Ebedinin Sadık Dostu

80

Ebedin    İnsana doğru yol da gösterilmiş, eğri yol da. Fakat ondan; doğru, yâni sağ yolu / Kur’an yolunu tercih etmesi istenmiştir. Bunun için, benliği; İlahî teklif karşısında iradesini gösterebilecek, tercihini yapabilecek; istek ve arzularını yerine getirebilecek his ve duygularla donatılmıştır.

     Bütün bunları düşünürken, sadece istemenin insandan beklendiği, fakat yaratmanın ancak Allah’a ait olduğu unutulmamalı.

    “Bismillah her hayrın başıdır.” derken insan, dünyada zıtlıklar karşısında bulunduğunun farkında olmalı. Her hâl ve şartta bir tercih karşısında bulunduğunu bilmeli. Çünkü nefsi ile İlahî istek karşısında yer almakta. Her an sınanmakta, imtihan ve sınava çekilmekte.

     Üstelik bu tercihlerinden dolayı ömür boyu kazanacak veya kaybedecek! Ömür boyu artılar ve eksiler alacak! Sonuçta artıların eksilerden fazla olması hâlinde, ebedî ve sonsuz hayat verilecek. Kazanırsa ne büyük kazanç. Kaybettiği takdirde ne büyük kayıp.

     İşte insan, dünyalar kadar büyük, böyle bir hayat-memat / ölüm-kalım mes’elesi karşısında. Ebediyyen var olacak insanın; ya sonsuz olarak Cennet’in baş köşelerinde, tüm sevdikleriyle birlikte yastıklara yaslanmış olarak yer alması söz konusu. Ne büyük saadet! Çünkü “Ebedî’nin sâdık dostu, ebedî olacak.”

     Ne gam? Yunus Emre’nin de dediği gibi: “Ölümden ne korkarsın? Korkma! Ebedî varsın.”

     Ebedî olan Allah’ın sâdık dostu isek, O’nun emirleri doğrultusunda tercihlerimizi yaptıysak. Her hayrın başında “Bismillah” dediysek. O’nun mülkünde, O’nun adıyla hareket ettiysek, ne mutlu bize. Çünkü tercihlerimizi O’ndan yana yaptığımız takdirde, inşaallah bizler ebedî / sonsuz olarak Cennet’te var olacağız.

     Evet, saptanıp hesap edilemez, büyük bir kurtuluş ve sevinçle müjdelenip muştulanıyoruz! Ne mutlu bizlere. Ne saâdet; Ebedî’nin sâdık dostu olanlara. Ne mutlu her hayrın başında “Bismillah” diyenlere. Ne mutlu tercihlerini, ebedî saâdeti kazandıracak olan Ebedî Zât’tan yana koyanlara.

     Evet, bir daha tekrarlıyor ve inanıyor ne kelime; adımız gibi biliyoruz ki, “Ebedî’nin sâdık dostu ebedî olacak.” Yeter ki, her hayrın başı “Bismillah” olsun. O’nun mülkünde, O’nun izniyle hareket edilmiş olsun. Evet, “Bismillah her hayrın başıdır.”

     Lütfen dikkat buyurun! Bu cümle bir değil, pîr cümledir. Anlat anlat mânâ ve anlamı bitmez. Söyle söyle tükenmez. Mânâ yüklü, anlam dolu, yer kaldırmaz, gök götürmez, ağır mı ağır, büyük mü büyük, çok muazzam, çok muhteşem bir anahtar sözcük.

     Çünkü ebedî saâdet kapısının tılsımı bu sözde saklı.

     Çünkü ebedî mutluluk kapısının anahtarı bize; ancak bu sözü baş tâcı etmekle verilecek.

     Çünkü bu söz; metot ve usûl gösterici. Rotamızı çizici bir mâhiyet arz ediyor.

     Çünkü “Bismillah her hayrın başıdır.” sözü; Ebedî Saâdet Sarayı’nın taç kapısı hükmünde.    

     Çünkü, bu altın söz “Efrâdını câmi, ağyârını mâni.” bir ifade. Âdeta söylenecek her şey söylenmiş, lüzumsuz hiçbir şeye içinde yer verilmemiş tek sözdür bu.

     Hz. Mevlânâ der ki: “Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir.”

     İşte “Bismillah” deyişi, hem aynı dili konuşanların, hem de aynı dili konuşmadıkları halde, aynı duyguları paylaşmak isteyenlerin anlaşma vasıtasıdır.

     Bunun içindir ki, “Bismillah” deyişi, mübarek bir kelime, tılsımlı bir söz, kalbleri birbirine açan bir altın anahtar.

     Nitekim “Bismillah” lâfzı Arz’dan Arş’a yükselerek kalpleri Allah’a rabteder. Arş’tan Arz’a inerek kalpleri birbirine bağlar.

    “Bismillah” abd’e / kula; kul olduğunun bilincini verir.

     Kısaca “Bismillah” bir intisap ve bir bağlanıştır.

     Başıboş olmadığımızın resmidir.

     Sahipsiz bir mülk içinde bulunmadığımızın işaretidir.

   “Bismillah” mülk sahibinin, elimize verdiği serbest dolaşım kartıdır.

    Kimliğimizin belgesi, bağlılığımızın nişanesi, şahsiyetimizin göstergesidir.in

Önceki İçerik102. Ölüm Yıldönümünde Balkanlardan Türkistan’a bir hürriyet savaşçısı: Şehit Enver Paşa
Sonraki İçerikKuru  Durultu
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.