Türk toprakları yüzyıllardır dış güçlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin saldırısı altındadır.
Bu dış güçler ile işbirlikçileri, planlamalarını sadece bir olaya ilişkin yapmazlar. Yani bir taş atarak en az on kuş vurmayı hedeflerler.
Biz de yeteneğimizin el verdiği oranda, onlara nazire yaparcasına, bu yazıda on tane meram anlatmaya çalışacağız.
Türkiye’de “yenilik hareketleri” ve “reform” denilen işlerin bir istisna dışında (Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyetin kurulması) neredeyse tamamının arkasında dış güçler ve yerli işbirlikçileri vardır.
Osmanlı döneminden yana bu böyledir ve son darbe teşebbüsünde de belirttiğimiz husus aynen tahakkuk etmiştir.
Darbeler ve isyanlar hep dış desteklidir! Ancak üzülerek ifade etmeliyiz ki; hain kontejanımızın çokluğu sebebi ile daima uygulama zemini hazır vaziyettedir.
Hep söyledik, dünyanın hiç bir milleti ve devleti, böyle ve sürekli bir saldırı altında değildir. Olsalar zaten çoktan yok olup gitmişlerdi!
Menemen olayında dönemin kayıtları ve duruşmalar incelendiğinde Kubilay’ın kafasını kesenlerle, İngiliz ajanlarının ilişkisi açığa çıkmıştır. Bugün de zavallı ana kuzusu Mehmetçikleri linç edenlerin yabancı uşaklığı (İŞİD veya PKK), merak etmeyin yakında ortaya çıkacaktır.
15 Temmuz darbe girişimini yapanlar hain, fakat onlara karşı duruyorum diye Türk Ordusu’na ve Türkiye Cumhuriyeti’ne olan hıncını kusanlarda aynı oranda haindir.
Bunlar aynı kaptan beslenen, büyüyen, palazlanan ve ihanet noktasında buluşan tiplerdir.
Onun için bu darbe teşebbüsü ile bir darbeyi hedefleyenler; bir çok amacı birlikte gerçekleştirmek için hareket etmişlerdir. Örneğin darbe başarısız olur ise uyguladıkları yöntem asker-polis çatışması ile “iç savaş” çıkarmaya yönelik olmuştur.
Biz hala Kubilay’ın kafasının kesilmesini, Adnan Menderes ve Deniz Gezmiş’in asılmasını yada 12 Eylül’ün “bir ondan bir bundan” mantığını nasıl unutmamışsak yarın da 15 Temmuz’da halkın üzerine acımasızca ateş açan askerleri ve erleri linç edenleri de unutmayacağız.
Bu olayların gerçekleşme şekilleri ile topluma kin ve nefret tohumları ekilmiştir. Demek ki; her olasılıkta Türk Milletinin içine bu darbenin de, kin ve nefret tohumları da ekmesi istenmiştir. Tıpkı Madımak ve Başbağlar katliamlarının karşılaştırılmasının yapılmak istenmesi gibi!
Türkiye’de darbe, önce Allah’ın yardımı sonra da Türk Milletinin direnci sebebiyle önlenmiştir. Ancak görülüyor ki; bu darbeyi planlayanlar işlerine devam ediyor. Bunu nerden çıkartıyorsun diyebilirsiniz!
“Yeni Anayasa” yapılsın, “Türkiye Cumhuriyeti baştan aşağıya yeniden yapılansın”, “devlet yeniden tanzim edilsin”,“harp okulları ve askeri liseler kapatılsın” diyen ben değilim!
Unutmayın, bu ordunun genlerinde darbecilik anlayışı bulunsa bile bizim yaşadığımız bu coğrafya da, askerliği askerlik gibi yapacak güçlü bir orduya ihtiyacımız var. O sebeple, harp okulları ve askeri liseler kapatılmamalıdır. Suç okullarda değil o okulları yönetenlerde, bu rezilliğe göz yumanlardadır. Islah ile yanlışlardan dönmek var iken, kapatmak daha büyük yanlış olur. Yani suç; devlet, sistem veya rejimde değil, kötü gidişata destek olan veya görmezden gelenlerdedir.
Türkiye’nin “Yeni Anayasa”ya veya “devletin baştan sona yenilenmesi”ne ihtiyaç yoktur. Nereden çıkartıyoruz bunları? Kusura bakmayın ama, bana her “yeni” sözcüğü darbenin arkasında olduğu konuşulan, ABD’nin muteber adamı G. Fuller’in “Yeni Türkiye”sini hatırlatıyor…
Şimdi biz bu darbecilerin, darbe sonrası yapmak istediklerini, ne olur kendi elimizle yapmayalım! Aksine Atatürk Türkiye’sini dönüştürmek isteyenlerin, bu darbe nedeni ile bulduklarını zannettikleri bahaneyi, başlarına bir çorap gibi geçirelim.
Üç harflilerin Ankara masası (!) tarafından yönetilen iç siyasete karşı, tepkili ve duyarlı olalım. Yerli ve milli siyaseti destekleyelim. Her daim doğru söyleyip, hep yanlış yapanlara karşı uyanık olalım.
En büyük endişem, Türk Milletine düşman olanların dış destekli ihanet ile başaramadıklarını, yaratılan algılar nedeni ile bizim onlara altın tepsi içinde ve elimizle sunmamız ihtimalidir. Çünkü bize karşı oynanan oyun; tek basamaklı değil aksine uzun bir merdiven gibi sıralı ve çok alternatiflidir.
Yapacağımız iş, Türkiye’yi kuruluş felsefesinde yaşatmak eğer bunda bir sapma var ise yeniden kuruluş felsefesine geri dönmekten ibarettir.