve ortaokulu bitirmiş gençler, kısa süreli eğitimlerle “Eğitmen” sıfatıyla öğretmen olarak görevlendirilmişlerdir. Daha sonra, bunları Köy Enstitüleri ve Eğitim Enstitüleri takip etmiştir. Yüksek Muallim Mektepleri, Yüksek Öğretmen Okulları adını almıştır.
Cumhuriyet döneminde öğretmen yetiştiren en başarılı eğitim kurumları, Yüksek Öğretmen Okullarıdır. Yüksek Öğretmen Okulu mezunları her zaman eğitimin yüz akı olmuşlardır. Çünkü, bu okulların öğrencilerinin tamamı, önce Edebiyat ve Fen Fakültelerini, sonra da Yüksek Öğretmen Okulu giriş sınavını kazanmış öğrencilerden oluşuyordu. Bütün masrafları devlet tarafından karşılanan bu öğrencilerin tamamı dört yıl boyunca yatılı olarak okuyorlardı. Öğretmen olma ideali ile bu okulları seçen gençler, gündüz Edebiyat ve Fen Fakültelerinde lisan eğitimini alırken, akşamları da Yüksek Öğretmen Okulunda meslek dersleri ve pedagojik formasyon dersleri alıyorlardı. Bu okulların mezunları, Bakanlıkça en yetkin öğretmen adayı görülerek özellikli okullara hemen öğretmen olarak atanıyorlardı.
Yüksek Öğretmen Okulları dışında kalan Edebiyat ve Fen Fakültesi öğrencileri de son sınıfta pedagojik formasyon dersi alarak mezun oluyor ve öğretmenliğe başvurdukları zaman Bakanlıkça hemen liselere tayin ediliyorlardı. Eğitim Enstitüsü mezunları da ortaokullara tayin olunuyorlardı. Köy Enstitüleri, yanlışları ve eksikleri giderilerek sürdürülmesi gerekirken, siyasi çekişmelerin ve ideolojik kavgaların odak noktası olarak kapatılmış, yerini Öğretmen Okullarına bırakmıştır. Bakanlık, 1970’li yıllarda bütün eğitim kurumlarında yaşanan anarşik olayları bahane ederek, 12 Eylül 1980 İhtilalinden sonra Öğretmen Liseleri dışındaki Eğitim Enstitülerini YÖK’e devretmiş, Yüksek Öğretmen Okullarını kapatmıştır. Edebiyat ve Fen Fakülteleri bu tarihten sonra da liselerimize öğretmen vermeye devam etmişlerdir.
1990’lı yıllara geldiğimizde önce Fen ve Edebiyat Fakülteleri öğrencilerinin önce pedagojik formasyon yapma hakları ellerinden alınmış, ardından da mezun olduktan sonra Eğitim Fakültelerinde tezsiz yüksek lisans yapma mecburiyeti getirilmiştir. Bu yetmezmiş gibi
57. Hükümet zamanında Metin Bostancıoğlu’nun bakanlığı döneminde bu fakülte mezunlarının öğretmenlik yapma hakkı ellerinden alınmış, iki yıl sonra kendisi de Fen Fakültesi mezunu olan Prof. Dr. Necdet Tekin’in bakanlık döneminde bu haklarını yeniden elde etmişlerdir. On yıl sonra Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer tarafından yeniden bu haklarından mahrum bırakılmak istenmektedirler. Yıllarca ülkemize bakanlar, müsteşarlar, genel müdürler, müdürler, müfettişler ve çok değerli öğretmenler yetiştiren bu okullarımıza yapılan bu üvey evlat muamelesi çok yanlıştır. Yıllarca plansız ve programsız biçimde Eğitim Fakültelerine, Fen ve Edebiyat Fakültelerine öğrenci alıp, bugün “ben bu kadar öğretmen adayını ne yapacağım” paniğine kapılıp böyle saçma ve acımasız bir karar almak bu fakültelerin mezunlarına yapılacak en büyük zulümdür.
Edebiyat ve Fen Fakültesi öğrencileri, alanlarında uzman yetiştirilmek amacıyla bilgi ve akademik formasyon yönünden çok iyi yetiştirilmektedirler. Eğer pedagojik formasyon eksikleri varsa tamamlanmalıdır. Bundan böyle Fen ve Edebiyat Fakültesi açılmamalı, mevcutların ihtiyaç duyulmayan bölümleri kapatılmalı, öğrenci kontenjanları azaltılmalıdır. Bu fakültelerden mezun ve okumakta olan öğrencilerin hakları mutlaka korunmalıdır. Gerekli tedbirler alınıp düzenlemeler yapılmak suretiyle Türk Öğretmeninin en sağlam kaynağı olan, idealist ve vizyon sahibi insanlar yetiştiren Edebiyat ve Fen Fakültelerinden öğretmen alımına devam edilmelidir.