(İkinci (Son) Bölüm)
Oğuz Çetinoğlu: YSK DEM partili Belediye Başkan ve Meclis üyelerinden haklarında hukuki takibat bulunan bazı kişilerin de yerel seçimlere katılmalarına izin verdi. Daha sonra İçişleri Bakanlığı bu belediyelere kayyım tâyin etti. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doç. Dr. Ömer Lütfi Taşcıoğlu: 2015 yılında Hendek Operasyonları sırasında ‘terör örgütü PKK’ya yardım’ suçundan 5 yıl, ‘PKK sizi tükürüğünde boğar’ sözleri sebebiyle de ‘örgüt propagandası yapmaktan’ 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırılan DEM Partili Abdullah Zeydan; 2023 yılının Nisan ayında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesine başvuruda bulunarak 4 Nisan 2023’te memnu haklarının iâdesi kararını çıkartmış ve Belediye Başkan adayı olarak 31 Mart 2024 yerel seçimlerine katılmıştır.
Ancak Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi Zeydan hakkında verdiği kararın ‘Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından ‘görüldü’ işleminin yapılmaması sebebiyle kararın usulen kesinleşmiş sayılamayacağını belirterek Zeydan’a daha önce iâde edilen memnu hakkının geri alınmasına hükmetmiş ve bu karar üzerine Van İl Seçim Kurulu mazbatanın en çok oy alan ikinci aday olan Abdulahat Arvas’a verilmesine oyçokluğuyla karar vermiştir.
Zeydan’ın mazbatasının iptalini tâkiben DEM Parti Yüksek Seçim Kuruluna (YSK) itirazda bulunmuş ve DEM Partinin kışkırttığı Zeydan destekçileri sokaklara dökülerek terör eylemlerini başlatmıştır. Terör eylemleri devam ederken DEM Partinin itirazını görüşen YSK; Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesinin Zeydan’a iâde edilen memnu hakkın geri açılmasına ilişkin kararına ve ‘Anayasa’nın 76. Maddesindeki terör suçundan hüküm giymiş olanlar affa uğrasalar bile seçilemezler hükmüne rağmen’ mazbatanın Zeydan’a verilmesi kararını almıştır.
‘PKK sizi tükürüğüyle boğar’ diyen birisine mahkeme kararı ve Anayasanın âmir hükümleri hilafına mazbata vererek YSK kendi kurumunu halkın nazarında terör örgütü destekçisi birini mükâfatlandıran ve sokağa dökülenlerin baskıları sonucunda kararını değiştirmek mecbûriyetinde kalan bir kurum durumuna düşürmüştür.
Ben 1915 yılında Van’dan Ermeni zulmünden canlarını kurtarmak üzere vatan topraklarını bırakarak batıya göç eden Vanlı bir ailenin torunu olarak; Ermeni zulmünden en büyük zararı gören ve 217.132 şehit veren Van vilâyetine ‘Şehit Van’ adının verilmesi için Meclis’te grubu bulunan partilere (DEM Parti hâriç) iletilmek üzere bir kanun tasarısı taslağı hazırlamıştım. YSK’nın son kararından ve Van’daki bölücülerin sokak eylemlerinden sonra söz konusu tasarıyı işlerliğe koymayı bu şahıs Belediye Başkanlığından ayrılıncaya kadar ertelemeye karar verdim. Bir Vanlı olarak; terör örgütü PKK’yı övdüğü ve kendi ordusuna hakaret ettiği açıkça görülen bir şahsın Van Belediye Başkanı olarak görev yapmasından Vanlılar adına utanç duyuyorum.
Daha sonra İstanbul Esenyurt, Mardin, Tunceli, Ovacık, Batman, Halfeti ve Bahçesaray’ın DEM Partili Belediye Başkanları görevden alınarak Belediye Başkanlıklarına kayyım tâyin edildi. Kayyım tâyinlerini gerekli ama yetersiz buluyorum. Terör suçundan hüküm giymiş adaylara mazbatalarının verilmesi YSK’nın büyük bir ayıbı ve vebâlidir. Bu kapsamda bu kararları veren YSK üyelerinin de yargılanmaları gerektiğini düşünüyorum.
Çetinoğlu: Bütün bu değerlendirmeler ışığında çözüm önerileriniz var mı?
Doç. Dr. Taşcıoğlu: Yukarıda belirttiğim tehlikelerin önlenebilmesi için alınabilecek tedbirler şunlardır:
1-PKK terör örgütü ile ilişkileri artık ayyuka çıkan HDP ile ilgili her türlü bilgi ve belgeler önüne konduğu halde sözde iş yükü bahânesiyle HDP dâvâsını ele almayarak terörün devâmına dolaylı yoldan destek sağlayan Anayasa Mahkemesi’nin önceki Başkanı ve Başkanla birlikte HDP lehine oy kullanan üyeleri, ayrıca Anayasaya aykırı olarak Van Belediye Başkanlığı mazbatasını seçilme yeterliği olmayan adaya veren YSK üyeleri yargılanmalıdır. Ancak söz konusu yargılamanın Anayasa ve AYM’nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki 6216 sayılı Kanun gereğince Yüce Divan sıfatıyla AYM tarafından yapılacak olması AYM yargıçlarının kendi Başkan ve üyelerinin fiillerine uyan müeyyideleri uygulamaları ihtimalini zayıflatan niteliktedir. Yine de AYM’nin bahsi geçen başkanı ve üyeleri ile Anayasayı çiğneyen YSK üyeleri için suç duyurusunda bulunulması devletin bekası açısından gereklidir ve en azından Türk milletinin HDP’yi kapatma dâvâsını sürüncemede bırakan AYM’nin önceki Başkan ve üyelerinin ve Anayasayı ihlal eden YSK üyelerinin yaptıklarını affetmeyeceği gerçeğinin görülmesine vesile olacaktır.
2-Meclis Başkanlığı ve Meclis’te grubu bulunan partiler Anayasa’dan ‘Türk’ ifâdesini çıkarmak ve Anayasa’nın değiştirilemez ilk dört maddesini işlersiz hâle getirmek üzere tasarlandığı anlaşılan Anayasa değişikliğinden vaz geçmelidir.
3-ABD’nin ve İsrail’in ülkemizin güneyinde PKK/PYD/YPG/IŞİD ve benzerleri üzerinden kendilerine bir kara ordusu kurmaları ve içerden de iş birliği ile ‘Metal Fırtına’ kitabındaki kurguda olduğu gibi Türkiye’yi hem güneyden hem de Yunanistan üzerinden batıdan kuşatmaları engellenmelidir. Bu maksatla Suriye ile iş birliği yapılmalıdır.
Aksi halde müstakbel bir harpte Türkiye birden fazla cephede savaşmak ve 1915’te olduğu gibi ayrılıkçı unsurlarla mücâdele için geri bölgesine kuvvet ayırmak mecburiyetinde kalacaktır.
Bu kapsamda Türkiye hem ikili ilişkilerde hem de NATO toplantılarında ABD’nin, İsrail’in ve Yunanistan’ın Türkiye’ye yönelik terör eylemlerini desteklediklerini ve bu durumun devamı hâlinde Türkiye’nin terörle mücâdele ederken teröre destek ve eğitim veren ABD, İsrail ve Yunan unsurlarını da ateş altına almak mecburiyetinde kalacağı ve bunun sorumlusunun Türkiye olmayacağı mesajı ilgili ülkelere iletilmelidir.
4-Mahallî idârelerin gelir kaynaklarını düzenleyen 5779 ve 63360 sayılı kanunlarda gerekli değişiklikler yapılarak İl Özel İdarelerine ve Belediyelere genel bütçe vergi gelirlerinden tahsis edilen paylar mâkul seviyede aşağı çekilmeli, belediye başkanlarının kamu kaynaklarını arzu ettikleri gibi sorumsuz şekilde harcamalarının önüne geçilmeli ve belediyeler rant kapısı olmaktan çıkarılmalıdır. Bu kapsamda Belediyelerin ihtiyaç duydukları kaynaklar nüfusları ve alt yapı ihtiyaçlarıyla orantılı olarak merkezi yönetim tarafından tahsis edilmelidir.
5-Belediyelerin ve medyanın yabancı ülkelerin kontrolü altına girmesine yol açabilecek olan yabancı ülkelerden borç, yardım ve bağış almalarının önlenebilmesi için Belediyeler Kanunu’nda ve Basın Kanunu’nda gerekli düzenlemeler yapılmalı ve etki ajanlığı yasası süratle çıkarılmalıdır.
6-Ağır ekonomik kriz altında ezilen halk kitlelerinin insanca yaşayabileceği bir ortamın sağlanabilmesi için geçmişte özelleştirilen petrol, doğal gaz, elektrik, ulaştırma, haberleşme ve benzeri kuruluşlar ile özel sektöre devredilen madenler devlet tarafından geri alınmalı ve bunların sundukları hizmetlerin fiyatları devletin denetimi altında tutulmalıdır.
7-Ekonominin başına uluslararası ekonomik kuruluşların çıkarlarına göre hareket eden kişiler yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin ve Türk milletinin çıkarlarını öncelikleyen kişiler getirilmelidir.
Yukarıda belirtilen tedbirler alınmadığı takdirde Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasının tehlike altına gireceği gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim Efendim.
Doç. Dr. ÖMER LÜTFİ TAŞCIOĞLU 1970 yılında Kara Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra 1974 yılında Hava İndirme Tugayı 1. Paraşüt Taburu’nda Kıbrıs Barış Harekâtına katıldı. Kara Kuvvetlerine bağlı çeşitli birliklerde ve Genelkurmay Plan ve Prensipler Başkanlığı’nda görev yapan Taşcıoğlu Birinci Körfez Savaşı döneminde TSK’nin Amman Askerî Ataşeliği görevini icra etti. 1991-1995 yılları arasında terörle mücâdelede görev alan Ömer Lütfi Taşcıoğlu 31 yıl hizmet yaptığı Türk Silahlı Kuvvetleri’nden 30 Ağustos 2001’de kadrosuzluk sebebiyle emekliye ayrıldı ve emekli olduktan sonra Genelkurmay Başkanlığı Stratejik Araştırma Merkezi (SAREM)’ de görev yaptı. Kara Harp Okulu’ndan, Harp Akademileri’nden, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Milletlerarası İlişkiler Bölümü’nden ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun olan Ömer Lütfi Taşcıoğlu, ‘Belgelere Göre Türk Ermeni İlişkilerinde Katliam ve Soykırım İddiaları’ konulu doktora tezini 2014 yılı Haziran ayında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Milletlerarası İlişkiler Bölümünde tamamladı ve 2020 yılında Milletlerarası İlişkiler alanında Doçent unvanını aldı. Ö. Lütfi Taşcıoğlu 2018-2020 yılları arasında Ufuk Üniversitesi İktisâdi ve İdârî Bilimler Fakültesi Siyâset Bilimi ve Milletlerarası İlişkiler Bölümü’nde ve 2018-2022 yılları arasında Ankara Hacı Bayram Veli (HBV) Üniversitesi Târih Bölümünde misâfir öğretim üyesi olarak görev yaptı. 2024 yılı Güz Döneminden itibâren Başkent Üniversitesi Milletlerarası İlişkiler Bölümünde misâfir öğretim üyesi olarak göreve başlayacaktır. Ömer Lütfi Taşçıoğlu’nun; Türkiye-AB ilişkileri, Türkiye-ABD ilişkileri, Türk-Ermeni ilişkileri, Kıbrıs, Ege ve Doğu Akdeniz problemleri, Türk-Yunan ilişkileri konularında Türkçe ve İngilizce dillerinde yazılmış 33 makalesi ve 7 Milletlerarası kitabı mevcuttur. ‘Türk-Ermeni İlişkilerindeki Târihî Gerçekler” adlı kitabı 7 yabancı dile çevrilmiştir. Fanatik Ermeniler ve Yunanlılarla Mücâdele (FEYM) Grubu’nun Başkanı olan ve Ermeni soykırım kararlarının alınmasını önlemek maksadıyla Papa Francis’e, ABD Kongre üyelerine, Avrupa Parlamentosu milletvekillerine ve Mısır Arap Cumhuriyeti Parlamentosu’na gönderilen yazıları kaleme alan Ö. Lütfi Taşcıoğlu Millî Strateji Araştırma Kurulu (MİSAK) Yönetim Kurulu’nun, ANKA Enstitüsü İlmî Danışma Kurulu’nun ve Türk-Ermeni Konusunu Araştırma (TEKAR) Vakfı Mütevelli Heyeti’nin üyesidir. |