İlkbahar sordu ;
– Yıkılır mısın ey ağaç, bir kuşun ağırlığıyla?
– Yıkılırım, dedi, ağaç;
– Kuşun yaprağıma ettiği laf eğer ağırsa! //Alıntı
Geçtiğimiz Pazar günü İYİ Partimizin Olağanüstü kongresini cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir kalabalıkla gerçekleştirdik. Görülmemiş bir kalabalık olarak nitelendirdiğim ifadelerimi sakın abarttığımı sanmayın, polis kayıtlarına göre 123 bin kişi girmiş salondan içeri. Hadi bunun yarısını içeri girip dışarı çıkanlardan varsayalım, en az 60 bin kişi, yurdun dört bir yanından büyük bir heyecanla kalkıp gelenlerin gözleri ışıl ışıl, çakmak çakmaktı.
Bu günlere nasıl gelindiğini basın ve medyadan takip edenler az çok hatırlarlar.
Anayasal hak olan kongrelerimiz, Gemerek mahkemeleriyle engellendi. Türkiye’nin başkenti koskoca Ankara’da salon verilmedi açık havada kongre yapmak zorunda bırakıldık, bu defa da tarlada kongre yaptılar diye alay ettiler. Çanakkale de salonun elektriklerini kestiler ve ışıksız, mikrofonsuz toplantı yaptırdılar. Başka bir şehrimizde platform kurulmasına müsaade edilmedi genel başkanımız Meral Akşener, çöp konteynerinin üzerinde halka hitabetmek mecburiyetinde kaldı.
Toplantılar için para bulamazlar dediler bulundu, parti kuramazlar dediler kuruldu, genel başkanımızın iffetine dil uzattılar suratlarında patladı, FETÖ’cü dediler aynaya baktıklarında kendilerini gördüler. Velhasıl ne yaptılarsa bumerang misali döndü kendilerini vurdu.
İşte buraya kadar yazdığım ve karşımıza çıkardıkları her engel, aslında birer dip dalgasıydı ve engeller birike birike tusunami’ye dönüştü. Genel başkanımızın haklı olarak sık sık kullandığı bir söz vardır: “Türk Milletiyle inatlaşmayın“. Onlar inatlaştıkça millet daha da inatlaştı ve çok şükür bu günlere geldik.
Konuşma sırası şimdi bize gelmişti:
“Kadınlar vahşice dövülüp öldürülüyor” dedik “yol yaptık” dediler,
“Türkiye’de adalet yok” dedik “Sandığa bak” dediler.
“Tarımı bitirdiniz her şey dışarıdan geliyor” dedik “paramız çok alıyoruz” dediler.
Anlayacağınız; her sözün karşılığını yol ve sandığı göstererek cevaplandıran siyasetçiler için rahmetli Necip Fazıl: “Yorulmaz dizleri, tükenmez sözleri, utanmaz yüzleri olan adamlar” diye nitelendirmişti, işte tam da bunlara yakışan sözler.
Kınıyorum
Arkadaşlarımızdan birisi oğluyla beraber, kurultaya gelmişken rahmetli Başbuğ Alparslan Türkeş’in mezarını ziyaret edip, dualar etmek için Başbuğ’un mezarına giderler. Mezara yaklaştıklarında üç beş genç engel olmaya, çalışır, hatta küfür ederler. Arkadaşımız büyük bir şaşkınlık içinde tabi neye uğradığına şaşırır.
Ya oğlu; içinden geçenleri tahayyül edebilir misiniz? Kim bilir Türk dünyasının Başbuğu Alpaslan Türkeş’i daha önceleri nasıl anlattı babacığı ona. Hayallerine dahi sığdıramadığı bu büyük insana dua etmeden gerimi dönecekti…ve döndüler. Şimdi sorarım sizlere; ne ile unutturabilirsiniz bu çocuğa yaptığınız aymazlığı, nobranlığı, zorbalığı, verecek makul bir cevabınız var mı?