Oğuz Çetinoğlu: Türkmensahra bölgesi
hakkında vereceğiniz bilgilerle röportajımıza başlayabilir miyiz?
Dr. Abdurrahman Deveci: Türkmensahra; İran’ın kuzey doğusunda,
Türkmenistan’ın güney sınır bölgesinde yer alır. Yüzölçümü yaklaşık 50.000
kilometrekaredir. (İran’ın yüzölçümü
1.644.000, Türkmenistan’ın 488.100 kilometrekaredir.)
Batıdan doğuya 400 kilometre
uzunluğunda ve 5-200 metre arasınd
bir eni olan bu bölge, batıda Hazar Denizi, kuzeyde Türkmenistan Cumhuriyeti,
doğuda İran İslam Cumhuriyetinin Bocnurd ve Deregez bölgeleri ile, güneyde ise
Kuzey Elburz Dağları ile sınırlanır. Yükseklik, güneyden doğuya, doğudan batıya
Hazar Denizi’ne doğru akan ırmakların uzantısında azalmaktadır. Kümüş Tepe,
Bender Türkmen, Simin Şehir, Ak Kale, Anbar Olum, İnce Burun, Hütten Küren,
Negin Şehir, Kümbet Kavuş, Kelale, Merave Tepe, Deregez ve Bocnurd Türkmensahra
şehirleri olarak tanınır. Ayrıca Horasan Rezevi bölgesinin Türbet Cam şehrinde
ve onun çevresinde de yaklaşık beş bin Türkmen yaşamaktadır.
Çetinoğlu: 1881 yılına kadar
Türkmensahra Türkmenleri, Türkmenistan yönetiminde yaşıyorlardı. Sonrasında ne
oldu?
Dr. Deveci: Türkmenistan Ordusu, Çarlık Rusya’sı ordusuna yenldi.
İran ile Rusya arasında imzalanan Ahalteke Anlaşması ile Türkmensahra’nın bir
bölümü İran yönetimine geçti.
Çetinoğlu: Böylece
Türkmensahra Türkmenlerinin esâret hayatı başladı. Daha eskilere Rus işgalinden
önceki dönem hakkında bilgi verir misiniz?
Dr. Deveci:
Selçuklu Türkmenleri dönemindeki eserlerde zaman zaman Gürgen’de yaşayan
Türkmenlerden söz edilmiştir. Sancar Divanı’ndaki bir belgede, Gürgen’deki
Türkmenler için ordu hükümdarı ve köy ve şehir koruyucuları tâyin edildiği
belirlenmiş ve bu boydan ‘en becerikli
kademe’ olduğu yazılmıştır.
Çetinoğlu: Sultan Sencer… 1118
– 1157 yılları arasındaki zamandan söz ediyorsunuz…
Deveci: Evet öyle.
Sözünü ettiğim belgede, tâyin
edilen ordu hükümdarına; ‘Türkmen halkına
hoş davranılması, onlardan değişik bir vergi alınmaması ve insanların
birbirinin hakkına tecâvüz etmelerinin engellenmesi…’ emredilmektedir.
Ayrıca; ‘Türkmen büyüklerine de
hükümetten ne istekleri varsa ordu hükümdârına söylemeleri’ istenir.
Bu ve benzeri belgeler,
Türkmenlerin bugün Türkmensahra adı ile tanınan bölgenin bir kısmı olan
Gürgen’de ne kadar derin bir geçmişe sâhip olduğunu gösterir.
Türkmensahra’d
yaşayıp burada vefat eden büyük şair
Mahdumkulu Fıragi, divanının birçok yerinde Gürgen’den söz eder.
Önünde belent dağ serinde duman
Denizden övüsyar yeli Gürgenin
Bulut oynap baran dolsa çaylara
Akar boz bulanıp sılı Gürgenin (1)
Çetinoğlu: İran’ın Gülistan
vilayeti mi?
Deveci: Hayır. Gürgân olarak da anılan bu şehir, Hazar Denizi’nden
37 kilometre uzaktadır. Eski bir Türk yurdudur. Burası geniş bir sahradır ve
günümüzdeki Türkmenistan sınırları içerisindedir.
Çetinoğlu: O dönemde Mustafa Kemal Paşa, Afganistan ve Doğu
Türkistan ile ilgileniyordu. Türkmensahra Türkmenlerine ilgisiz kalmış olamaz…
Dr. Deveci: Türkiye Cumhuriyeti, yeni Türkmen Cumhuriyeti’nin ayakta
kalması için yardımını esirgemedi. Türkmensahra’da açılan askerî eğitim
okulunda Türk subayları: Kadir Efendi, Cemal Bey, Mehdi Efendi, Mustafa Bey,
Haydar Efendi, Murat Bey ve Sultan Paşa gibi isimler Türkmen gençlere eğitim
verdiler. Rus ve İran hükümetinin iki taraftan yaptığı ağır saldırılar
sonucunda, Türkmen Cumhuriyeti 2 seneden fazla ayakt
d
katledildi.
Bu olaydan sonra, Türkmensahra,
resmen İran hükümetinin otoritesine geçti. Farsça okullar açılarak, çocuklara
Fars dilinde eğitim verilmeye başlandı. Göçebe Türkmenler, mecbûrî iskâna tâbi
tutuldu.
Türkmensahra’da, zaman zaman ‘Annegeldi Aç’ gibi bâzı şahsiyetler
hükümete karşı isyan etseler de, Rıza Şah bölgeyi tamamen kendi kontrolü altına
almayı başardı.
Çetinoğlu: Kayıtlarda,
Türkmenlerden İran hükümeti ile işbirliği yapanlar olduğu belirtiliyor…
Dr. Deveci: Evet! Türkmenler arasında, Mercan Ahun ve Muhammet Daz
Curcani gibi hükümetle işbirliği yapan isimler de olmuştur. Devlet onların
vasıtasıyla Türkmenlerin silahlarını bırakıp hükümete teslim etmelerini
sağlamıştır. Muhammed Ahun Daz, SSCB hükümeti ile savaşıp İran tarafına gelen
Cüneyt Han’ın da taraftarlarını dağıtmada büyük rol oynamıştır. Bu şahsiyet,
olaylardan sonra, 10. dönem boyunca sürekli olarak Türkmensahra’dan
milletvekili seçilerek mecliste
bulunmuştur. Yâni devlet O’nu isteyerek her zaman mecliste oturtmuştur.
Çetinoğlu: Neden?
Dr. Deveci: Türkmensahra’nın seçim bölgeleri öyle bölünmüştür ki,
her bir veya iki Türkmen şehri, bir veya iki Fars şehri ile bir seçim bölgesine
dâhil edilmiştir. Bender Türkmen ve Kümüş Tepe adlı Türkmen şehirleri, Kurdköy
ve Bendergez adlı Fars şehirleri ile, Ak Kale Türkmen Şehri Gürgen Fars şehri
ile, Kelale ve Marave Tepe Türkmen şehirleri, Minudeşt ve Galikeş Fars
şehirleri ile aynı seçim bölgesine dâhil edilmişlerdir. Ayrıca Kümbet Türkmen
şehri de yarı-yarıya Fars-Türkmen hâline getirilmiştir. Kuzey Horasandaki
Türkmen köyler ise Bocnurd ve Aşhane gibi çoğunluğunu Farsların oluşturduğu
şehirlerle bir havza hâline dönüşmüştür. Böylece Türkmenler ve Farslar arasında
gerçek bir rekabet ortaya çıkmış, bu rekabetlerde bâzen Türkmenler kazanmıştır,
bâzen de diğerleri…
Türkmensahra’da bir Türkmen’in
meclise girebilmesini garanti edebilen tek şehir Kümbet’tir. Çevresi çoğunlukla
Türkmenlerden oluşan bu havzada Türkmenlerin oyu % 70’dir.
Türkmensahra’da, seçim döneminde,
her zaman karmaşık bir süreç yaşanır ve ister istemez etnik grupların siyâsî
mücâdele alanın
İran’da mezhep konusu, etnik köken meselesinden daha önemlidir. Örnek olarak
Kümbet’teki Azerbaycan Türkleri Şii olduklarından Farslara oy verirken, Kazak
Türkleri ise Sünni olduklarından her zaman Türkmenlerin yanındadırlar.
Böylesine karmaşık bir dönemde, adayların şahsî kabiliyetleri unutulur.
Öncelikli tercih, her bir grubun kendi adaylarının meclise girmesidir,
kabiliyet ise ikinci planda tutulur.
Türkmenler, genelde bu durumdan
yakınmaktadırlar. Üst düzey görevler alamayan Türkmenler, en azından meclis
yolunda engelle karşılaşmak istemiyorlar. Aslında bu dikey bölünme tarzı Şah
hükümeti döneminden kalmıştır. Türkmenlere göre, seçim bölgeleri değiştirilmeli
ve bölgeler yatay hâle getirilerek, Türkmensahra şehirleri Fars şehirlerine
bağlanmadan kendi aralarında bölünmelidir. Aslında böyle bir değişim İran için
de yararlı olabilir. Etnisiteye ve mezhebe dayalı mücâdeleler ortadan
kaldırılıp, insanlar arasındaki dostluk ve beraberlik geliştirilebilir.
Çetinoğlu: Günlük konuşm
Türmensahra Türkmenleri arasında fark var mı?
Drb Deveci: ‘Yok’
denilebilir. Bu yakınlık hâlen, hem Türkmenistan’da hem de Türkmensahra’d
Türkmenistan’daki bütün Türkmen halkı aynı edebî dile sâhiptir.
Çetinoğlu: Türkmensahra
Türkmenlerinin eğitim durumu nasıl?
Drb Deveci: İran Anayasasının 15. maddesine göre etnik azınlıkların
kendi dillerinde okullard
alabilme hakları vardır. Ancak Anayasa’nın düzenlemesinden 30 yıl geçmesine
rağmen, bu madde İran’ın hiçbir bölgesinde uygulanmamıştır. Bu maddenin
uygulanması için devletin bütçe sağlaması, öğretmenler yetiştirmesi, azınlıklar
dilinde okul kitapları basması lazımdır ki, bunu yürütmek için kararlı bir
siyâsî irâde bulunmamaktadır. Ancak azınlıkların kendi dillerinde kendi
bütçeleri ile kitap basma hakları vardır.
Çetinoğlu: Bu hak hiçbir engelle
karşılaşılmaksızın, serbestçe kullanılabiliyor mu?
Dr.Deveci: Hikâye ve şiir kitapları olsa, fazla bir sıkıntı çıkmaz.
Fakat eğer Türmenlerin mezhebî inancı, millî kimliği ve târihi ile ilgili
kitaplar yayınlanacaksa, o zaman işler zorlaşır. Elbette bu, yalnızca edebî
kitapların yayınlandığı anlamına gelmiyor.
Türkmen yazarlar ve şairlerin
hiçbir mâlî desteği yoktur. Kitaplarını genelde kendi imkânlarıyla yayınlamak
mecburiyetindeler. Bu bakımdan çok sıkıntı çekiyorlar. Hatta bâzı yazarlar ve
şâirler maddî imkânsızlıklardan dolayı hayatları boyunca kitaplarını
yayınlayamıyorlar. O yüzden Türkmen kitapları sınırlı sayıda çıkıyor. Elbette
Hatemi ve Ahmedinejad dönemini de bir teraziye koymamak gerekir. Ahmedinejad
döneminde şartlar dah
zorlaştırdığı şartlar, günümüzde de devam ediyor.
Ancak aktif çalışıp sürekli kitap
basan şu üç yayınevinden söz etmek yerinde olabilir: Gabus Yayınevi. Telayi
Yayınevi ve Fıragi Yayınevi.
Kümbet şehrinde bulunan Gabus
Yayınevi, Türkmensahra’nın en eski yayınevidir. 1960 yılında, Şah döneminde
yayın dünyasına ayak basan bu yayınevi özellikle Türkmen yazar ve şairlerinin
eserlerini yayınlamıştır. Türkmensahra’nın ikinci yayınevi Telayi de, Kümbet’de
bulunmaktadır. Yaklaşık 1965 yılında işe başlayan Telayi Yayınevi, Telayi
kardeşlerine aittir ve o ailenin soyadını taşımaktadır. Telayi’nin yayınlarını
özellikle dinî konular oluşturmaktadır.
Türkmensahra’daki üçüncü yayınevi, ‘Fıragi’ adını taşımaktadır. Fıragi Yayınevi,1999 yılında, reform döneminde kurulmuştur. Fıragi
Dergisi’ni çıkaran Araz Muhammet Sarlı bu yayınevinin müdürü ve imtiyaz
sahibidir.
Çetinoğlu: Teşekkür ederim. Cenâb-ı Allah, Türkmensahralı
kardeşlerimize kolaylıklar ihsan buyurur inşallah.
Dr. Deveci:
Türkmensahra ve Türmensahra Türklerine gösterdiğiniz alakâ için ben de
teşekkürlerimi sunuyorum. Sağolunuz.
Dr. ABDURRAHMAN İran’ın 1996 yılında
1997 yılında
2007’de Türk Dil
Türkiye Avrasya
İran’da Fars ve *Sag-i Har : (Bayındırlık *Tacmmuhammet *Sage *Mâhî: (Balık. Fars dilinde hikâyeler, Tahran *Deraht-e Berkeli: (Berkeli’nin Ağacı, Fars *Mogaddame-i Bar Edabiyat-i Amiyane-i *Türkmen |