Bugünlerde birçoğunuzun milletimizin gittikçe duyarsızlaştığı
konusunda benimle hem fikir olduğunu düşünmekteyim. Mesela en son
meydana gelen uçak kazasında ölenler için şahsen milli yas ilan
edilmesini beklerdim. Ya da televizyonlarda eğlence programlarının bir
süre ara verilmesi söz konusu olabilirdi. Çünkü daha önce alınan 12
şehit haberine rağmen televizyondaki programların yayın akışını aynen
sürdürmesi tepki çektiği için belki bu son olayda aynı hataya düşülmez
diye düşünmüştüm.
Maalesef hiçbiri yapılmadı. Sadece ölenlerin ardından anıt mezar
yapılacağı gazetelerde yayınlandı. Halbuki aynı tarz da bir uçak kazası
geçtiğimiz sene İspanya’nın başına gelmiş, akabinde ülke genelinde yas
ilan edilmişti. Dolayısıyla milletimizin giderek tepkisiz bir toplum
haline geldiği yanlış bir kanaat değildir.
Acaba milletimiz bilinçli bir süreç izlenerek duyarsızlaştırılmakta
mı? Yoksa milletimizin gelişme süreci kendiliğinden bu durumu mu ortaya
çıkarmaktadır? Kanaatimce konu hakkında yanıtlanması gereken temel
sorular bunlardır.
Milletimizin geçirdiği evrelere ve yaşananlara bakıldığında yukarıdaki sorular birbirini tamamlayan bir zincir halkası gibidir.
Her şeyden önce milletimizin özellikle son yüz senedir yoğun bir
şekilde yaşadığı modernleşme ve akabinde tarım toplumundan sanayi
topluma geçiş süreçleri sosyolojik olarak çeşitli sonuçlar doğurmuştur.
Bu durumun yarattığı ilk sonuç geniş aileden çekirdek aileye geçiş
şeklinde olmuştur. Bu geçiş zamanla gelecek nesillere kültür aktarımı
açısından darbe vurmuştur. Çünkü daha önceleri aile büyükleri ile
beraber yaşanılan evlerde çocuklara kültür aktarımı büyükler sayesinde
olmaktaydı. Sanayileşme ile birlikte zamanla ailedeki bu yapının
değişmesi büyük evlerden apartmanlara geçilmesi insanların birbirleri
ile iletişim becerilerini azaltmıştır.
İnsanların birbirleriyle iletişimlerinin azalması giderek
yalnızlaşmalarına yol açmıştır. Bugün sosyologlar 21. yüzyılı bireyin
ön plana çıktığı bir yüzyıl olarak tanımlamaktadır. Bireyin ön plana
çıkması ve “ben merkezli” bir hayat stili, insanları “bana dokunmayan
yılan bin yıl yaşasın” mantığında hareket etmeye sevk etmekte, neticede
insanlar toplumsal olaylara karşı duyarsızlaşmaktadır.
Yukarıdaki hususlara ilaveten daha önce bahsettiğim üzere
milletimizin bilinçli bir şekilde duyarsızlaştırılması da söz
konusudur. Özellikle televizyon programları milletimizi bu noktada
etkileyen en önemli araçların başında gelmektedir. Geçmişte millet
olarak gerek milli gerekse ahlaki yönden yanlış olarak kabul ettiğimiz
bir çok meselenin televizyonlarda tartışılmaya başlanması veya
gösterilmesi insanları yanlış duyumlara ilk önce alıştırmış,
alıştırmanın sonucunda da tepki kırılması meydana getirmiştir.
Aynı modernleşme sürecini Batı toplumlarının da geçirmesine rağmen
bizdeki duyarsızlığın onlarda görülmemesinin en önemli sebebi Batının
modernleşme sürecini kendi iç dinamiklerinin yarattığı bir baskı sonucu
yaşamasıdır. Bu sebeple Batı sosyal devlet olma bilincine ererek
bireyselliği kendi insanına verilen değer olarak algılamıştır. Mesela
bizde bir kaza meydana gelse etraftakilerin yardımı olmazsa kazazedenin
kaybedilmesi söz konusu olabilirken orada insanların olaya müdahale
etmediği fakat beş dakika içerisinde uzman müdahalesinin söz konusu
olduğu görülmektedir.
Kısaca geçmişten beri gelen modernleşme kaygısı ve bu kaygı
neticesinde birileri tarafından bize çizilen yolun milletimizi
getirdiği nokta ortadadır. Buna rağmen milletimize “ya bu deveyi
güdersin ya bu diyardan gidersin” mesajı uzun zamandır verilmektedir.
Bizim için artık iki seçenek kalmıştır. Ya bu devranı değiştirecek yada
bu deveyi güdeceğiz. Saygılarımla!…