En büyük meşgale ve uğraş, marifetullah / Allah’ı bilmek olmalı.
Vakit, onu bilmek, onu anlamak ve bu anlamaların gereklerini yerine getirmekle dolmalı.
Allahı bilmekten daha büyük bir zevk, Allahı bilmek için yol almaktan, O’nu anlamaktan daha büyük, daha zevkli, daha heyecanlı ve mutluluk verici bir gayret olmamalı.
Allah’ın büyüklüğü karşısında, her şey küçük kalıyor. Her şey, mânâsızlaşıyor. Her şey hiçleşiyor. Her şey, O’nunla mânevî hazza gark oluyor.
İyi ki varsın ey büyük Allah’ım! İyi ki mevcutsun ey gerçek Mâlikim!
İyi ki Seni biliyor ve Seni çok seviyorum, ey yüce Allah’ım.
Artık yok benim için, ne Cennet sefası, ne Cehennem korkusu!
Değil mi ki varsın. Ve Seninle varım. Artık ne gam? Be dostlar!
Artık, ne Cennet arzusu, ne Cehennem korkusu? Allah aşkı olmalı, hepimizin arzusu.
x
İnsanı düşünüyorum. Aynı anda, düşünmeyi de düşünmekten kendimi alamıyorum.
“Düşünüyorum, öyleyse varım.” diyeni de düşünüyorum.
İnsanın farkına varan ve farkeden olduğunu hatırlıyor, insan oluşuma hayran kalıyorum.
Düşünmeyi her şeye derman olarak görüyor; insan olmanın değerine, paha biçemiyorum.
x
Belgesellerde, insan ve toplumların durumlarını görünce, beşerde nübüvvetin zarurî oluş keyfiyetini daha iyi anlıyorum. Çünkü dünya’da insanın her türlü özel ve genel düzenlenmesi hakkındaki vaziyet ve ilişkilerin nasıl olması gerektiğini; Kur’an’a ayna olan ve ondaki her şeyi en güzel şekilde şahsında gösteren ve aksettiren Hz. Peygamberdir. Son Nebî ve Peygamber olması hasebiyle Hz. Muhammed’in hayatı, bu hususlarda tüm insanların örnek alacağı tek şahsiyettir.
x
Hakikî insan; mevcudatın / varlıkların en müntehabı / seçkini ve seçilmişidir. Üstelik varlıkların en muhtacı ve en nazenin / nazik ve lâtif olanı ve en arzulu ve istekli bulunanıdır.
x
“Allah’ı tanımak, sadece O’nun varlığını bilmek değil, aynı zamanda her şeyin yaratıcısı, terbiye ve idare edicisi olma hususiyetlerini de öğrenmektir. İnsan, bu dünyaya her şeyin cahili, fakat pek çok şeyi öğrenebilir kabiliyette gönderilir. Kendisine takdir edilen zaman kadar misafir kaldıktan sonra da başka bir âleme, aslî vatanı olan âhirete nakledilir. Yani o bir yolcudur; doğumla başlayan ve sonsuzluğa uzanan bir yolun yolcusu. Hayat yolculuğunda, dünya misafirhanesinde iken, yaratılış gayesine uygun davranıp davranmadığına göre de, insan, ebedî mekânında muamele görecektir.”
x
“Kâinattaki her şey, Cenab-ı Hakkın sadece varlığının gerekli olduğunu değil, aynı zamanda nasıl bir yaratıcıya inanmak, ibadet etmek durumunda olduğumuzu da bildiriyor. (Allah), ilimlerin diliyle bütün varlıkların bu sözlerini anlama kabiliyetini (vermiştir).”
x
Kâinattan yaratıcısını soran herkes, tefekkür seyahatine çıkmalı. Mütefekkir olarak yolculuğuna devam etmeli. Fiilde Fâili, nakışta Nakkâşı, yapılanda Yapanı görmenin hazzına ermeli.
x
“Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil; belki elleri uzun olanların hisseleri de var.”
x
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, Kâinat Hâlıkını tanımak ve O’na iman edip ibadet etmektir. Evet, o insanın fıtrî / yaratılıştan gelen, yapılması mutlaka boynuna borç olan vazîfesi; marifetullah / Allah’ı bilmek ve Allah’a imandır. Aklı ile kesin olarak varlığını ve birliğini tasdik etmektir.


