Domuzluk

121

Geçen haftanın yazısını Milliyetçi Hareket Partisi’nin 9. Olağan Kurultayı ve hazırlıkları sebebiyle yazmak mümkün olmadı.

Sizlerin de basından takip ettiği gibi, bugüne değin yapılan kongrelerin en coşkulusu ve en anlamlısıydı gerçekten bu kurultay. İki gün sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde, ismi şu ana dek dört kez değiştirilen ama aslını söylemekten hep imtina ettikleri “Türkiye’yi Bölme ve Ayrıştırma Planı” nın görüşüleceği bir tarihe gelmesi tarihi bir tesadüftü.

Kongrede sayıları 20.000 i aşan TEK VATAN, TEK MİLLET, TEK BAYRAK, TEK DİL ülküsü üzerine and içmiş insanların kararlılığı, karanlıktan korkar hale gelmiş olan Türk Milleti için bir umut olmuştur.

Kongre ile ilgili gerek ulusal basında gerek İlimiz basınında bir çok yazar ve gazeteci tarafından yorumlar yapıldı. Ancak kongre salonunda bizzat benimle paylaştıkları birkaç tanesi var ki, onların gözlem ve yorumlarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Şu anda Habertürk’ün Ankara Temsilciliği görevini yürüten, siyasi analizleriyle uzun yıllardır Türk Basını’nda haklı bir ün kazanan Usta Gazeteci Muharrem Sarıkaya’ya kongreyi nasıl bulduğunu sordum. Sarıkaya’nın cevabı, yakın tarihe not düşecek kelimeler taşıyordu. Sarıkaya; “Sayın Bahçeli’nin bu kongredeki konuşması, bir Genel Başkan konuşması değil, bir Başbakan konuşması muhtevasındaydı” dedi.

Hürriyet Gazetesi Ankara Temsilci Yardımcısı Şükrü Küçükşahin ise, yine kongre salonunda platformda sadece Atatürk ve Türk Bayrağı’nın bulunmasını da Milliyetçi Hareket Partisi’nin, sadece Ülkücülere değil, ülke ve bayrak ekseninde hassasiyeti olanlara kapılarını sonuna kadar açmanın bir göstergesi olarak değerlendirdiğini ifade etti.

Vatan Gazetesi Ankara Temsilcisi Bilal Çetin’in dikkat çektiği konu daha farklıydı. Demokratlıktan söz edenlerin, Kongre Divanı’nın daha da üstünde kurulan bir platformda konuşmasını yaparken, Dr. Devlet Bahçeli’nin Kongre Divan Kurulu’nun daha altında kurulan bir platformda konuşmayı tercih etmesini, siyasi bir olgunluk ve demokrasiye itibar eden bir lider tavrı olarak değerlendirmesi, ilgi çeken gözlemlerden bir kaçıydı.

Kocaeli’nin benimle birlikte iki üyeyle temsil edildiği bu kongrenin, ülkemizin aydınlık ve müreffeh geleceği yolunda hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum.

Biraz da ülke gündeminde ufuk turu yapalım isterseniz.

Ülkemizde yapılan ISEDAK Toplantısı’na katılacağı söylenen Sudan Devlet Başkanı El Beşir’in Uluslararası Mahkeme’nin verdiği tutuklama kararı nedeniyle katılmasına tepki gösteren Batı’ya; “Bizim işimize ne karışıyorlar?” diye çıkışan Cumhurbaşkanı Sayın Gül’ün, daha sonra, El Beşir’e gelmemesi konusunda ricada bulunmasını kim telkin etti dersiniz?

Ya aşıya ne diyeceksiniz?

Bu “domuz gribi” aşısında bir “domuzluk” sezmiyor musunuz siz de ?

20 milyon doz aşıya ödenen para 500 milyon dolar. Sipariş verilen aşı miktarı ise 43 milyon doz. Etti mi size 1 milyar dolar.

Bu aşıya Başbakan bile Kasımpaşalı ağzı ile “çakma” diyorsa, Sayın Bakan ve sorumlular hakkında Devlet’i zarara uğratmaktan dava açılması gerekmiyor mu?

Dava deyince bakın aklıma geldi.

Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, eski Sağlık Bakanı Osman Durmuş için “milleti domuz gribi aşısı olmamaya yönlendirdiği” gerekçesiyle mahkemeye vereceğini söylemişti değil mi?

Şu an ülkemizde milyonlarca vatandaşımız, Sayın Başbakan’ın; “Ben aşı olmayacağım, Sağlık Bakanı gibi düşünmüyorum” açıklamalarından sonra aşı olmaktan vazgeçti.

Herkese dava açmaya pek bir meraklı Sayın Bakan, Başbakan’a da dava açmayı düşünüyor mu dersiniz?