Diyanet ve Faiz Meselesi

81

Diyanetin bu Cuma okutulan hutbesine göre, Hz. Peygamber “Veda Hutbesinde” “İyi bilin ki faizin her çeşidi kesinlikle haramdır, kaldırılmıştır” demiştir. Ayette de “Ey iman edenler! Kat kat arttırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz” denildiği ifade edilmiştir.

Bu ayet ve hadiste faiz olarak tercüme edilen kavramın aslı “riba“dır. Birçok meal ve tefsirde riba‘nın karşılığı “faiz” olarak verilmektedir.

Benim incelediğim kaynaklardan edindiğim kanaatime görefaiz uygulamalarının bir kısmı riba kavramı içine girmektedir. Fakat bir kısım faizi riba olarak adlandırmak yanlıştır.

Kur’an’da yasaklanmış olan riba veya faiz (hutbede tarif edildiği gibi) “borç verilen bir parayı veya malı belli bir süre sonunda FAZLASIYLA geri almaktır. Borçlunun alacaklısına ödemek zorunda bırakıldığı meşrû olmayan, karşılıksız ve hak edilmeyen fazlalıktır. Alın teri dökmeden, emek sarf etmeden, haksız yoldan kazanç elde etmektir. Dara düşmüş, zorda kalmış kişilerin bu hallerini istismar etmektir, fırsata çevirmektir.”

Faiz “fazlalık” demek olup, riba ise “katlanmış, katlamalı fazlalık” demektir. Buradan tefeciliğin kesinlikle haram olduğu anlaşılmaktadır.

Ödünç verilen şey bir mal ise, fazlasıyla geri alınmasının haram olduğunda tereddüt yok. Yani 100 kg buğday, fındık, demir, kömür gibi bir malın 110 kg olarak geri alınması haram olan faiz sınıfına girer.

Paranın altın ve gümüş gibi madenlerden yapıldığı dönemlerde de, haklı olarak, paranın fazlasının alınması hükmü mal fazlası gibi değerlendirilmiştir.

Ancak günümüzde paranın değeri değişken, izafi olduğundan, değeri günlük hatta anlık değişen kâğıt veya kaydi paradan enflasyon değeri kadar fazlalık alınması faiz/riba değildir.

Enflasyonun yüzde 10 olduğu bir ülkede bir yıl vadeli 100 TL ödünç para için vade sonunda 110 TL alınması riba değil, fazlası ribadır ve haramdır.

********************************

Enflasyon Oranını Aşmayan Fark Faiz Değil

Bankacılık sistemi parayı alırken ayrı, satarken ayrı faiz uygulamaktadır.

Parasını muhafaza etmek ve değerini korumak için bankaya yatıranlara yani mevduata verdikleri faiz daima enflasyonun altında kalmaktadır. Enflasyonun altında faiz alan mevduat sahipleri parasını fazlasıyla geri almamakta, haksız yoldan bir kazanç elde etmemektedir. Dara düşmüş, zorda kalmış kişilerin istismarı da söz konusu değildir. Hatta mevduat faizi alan parasının değerini bile koruyamamaktadır.

Diyanet‘in daha önce verdiği fetvalarda “enflasyon üzerinde olmayan faizin alınmasının haram olmadığı” belirtilmişti.

Hatta “borçların ödenmesinde alınan değer ile verilen değer arasındaki denkliğin sağlanması gerektiği belirtilerek, “Bu amaçla paranın, enflasyon sebebiyle kaybettiği değer farkının ödenmesi faiz değildir. Aksine olarak, paranın satın alma gücü düştüğü halde, borcun eski değeri üzerinden ödenmesi, alacaklıya zarar vermektedir. Hâlbuki zarar vermek de dinimizce yasaklanmıştır” denilmekte idi.

Ancak Cuma günü okunan hutbede enflasyondan ve enflasyon oranını aşmayan faizden bahsedilmemiş olması ciddi bir eksiklik olarak dikkatimi çekti.

Bankalar kredi verirken enflasyonun üzerinde faiz uygular. Enflasyon oranını aşan faizin dini kaynaklarda haram kabul edildiği kesin.

Ancak günümüzde bankacılık sistemi olmayan bir ekonomi tasavvur dahi edilemediğine göre, “el kesme ve recm cezaları, çok eşlilik ve cariyelik” ile düzenlemeler gibi faizle ilgili kurallar da uygulanmamalı mıdır?

********************************

Enflasyon Oranını Aşan Faiz

Fiilen dünyanın her yerinde ekonomilerin parasız ve bankasız yürümesi söz konusu bile değil. “İslami Bankacılık” denilen kurumların da mevcut sistemden çok farklı olmadığını biliyoruz. Müslüman ekonomistlerin ribasız (faizsiz) bir sistem bulmaları ve uygulamaları görevidir.

Ama mademki böyle bir sistem içindeyiz ve bu sistem bankasız olamaz. O halde faiz konusuna Osmanlı Devleti gibi pratik şartlara göre bir çözüm üretmeye zorlanacağız.

Avrupa’da faizin yüzde 3-4 arasında olduğu Kanuni döneminde, Osmanlı devletinde faiz yüzde 12 olarak uygulanıyordu. Hem de klasik Osmanlı düzeninin en büyük hukukçusu Ebussuud Efendi’nin fetvası ile.

Çünkü o zaman da Avrupa’da sermaye birikimi Osmanlı’dan daha fazla idi. Sermaye birikimi yetersiz olan Osmanlı’da sermaye pahalı yani faiz yüksekti.

“Daha önce Şeyhülislam Çivizade Muhyiddin Efendi, para vakıflarının faizle kredi vermesini Kanuni’ye yasaklattırmış, bu yüzden para vakıfları çökmüş, kriz çıkmıştı. Kanuni’nin yeni Şeyhülislamı Ebussuud Efendi ise ‘nizam-ı âlem’ (kamu düzeni) gerekçesiyle yüzde 12’ye kadar faize onay (cevaz) vermiş, işler düzelmişti.” (Taha Akyol)

Şimdi de Türkiye’de sermaye birikimi yetersiz. Türkiye başkalarının tasarruflarını borç alarak ekonomisini ayakta tutmaya çalışan bir devlet.

Üreten, ihraç eden yani cari fazla veren ülkelerin faizleri sıfıra yakındır. (Almanya, İsviçre, Japonya gibi.)

Fakat üretmeyen, ihracatı yetersiz, cari açık veren Türkiye’de faizler yüzde 20’nin üzerinde. Üstelik dini ve ekonomik inancı gereği faizi indirmek için sürekli baskılayan birCumhurbaşkanı yönetiminde.

Kredibilitesi yüksek belli bankaların birbirine verdiği borç verme işlemlerinde uyguladıkları bir referans faiz oranı (Libor gibi) vardır.

Diğer bankalar ve devletler dolarla borçlanırken buna bir de kredi risk primi (CDS) ilave edilmektedir. Türkiye’nin risk primi yüksek olduğundan yüksek faizle borçlanıyoruz.Bankalarımız da dışarıdan aldıkları pahalı kredilerin faizine bir de kâr payı ekleyerek kredi verdikleri için yüksek banka faizleri söz konusu oluyor.

Yani direktifle faiz oranı belirlenemez, faizi ekonominizin gücü ve piyasa şartları belirler. (Keşke mümkün olsa da faizleri bir emirle sıfırlayabilsek.)

Bu durumda Diyanet‘in “faiz almayın” demesi “bankaya para yatırmayın, dövize, altına yatırın” demektir. Bu ise ekonomimiz açısından bir felaket olur.

İlahiyatçı Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı “Banka muamelesinin faize girip girmediğini tartışmalıyız. Dünya Müslüman konseyi bir araya gelmeli, iktisatçılarla beraber bu faiz midir, değil midir buna karar vermeli” demişti.

Diyanet’in böyle bir çaba yerine basmakalıp eski fetvaları tekrarlamasının faydadan çok zarara yol açtığı kanaatindeyim.

 

 

Önceki İçerikHarre-lenmek
Sonraki İçerikCHP ve İYİ Parti Üzerine
Avatar photo
Doğum 20.07.1956 BUCAK-BURDUR Eğitim Cumhuriyet İlk Okulu, Bucak Lisesi (Mezuniyet 1973) İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi - Kimya Yüksek Mühendisliği (Mezuniyet 1978) İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi (Mezuniyet 1995) Çok sayıda şirket içi ve şirket dışı eğitim programlarına iştirak. (ISO 9000, Toplam Kalite Yönetimi, Verimlilik, İş İdaresi, Pazarlama, İstatistiksel Proses Kontrol, Kişisel Gelişim, Kişisel İmaj ve diğer konularda onlarca eğitim programı) 1978-1980 Akyazı/Sakarya Yonca Süt Fabrikası İşletme ve Laboratuar Şefi 1980-1995 Petkim A.Ş. Yarımca Kompleksi (İşletme Mühendisi, İşletme Şefi, Başmühendis.) 1995-2001 Satış Müdür Muavini 2001-2004 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdür Yrd. 2004 - 01.02.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi Ticaret Müdürü. 01.02.2007 - 30.09.2007 Tüpraş Körfez Petrokimya ve Rafinerisi İnsan Kaynakları Müdürü. 01.01.2008 - 30.10.2008 Yantaş Yavuzlar Plastik A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı. 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanlığı yaptı. (2001) 03.03.2010- Serbest Avukat Medeni Hal :Evli ve İki Çocuklu Lisan : İngilizce (İntermedite level) Sosyal Faaliyetler :İstanbul Üniversitesi Korosu, Kubbealtı Musiki Cemiyeti ve halen Tüpraş Türk Sanat Müziği Grubunda korist. 250 mühendis üyesi bulunan Petkim Mühendisler Derneği'nde 4 yıl başkanlık yaptı. Kocaeli Aydınlar Ocağı'nda Başkan Yardımcısı, Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Halen Yönetim Kurulu Başkanı. 2001-2002 yıllarında Kocaeli TV' de, "Geniş Açı" adlı siyasi, sosyal, kültürel tartışmaların yapıldığı programın yapımcılığı ve sunuculuğunu yaptı. Halen Kocaeli Gazetesinde haftada bir köşe yazısı yayınlanmaktadır. Bu yazıların tamamı kocaeliaydinlarocagi.org.tr sitesinde yer almaktadır.