Dini siyasete âlet edenler tarafından, 15 Temmuz 2016 ‘ da kanlı bir darbe girişiminde bulunuldu. Oysa din, siyasete âlet edilmemeli. Politikaya tâbi tutulmamalı. Buna şiddetle karşı çıkılmalı. Çünkü “Hakikat-i İslâmiye” bütün siyasetlerin üstündedir. Aksi takdirde hâsıl olacak zarar tahmin bile edilemez.
Yakın geçmişte din adına tarafgirane siyaset yapanların verdikleri zararlar, henüz unutulmamışken; din âlet edilerek hazırlanan ve yetiştirilen robotlaşmış kitlelerle iktidarı ele geçirmek isteyenler; kanlı bir eylemle darbe teşebbüsünde bulundular.
Halbuki din adına tarafgirane siyaset yapanlar “İsabet de etse(ler) mes’ûl (ve sorumlu)dur(lar).” Aslında din siyasete değil, siyaset dine âlet edilmeli. Ama bu mümkün değil. Çünkü siyaseti dine âlet etmek için, siyasetle dine hizmet edeyim diye yola çıkanlar; er geç siyasete âlet olmaktan kendilerini kurtaramaz. Dini siyasete âlet etmiş olur. Din gaye olmaktan çıkar. Siyaset oyunlarında bir basamak olur.
Çünkü bu şekilde siyaset yapanlar, bu şekilde siyasetle uğraşanlar; maalesef kendi safında olanı şeytan da olsa melek olarak görmüş ve görüyor! Kendi tarafında olmayanı melek de olsa şeytan olarak görmüş ve görür hâle geliyor! “Mü’minler kardeştir.” hükmünü çiğniyor! “Ancak aynı menfaat ve çıkar için bir araya gelenler kardeştir!” sloganına yerini bırakıyor!
Şüphesiz siyaset bu değil. Böyle olmaması gerekir. Temiz siyaset yapanlar böyle ithamlardan münezzeh ve uzaktırlar. Onlara diyecek bir şeyimiz yok. Elbette idareye talip olanlar olacak, dürüst siyaset yapanlar bulunacaktır. Bütün mes’ele İslâm gibi ebedî bir hakikati, fani ve geçici dünya menfaatleri için kurban etmemektir.
Kaldı ki, Bediüzzaman Divan-ı Harb-i Örfî’de “Şeriat (İslâm’ın muhteva ve içeriği) yüzde doksan dokuz ahlâk, ibadet, ahiret ve fazilete aittir. Yüzde bir nisbetinde siyasete mütealliktir (siyasetle alâkalıdır). Onu da ulü’l-emirler (idareciler) düşünsünler.” demektedir.
Zaten yüzde doksan dokuzu yerine getirirken, yüzde bir olan kendiliğinden gerçekleşir. Bunun için kırmaya, dökmeye, kaos çıkarmaya, güce kuvvete başvurmaya, silâha sarılmaya, hele darbeyle yâni ülkeyi kan gölüne çevirerek sonuç almaya kalkışmaya, hiç mi hiç gerek yok.
Maksat dini; hayata geçirmek ise, bunun yolu ülkeyi kaosa sürüklemekten geçmez.
Bunun yolu, vahşice darbeye teşebbüs etmekten geçmez.
Bunun yolu, kana susamışçasına milletine silah doğrultmaktan geçmez.
Zaten bu vatan İslâm ülkesidir. Zaten bu millet müslümandır.
Ne din elden gitmiştir. Ne de dini getirmeye ihtiyaç vardır. Hem gitmemiştir ki getirilsin.
Öyleyse maksadımız; o nuranî silsileyi harekete geçirmek olmalı. Bunun için de herkesi şevke getirmeli. Vicdanî istekleri uyandırmalı. İlerleme yoluna sevketmeli.
Ve bilmeli ve bildirmeli ki Îlâ-yı Kelimetullah’ın / Allah’ın ismini yüceltmenin; bu zamanda bir büyük sebebi, maddeten terakkî etmek yâni ilerlemek ve ilerletmektir. Hatırlayalım ve hatırlatalım ki:
“Aslah tarîk musalâhadır.”
“En iyi yol barış yoludur.”
En iyi hareket “Müspet harekettir.”
Silâh, ancak dış düşmana karşı çekilir.
Yurtta barış esastır.
Huzur ve sükûn barışa hastır.
Evet, Cumhuriyet ve Demokrasi
Hakimiyet-i Millet’tir.
Millet hâkim oldu
Meydanlar halk ile doldu.
Değil sadece Türkiye’nin
Asya’nın bahtını, İslamiyetin talihini
Açacak olan yalnız Demokrasi ve Hürriyettir. (1 Ağustos 2016)