dolar varsa bozun, Türk Lirası’na çevirin.
Öyle ya, milletimizin “yastıkaltı” dediği zor günler için “altın bilezik” gibi ziynetleri tasarruf yapmaları gelenektir!
Hükümet tarafından acil durum sinyali veriliyor, halktan fedakârlık yapması isteniyor!
Fedakârlığın ismi de kondu: “Ekonomik Savaş” var ve bunu da milletin desteğiyle başaracağız!
Hatalara milleti de ortak ederek, masumiyete çevirme yolu bu olsa gerek!
Fakat gerçekler hiç de öyle değil.
Devlet köprü yaptırıyor dolarla.
Yol, tünel ihaleleri dolarla.
Konut finansmanı dolarla.
Devlet borçlanıyor dolarla.
Şirketler borçlanıyor dolarla.
Yönetenlerin yönlendirmesi ile değil de; sanki Türk halkı ABD Dolarının artmasında baş sorumlu!
Bunun anlamı şu aslında; “ben büyük bir nâne yedim, buna ortak arıyorum”.
Pekiyi herkes dolar bozdu, altın bozdu; ülkenin borcunu ne ile ödeyeceğiz?
Konu dolar tutmak ya da satmak değil ki; konu ana borcun ABD doları para biriminden olması.
Borcu olan ülkenin ödemeleri hangi para birimi ise; haliyle o para birimine muhtaçtır.
Türkiye’de yerleşik bankalara yatırılan paralar zaten devletin kontrolündedir.
Bankaya hangi para biriminden para yatırırsan yatır, aynı zamanda ülkeye kaynak yaratırsın.
Bankaya yatan mevduatlar krediye dönüşürler, krediler yatırıma dönüşürler, yatırımlar da istihdama dönüşür, böylece bu durum ülke ekonomisine katmadeğer katar.
Sadece TC Merkez Bankası “para basarak” para yaratmaz, tüm bankalar bu şekilde kredi vererek para yaratırlar.
Banka sistemi dışında kalan, atıl duran kaynakları sisteme kazandırmak sadece TL’ye çevirip elde tutmakla da olmaz.
Elde tutulan her para, TL de olsa, ABD doları da olsa atıldır.
ABD doları olarak yurtiçi yerleşik bankaya yatırdığınız para da aslında kaydî olarak dolar gözükür, fakat aslında TL’dir.
Para yurtiçi yerleşik bankada -hangi para birimi olursa olsun- mevduat olarak kaldığı sürece ekonomiye kaynaktır.
Yani bu yastıkaltı birikimlerinizi TL’ye çevirin önerisinin çok ciddiyeti olmadığı buradan da belli.
Pekiyi dolar gerçekte neden yükseliyor?
Bundan önceki yazılarımda büyük bir borç krizi ile karşı karşıya olduğumuzu, bunu ödemenin yolunun mevcut sistemle mümkün olmadığını yazmıştım.
Bu nedenle yabancı yatırımcılar ellerinde tuttukları kısa vadeli hazine tahvilleri gibi Türkiye varlıklarından çıkıyorlar.
Bu çıkışın zaman zaman kaçışa dönmesi nedeniyle, başta ABD doları olmak üzere tüm para birimleri karşısında TL değer kaybediyor.
Demek ki bunun durması hatta terse dönmesi için yapısal değişimler gerekiyor.
Çözüm için önce sorunun tespiti gerekiyor.
Ne’dir ana yapısal sorunlar?
1-Cari açık
2-Özel sektör ve kamu sektörü borçları
Şimdi bu yapıyı değiştirmek için, önce iflas durumunda olan, yani borcunu çeviremeyen özel şirketlerin mali yapısını düzeltmek gerekiyor.
Çünkü bu özel şirketler kamu bankalarından borç almış.
Büyük altyapı ve enerji gibi işler yapan bazıları da devlet garantisiyle uluslararası finans kurumlarından borç almış.
Şu an borçlarını çeviremez durumda olan, başta enerji ve inşaat şirketleri olmak üzere birçok büyük ölçekli şirket var.
Devletin de kamu harcamaları ve teşviklerini ihracata dayalı sektörlerin büyümesine kaydırarak, sistemi üretim ekonomisine dönük değiştirmesi gerekiyor ki, böylece yüksek cari açık oluşmasın.
Çünkü yüksek cari açık oluşursa, bunu dışarıdan borç alarak kapatmak zorundayız.
Ne kadar borçlanma gereksinimi var, o kadar ABD dolarına ihtiyaç var demektir.
Uluslararası piyasalardan başka para birimleriyle bu kadar büyük ölçeklerde borçlanabilmek zaten bu dünya koşullarında mümkün de değil.
Tek çözüm yapısal reformlar, fakat öncesinde mevcut yapının tasfiyesi oldukça sancılı olacak!