Düşündüren Âyetler

120

     1. Er rahman. /
Rahman olan / sevgisi ve merhameti ile her şeyi yaratan Allah.

     2.
Alleme’l-Kur’an. / Önce Kur’an’ı öğretti.

     3. Haleka’l-insan.
/ Sonra insanı yarattı ve

     4.
Allemehu’l-beyan. / Bu yarattığına anlama, düşünme ve elde ettiği bilgileri
nasıl ifade edeceğini, konuşma ve yazma kabiliyetlerini nasıl kullanacağını
öğretti. (Rahman: 1, 2, 3, 4: Prof. Dr. Gazi Özdemir)

    “Rahman suresi, tâ
başında derin bir varlık sırrını, ifade ediyor. Rahman…Kur’an’ı talim etti.
İnsanı yarattı. Ona beyanı öğretti. Cenabı Hak, daha insanı yaratmadan önce
Kurân’ı Kerîmi kâinata talim etmiş (öğretmiş)tir…

    Kur’an, önce büyük
insan olan kâinata talim edilmiştir. Ardından küçük kâinat olan insana, beyan
öğretilmiştir ve insan, Cenabı Hakka muhatap hâle getirildikten sonra Kur’an
kitap olarak gönderilmiştir…

     ‘Kur’an, kâinatın
yaratılış plânıdır.’ diyen Süleyman Karagülle, Rahman sûresinin başındaki
âyetleri ele alırken diyor ki: ‘Bu âyetlerin dizilişi ile ilgili olarak
sorulacak birçok soru vardır. Neden Kur’an’ın öğretilmesi önce, insanın
yaratılması sonra zikredilmektedir?

     Rahman sûresinde
önce ‘Kur’an’ı öğretti’ ifadesinin olması buna işarettir.

     Önce kâinat
yaratılıp sonra Kur’an indirilmiş değildir. Kâinat insan için yaratıldığından
Kur’an’da: ‘İnsanı yarattı.’ denilmektedir. Kur’an kâinatın projesidir.
Yaratmadan önce irade buyurulmuştur. Önce proje, sonra inşaat yapılmıyor mu?

     Bu kadar bir
Kitab’a, bu kadar çok şey nasıl sığdı denilebilir? Kur’an bu soruya şöyle cevap
vermektedir: ‘Yaş kuru ne varsa, hepsi onun içindedir.’ (En’am: 59)

     İçindedir çünkü
bir müessese anlatılmış, diğerlerinin adları verilmiş ve kalanlar hep kıyas
yoluyla çıkarılsın istenmiştir. Beyanı öğretme budur.” (Abdullah Aymaz)

x         

     Bütün bunlardan
anlıyoruz ki, her şeyde öncelik, mânânındır. Nitekim, önce düşünür sonra
harekete geçeriz.

     Önce hayal eder,
karar verir, tasavvur eder, sonra gerçekleştirmeye çalışırız. Yani önce mânâ,
sonra madde.

     Zaten madde;
mânânın yani düşünce, hayal, tasavvur, plân ve programın tecellî, görünüş ve
şekillenişinden başka bir şey değildir.

     Tıpkı Yunus
Emre’nin ete kemiğe bürünüp, Yûnus diye görünmesi gibi.

     Tıpkı Esma-i Hüsna
/ Allahın güzel isimlerinin taşa, toprağa bürünerek kâinat olarak kendini
görünür kılması gibi.

     Tıpkı Esma /
Allah’ın güzel isimlerinin topluca ete kemiğe bürünerek, kâinatın özetin özeti
şeklinde, insan olarak tecellî etmesi gibi.

     İşte Hazreti
Allah’ın da ilminde, kâinat ve içindekilerden önce; onlar ve onlardaki tüm
maddîyat vardı. Yani yaratılacak her şey ilminde mevcuttu. Sonra zuhura
getirdi. Mânâlar müşahhaslaştı, cisimleşti.

     Demek ki, her
şeyden önce mânâ, sonra madde.

     İşte kâinat ve
insan; daha önce Allah’ın ilminde mânen var olan Kur’an’ın yani İlahî plân ve
programın taşa, toğrağa bürünmüş hâlidir.

     Demek ki, mezkûr
âyetlerde belirtildiği gibi, Yüce Allah önce Kur’anı talim etmiş, sonra insanı
yaratmıştır.

 

     Âyetler
düşündürüyor bizleri;

     Takip etmek gerek
İlahî izleri.

     Tüm yaratılmışlar
çiftler hâlinde

     Düşünmeli,
yaratılıştaki ikizlikleri.

Önceki İçerikSiyasetin Havası Kurşundan Ağır
Sonraki İçerikHerkes Biliyor Kaptanın Yalan Söylediğini
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.