Başbakan R.Tayyip Erdoğan son zamanlarda dozu artan bir şekilde “ecdat” kavramı üzerinden tezlerini savunuyor. Son olarak geçen hafta bir konuşmasında, “çözüm süreci” adını verdiği, terör örgütü başı Öcalan ile İmralı’da yapılan görüşme sürecini savunurken şu ifadeleri kullandı:
“Bizim ecdadımız korkmadı biz de korkmayacağız. Bizim ecdadımız kendine güvensizlik içinde olmadı biz de olmayacağız. Türkiye bölünecek diyen komploculara inat ecdadımız gibi geleceğe yürüyeceğiz. Biz 780 bin kilometrekare vatan topraklarında asla ameliyat yaptırmayız.”
Bu cümlenin anlamını çözebilmek için öncelikle şu hususların açıklığa kavuşması lazım.
-
“Ecdadımız” ifadesinden kimi anlayacağız?
-
Ecdadımız kavramı Türk milletinin geçmişte yaşayan mensupları anlamına geliyorsa, mesela “kendisinden toprak isteyen Çin kağanına ‘Atımı istediniz; verdim. Silahımı istediniz; verdim. Çünkü onlar bana aitti. Toprak ise milletimindir; veremem. Şimdi savaşa hazır olun ve bizden korkun!’ diyen Mete Han ve yanındaki 40 çeriyle Çin sarayını basan Kürşad ecdadımızdır.
-
Göktanrı inancına sahip olan Cengiz Han, Teoman, Mete ve Oğuz Han da, Türklerin İslam’la topluca şereflenmesine vesile olan Abdülkerim Satuk Buğra Han da Türk’ün atalarıdır. Yıldırım Beyazıt ecdadımızdı, O’nun savaştığı Timur da. Yavuz Sultan Selim de ecdattı, savaştığı Şah İsmail de.
-
Eğer ecdadımız kavramıyla kastedilen aynı dini inanca sahip olan kitleler kastediliyorsa, fetihler döneminde aynı cephede savaştığımız ama devletimizin zayıfladığı dönemde ayrı devlet kurmak için Osmanlı Devletimize başkaldıran Müslüman Araplar ile Arnavutların da ecdadımız olması gerekir. Aynı anlayışa göre, devletimize ihanet etmemiş ve yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde de sadık birer vatandaş olan gayrimüslim vatandaşlarımızın ataları ecdadımız sayılmaz.
-
Cihan İmparatorluğundan Ankara civarında birkaç vilayete kadar küçülten politikaların mimarları da, Sevr’i imzalayanlar da ecdattır. Ama herhalde övünebileceğimiz ecdat değildir. Buna karşılık ülkemize operasyon yapan dâhili ve harici düşmanlara karşı milli mücadeleyi veren milli kuvvetler mensupları, tam bağımsız bir Cumhuriyet kurma mücadelesi veren Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları da gurur kaynağımız olan ecdadımızdır.
Görüldüğü gibi Başbakan’ın sözlerindeki ecdat kavramını açıklamaması halinde kastedilenin ne olduğu anlaşılamayacaktır. Ancak hangi ecdat tanımını kabul edersek edelim, ecdadın “isyancıyla görüşmeyi korkusuzluk” olarak nitelendirmediklerinden eminim.
*****
-
Ecdadımız neden korkmadı?
-
Başbakan’ın ifadesinde ecdadımızın “bölünme korkusu yaşamadığı veya isyancılarla müzakereden korkmadığı” anlamı çıkıyorsa bu ifadenin doğru olamayacağı açıktır. Maalesef ecdadımız da bölünme, ihanet, isyan gibi olayları yaşadığı gibi, basiretsiz yönetimlerin ülke de operasyonlara mani olamadığı dönemleri de, bu dönemlerin korkusunu da, acısını da yaşamıştır.
-
Zamanın “açılım” politikaları olan Tanzimat ve Islahat Fermanlarının, Batılılar tarafından bağımsızlık ideali aşılanan etnisitelerin isyanına çare olmadığı, verilen hakların “ülkede ameliyat yapılarak” ayrışmamıza engel olmadığı bilinmekte. Bu tecrübeye rağmen korkmamak akil bir davranış olamaz.
*****
Başbakan Erdoğan’ın ecdatla ilgili daha önce de söylediği sözleri vardı. Mesela “Sizin Gazze‘de ne işiniz var? Suriye ile neden ilgileniyorsunuz?’ diyorlar. Hiç kusura bakmasınlar, biz ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, ilgileniriz.”
-
Ecdadımızın at sırtında gittiği yerler neresi idi?
Ecdadımızın at sırtında gittiği yerler sadece Suriye ve Filistin değildi. “Bugün Türk’ün ata toprakları olan Doğu Türkistan Çin’in, Kırım Rusya ve Ukrayna’nın, Kazan-Tataristan ise Rusya’nın işgali altındadır.” Buralardaki zulme karşı bir tepki koymak da ecdada karşı sorumluluğumuzun gereği olmalı idi.
“Biz de Müslümanız, üstelik Türk’üz. Bize de hiç olmazsa Filistin’e gösterilen alakanın onda birini gösteriniz” diye feryat eden Irak Türkleri (Türkmenler)in yaşadığı Kerkük, Telafer gibi topraklar da atalarımızın at koşturduğu yerler idi. Neden ilgi az?
Endonezya, Malezya gibi yerlerle ilgilenmek de elbette doğrudur ama buraların ecdadın at koşturduğu yerler kriterine uyduğunu söyleyebilmek pek mümkün değil.
*****
Başbakan Erdoğan’ın “ayağının altına aldığı milliyetçilikler” içinde “Türk Milliyetçiliği” de var. Türk Milletini bir etnisite seviyesine indiren Erdoğan, farklı etnik kimliklerin din kardeşliği sayesinde bir millet haline geldiğini ifade ediyor. “Türk Milleti” kavramını kullananları da ırkçılık suçlamasına muhatap ediyor:
“Tek millet dedik. Çünkü bizi bölmek isteyenlere karşı tek millet. Neden çünkü Kürd’ü, Acem’i, Laz’ı, Zaza’sı, Arnavut’u, Boşnak’ı, Arabı hepimizi Allah yarattı mı? Bizim bir inancımız var ve o inanç da bizi bir yere taşıyor. Bir millet oluyoruz. İşte biz tek millet olduk onunla. Birbirimizi yaratandan ötürü sevdik. Arap kardeşimi de seviyorum, Türk kardeşimi de seviyorum, hiçbirisinin arasında ayrım yapmıyorum, hepsine aynı mesafedeyim. Eğer bu ayrımı yapsaydım Siirt’ten bir Arap kızıyla niye evleneyim, evlenmezdim. Bu, bu işin ispatıdır.”
“Irkçılık, kabilecilik bu milletin arasına nifak sokmadı, bundan sonra da sokamayacak. Bugüne kadar nasıl bir ve beraber olarak geldiysek bundan sonra da aynı kardeşlikle yolumuzda ilerleyeceğiz. Zira ırkçılık, kabilecilik bunlar şeytanidir. Şeytanın izinde yürümektir. Varsın onlar şeytanın izinde yürüsünler ama biz Rabbimizin çizdiği yolda yürüyeceğiz.”
-
Oysaki hem 1924 Anayasa’sında ve hem de mevcut Anayasa’mızda Türk kavramı bu anlatılandan daha kapsayıcı ve ırkçılığı önleyici bir şekilde tanımlanmıştır. 1924 Anayasası’nda ‘Türkiye ahalisine vatandaşlık bakımından Türk denir’ ifadesi vardır. Sonraki anayasalarda ise ‘vatandaşlık bağı olan herkesin Türk olduğu’ söylenmiştir.
-
Başbakan’ın ve diğer siyasilerin konuşmalarında etnik kimliklere vurgu yapmaları “mikro milliyetçilik” akımlarını besleyici rol oynayabilir. On sene önce çalıştığımız işyerindeki arkadaşlarımızın, komşularımızın, kız alıp verdiğimiz ailelerin hangi etnik kimlikten olduğunu sormazdık. Başbakan’ın eşinin Arap olması, kendisinin farklı bir kimlikten olması, ekonomiyi teslim ettiğimiz iki bakanın Kürt olduklarına dair bir sorgulama aklımıza gelmezdi.
-
Bütün etnisitelerin kimliklerini açıklaması gurur duyulması gereken bir şey, en azından meşru bir hak olarak değerlendirilirken Türk olduğunu söylemeyi kim ırkçılık olarak değerlendirilir hale getirdi?
-
Anayasadan Türk kelimesinin çıkarılmasının bölünmeye çare olacağını savunanlar Müslüman Araplar ile Müslüman Arnavutlar’ın adı Türk olmayan (Osmanlı) devletimizden neden koptuğunu açıklamalıdır.
-
Türkiye’de “Türk ırkçılığı” yapan bir siyasi parti olmadığı gibi, ırkçılık yapan bilinen bir Türk Milliyetçisi dernek dahi yoktur. Türk Milliyetçiliği fikrini savunan siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları ırkçılığı şiddetle reddeder ve kapsayıcı, kucaklayıcı bir “kültür milliyetçiliğini” savunur. Anneleri veya eşleri yabancı olan birçok padişah Türk milliyetçilerinin de iftihar kaynaklarıdır. Ziya Gökalp’in “Türk Milletindenim, İslam ümmetindenim, Garp medeniyetindenim” sloganı ile Yahya Kemal’in “Dili bir, gönlü bir, imanı bir insan yığını” tarifi Türk Milliyetçilerinin ortak anlayışıdır.
Siirt gezisinde din âlimi “mele”lerle bir araya gelen Başbakan Erdoğan süreçle ilgili gençlere yönelik mesaj verilmesinde din âlimlerinden destek istemiş.
Galiba bundan daha önce Milliyetçilik ve ırkçılık kavramlarını yöneticilerimize anlatacak âlimlere ihtiyacımız var.