Yaklaşık iki sene önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “İslam’ın güncellenmesi gerektiği”ne dair beyanatı tartışmalara yol açmıştı. Hatta ben de İSLAM’I BUNLAR GÜNCELLERSE başlığı ile bir yazı yazmıştım.
Diyanet İşleri Başkanlığı ile en tutucu cemaatlerden olan İsmailağa Cemaatinin “konut kredisi kullanırken ödenen faizin haram olmadığına” dair fetvaları peşpeşe açıklandı. Bunlar Cumhurbaşkanının “İslam’ın güncellenmesinden” kastının ne olduğunu anlamamız açısından önemli birer örnek sayılmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan o konuşmasında “İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. Siz İslam’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız.“
“Birisi bakıyorsunuz sünneti, öbürü bakıyorsun icmaı tartışıyor. Ya bırak bu işleri, aslolan mukaddes kitabımız Kuran’dır. Kuran’a ters değilse mesele bitmiştir” demişti.
Erdoğan’ın ifadesinde kullandığı “İslam’ın güncellenmesi” ibaresini doğru bulmuyorum. Bunun yerine “İslam’ın yorumlarının güncellenmesi” denilmesi gerekiyordu.
“İslam’da güncelleme” kavramıyla kastedilenin tecdit (yenileme) olduğunu sanıyorum. Tecdit, Hıristiyanlıktaki reformdan tümüyle ayrı bir anlam taşır. İslami hükümlerin çeşitli görüş açılarıyla yorumlanması çeşitli içtihatların, dolayısıyla mezhep farklılıklarının ortaya çıkmasına yol açmıştır. İçtihadın (yorum) önü daima açıktır.
Yorumların kendisinin herhangi bir kutsallığı söz konusu değildir. Kutsal olan Kur’an’da mevcut olan kurallardır. Onların değiştirilmesi söz konusu olmaz. Onların yeniden yorumlanmasının önü ise açıktır…
Reform, dine karışmış olan bidatleri dinde içselleştirme maksadına yöneliktir.
Mesela dinde haram olan bir eylem yaygınlaşmışsa dinin kuralını değiştirip haram olmaktan çıkarmak reformdur.
“İslam, dinin hükmüne göre insanın kendini değiştirmesini öngörüyor, yoksa dinin hükmünü kendine göre değiştirmeyi değil…”
Şimdi bu bilgiler ışığında Diyanet’in ve İsmailağa Cemaatinin fetvalarının “reform” anlamına mı yoksa “tecdit” anlamına mı geldiğini anlamaya çalışalım.
*************************************
Bu Fetvalar Neden Şimdi Verildi?
Diyanet’in fetvasında Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) sosyal konut projelerinde ev satmak için kredi kullandıran kamu bankalarının amacının “faiz getirisi elde etmek amacı taşımadığı”, söz konusu projeden yararlanmanın “caiz” olduğu ifade edildi.
İsmailağa cemaatinin fetvasında da “Bahsedilen iki kamu bankası kredi vermeyecekler. Bunlar sadece TOKİ’nin tahsildarlığını yapacak. Bu işlemi yaptıklarından dolayı sabit bir komisyon alacaklar. TOKİ “Bu vadeyi git falan banka üzerinde öde” diyor çünkü TOKİ’nin bir veznesi bulunmuyor. “Bu durumda fıkhen herhangi bir mahsur lazım gelmeyecektir. O kurumun faizli bir kurum olmasının bir önemi yok” denilmekte.
Bu fetvaların doğru olup olmadığından önce aklıma gelen ilk soru şu:
TOKİ bu tür sosyal konut projelerini de, lüks konut projelerini de uzun seneler öncesinden beri yapıyor. Bu konutların tamamına yakını banka kredisi kullanarak satıldı.
Bugüne kadar Diyanet veya CEMAATLER neden buna benzer bir fetva verip, kredi kullanan Müslümanları rahatlatmadı?
*************************************
Dinde Reform mu?
Bu fetvaların verilmesinin “zamanlaması manidar” bulunabilir. Diyanet teşkilatının artık AKP’nin arka bahçesi olarak kabul edildiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsmailağa cemaati önderlerini ziyaret ettiği bir zaman dilimine denk gelmesi tesadüf olabilir mi?
Erdoğan’ın ekonomik krizden çıkış için tek reçetesi yeniden konut sektörünü canlandırmak. Böylece bugüne kadar yandaş müteahhitlerle sürdürdüğü düzenin devamını sağlamak istiyor.
Toplu konut piyasasında doygunluğa erişildiğine göre, bugüne kadar faiz korkusuyla kredi kullanmaktan sakınan kesimlerden bir konut alım talebi yaratmak istenmiş olabilir.
Böyleyse, “dinin hükmünü bu maksada göre değiştirmek istediler” diyebilir miyiz?
Veya “dinde haram olan faiz toplumda çok yaygınlaşmış olduğundan, dinin kuralını değiştirip haram olmaktan çıkarmak” yani “fıkhi durumu fiili duruma uydurmak” istenmiş olabilir mi?
Böyleyse, bu tür güncellemenin adı “dinde reform”dur.
Bu fetvalar iktidar etkisinden bağımsız, günümüz meseleleri karşısında İslam’ın emirlerinin yorumlanması niyetiyle, bir başka deyişle “asrın idrakine İslam’ı söyletmek” amacıyla mı verildi? Amaç bu ve yorumlar İslam’a ve akla uygun ise reform değil, içtihat sayılabilir.
*************************************
Kur’an’daki Bir Hüküm Fetva ile Kalkmaz
Bugüne kadar Diyanet ve cemaatler, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “aslolan mukaddes kitabımız Kuran’dır. Kuran’a ters değilse mesele bitmiştir” sözünün aynısını ve benzerini söyleyenleri “reformcu” olarak suçladılar.
Ayrıca aynı kesimler, Kur’an’da riba olarak geçen kavramın faiz anlamına geldiğini söylediler. Faiz almayı Allah’ın açık hükmüne aykırı davranmak olarak nitelediler.
“Riba haram değildir” demek dinde reformdur.
Ancak “acaba faizin her türü riba kavramı içinde değerlendirilir mi?” diye düşünmek; “Riba olarak nitelendirilemeyecek faiz türleri haram değildir” diye yorum yapmak reform değil, içtihattır.
****
Şimdi anladılar ki, faizin her türlüsü riba değilmiş. Bu iki kavramı ayıran “Enflasyon oranını aşan kısmı” gibi, “zayıf olan tarafın sömürülmüş olması” gibi ölçütler ortaya konulmalı.
Diyanet’in ve İsmailağa cemaatinin fetvaları olayı bu yorum usulü çerçevesinde değerlendirmiyor. “Yolsuzluk hırsızlık değildir” diye yolsuzlukları sevimlileştiren, vakıflar üzerinden yürütülen rüşvet mekanizmasına kılıf olsun diye üretilen fetvaları hatırlatıyor.
Ben Diyanet’ten ve cemaatlerden mevduat karşılığı bankaların verdiği faizin haram olmadığına dair yeni fetvalar bekliyorum.
Böylece parasının değerini kaybetmeden muhafaza etmek isteyen vatandaşların, dövize ve altına yatırım yapacağına, ekonomiye katkı sağlayacak TL hesabına yatırmalarını teşvik edebilirler.