Din ve dünya birbirine muhalif iki kavram mıdır?
Din ve dünya birbirinin alternatifi midir?
Neredeyse insanlık tarihi kadar uzun bir geçmişe sahip bir tartışma konusu bu.
Ve verilen cevaplara göre de insanın hayata bakışı şekillenir.
İslam dünyası için de aynı durum geçerli.
Peki İslam bu sorulara nasıl cevap veriyor?
İlk etapta kısaca ifade edelim: İslam açısından bakıldığında din ve dünya birbirinin alternatifi veya muhalifi değildir. Olamaz .
Zira din dünyayı düzenlemek üzere gönderilmiştir.
Dolayısıyla dini olanın yansıyacağı ve yaşanacağı yer de dünyadır.
Bir başka ifadeyle, insanın kendini gerçekleştireceği, kimliğini bulacağı ve dolayısıyla ahiretini şekillendireceği yer dünyadır.
Bu nedenle İslam’a göre dinin dünya için bir alternatif değil, rehber olduğunu söylemek mümkündür.
Bunu dinin hayatın her alanına dair getirdiği ilke ve düzenlemelerin genişliğinde de görürsünüz.
Zira İslam özelinde din uyku saatinizden yeme içme biçiminize, insanlarla konuşma şeklinizden giyim kuşamınıza kadar hayatı her yönüyle kuşatıcı ilkeler ortaya koyar.
Bunun yanında koyduğu ilkeler dünya hayatının gerçekliklerine de ters düşmez.
Ters düşmediği için İslam’da insanın “nefsini öldürmesi” değil, “nefsini terbiye etmesi” gerekir.
Çünkü öldürerek bu hayatın temel gerekliliklerinden uzaklaşmanız ve insan olarak buradaki varlığınızı inkar etmeniz, “dünya imtihanı”nı başarmak demek değildir.
İmtihan, nefsin doğruya yönelik olarak eğitilmesiyle başarılabilir.
Dolayısıyla din dünyanın “insanca yaşanması” içindir.
O nedenle bize rehber olan Peygamberler de “insan” olarak gönderilmiştir.
Ve insan olmanın gereklerini din adına inkar etmeden nasıl kamil insan olunabileceğini bize göstermişlerdir.
Bu noktada şu soru sorulabilir: Kur’an-ı Kerim’deki dünyanın bir “oyun, eğlence ve aldatıcı bir meta”dan ibaret olduğunu vurgulayan ve dolayısıyla onu yeren ayetleri (mesela bkz. Ankebut, 64; Al-i İmran, 185) nasıl anlayacağız?
Cevaben bir başka soru daha soralım: Burada kastedilen bizzat dünyanın oyun, eğlence ve aldatıcı bir meta oluşu mudur, yoksa bizim ona karşı bu doğrultudaki tutumumuz mudur?
İnsanın kendini gerçekleştirebileceği ve sonsuzluğa bu minvalde uzanacağı bir hazırlık alanının özü itibariyle kötü olması mümkün müdür?
Şöyle diyelim: Bugün dünyada yaşanan kötülüklerin sebebi bizzat dünya mıdır, yoksa insanoğlunun dünyaya bakışı ve onu yaşayış biçimi midir?
Sanırım pek çoğunuz aynı cevabı verecektir: Sorun biziz.
Sorun bizim dünyayı algılama ve yaşama biçimimiz.
Eğer biz bu dünya hayatında adalet gibi kul hakkı gibi, sevgi gibi ilkelere dikkat ederek “insana yakışır” biçimde yaşarsak bu dünyanın kötülüğünden bahsetmek mümkün olabilir mi?
Devam edeceğiz…