İnsanı diğer varlıklardan ayıran en temel özelliklerinden biri düşünüp fikir üretebilmesidir. Bu sebeple ki Allah’ın kelamı olan Kuran-ı Kerim’de “düşünmez misiniz” ibaresi ziyadesiyle vurgulanmaktadır.
İnsanoğlunun düşünceleri ve geliştirdiği fikirler insanlığın gelişmesinde, medeniyetlerin oluşmasında temel arz eder.
Düşünen insan aynı zamanda başkaları tarafından kontrol edilmesi güç olan insandır. Çünkü düşünen insan sorgular, kendisine sunulan herhangi bir şeyde neden-niçin sorularının cevabını arar.
Bundan dolayıdır ki tarihte milletler başka milletleri tahakküm altına almak istediklerinde, milletin düşünebilmesini engelleyecek projeler de uygulamıştır.
Misal vermek gerekirse 19. yüzyılda İngilizler Hindistan’ı sömürge olarak kullandıklarında Hintlilere trigonometri cetvelini ezberlemelerini zorunlu hale getirmişlerdir.
Salt ezberciliğin insan zihnini düşünmeden uzaklaştırdığı dikkate alınırsa, böylesi bir ezberin zorunlu kılınmasının hangi maksada dayandığını anlamak sanırım zor olmaz…
Bu konuya birçok değişik misal vermek de mümkündür. Ancak geçmişten günümüze bakıldığında değişmeyen temel yöntemin Batı’nın, özellikle oyun kurucu durumundaki İngiltere ve ABD’nin İslam toplumlarında köktendincilik ve bağnazlığı körükleyerek düşünmeyi ve fikir üretmeyi engelleme yöntemleridir.
Türk tarihine bakıldığında özellikle Osmanlı devletinin yıkılma ve dağılma sürecinde İngilizlerin dönemin tekke, zaviye ve medreselerinde de bağnazlığa dayalı bir İslam düşüncesini körükledikleri görülmektedir. Kurtuluş Savaşı sırasında bir çok din aliminin İngiliz yanlısı olarak halka fetva vermeleri konuya önemli bir misal teşkil eder.
Herhalde Cumhuriyet kurulduğu zaman Atatürk’ün dini tek elden halka anlatmak amacıyla Diyanet’i kurmasının altında yatan sebep de Batı’nın İslam toplumlarında en kolay istismar unsuru olarak dini kullandığını bilmesi olsa gerek…
Daha yakın bir zaman dilimine baktığımızda Yeşil kuşak projesi de bu duruma güzel bir örnek teşkil eder. Dün komünizmin önünü kesmek için uygulanan yeşil kuşak projesinde desteklenen Türkiye, İran, Afganistan ve Pakistan’daki radikal gruplar bugün görevlerini tamamladıkları için tasfiye süreçlerinin de yine içlerindeki terörün desteklenmesiyle gerçekleştiği görülmektedir.
Batı’nın İslam toplumlarına uyguladığı “düşünememe” projesinin ortaya çıkardığı bir diğer manzara da geçen hafta gazetelerde yer alan Suriye’deki manzaradır. Ayrı görüşte de olsa bir Müslüman’ın bir Müslüman’ı adeta “koyun keser” gibi “kurban etmesi” Allah’ın ve Peygamber’in (S.A.V.) hangi emrine uygundur?!
Tüm bu manzaralara ve tecrübelere rağmen bugün ülkemizde yine dinimizin önem verdiği “düşünmenin” adeta önünü kesen bir karar alınarak ilahiyatlarda felsefeye giriş dersi kaldırılmıştır.
Peki, neye hizmet için?
Kur’an-ı Kerim’in “düşünmez misiniz” uyarısına mı?
Bunu tekrar “düşünmekte” yarar var…
Saygılarımla…