Müslümanların Nobel ödülü alanlar listesindeki yerlerinden hareketle başlayan tartışma, uzun bir geçmişe sahip olan “din mi bilim mi” sorusunu insanın zihnine yeniden getiriyor.
Aslını isterseniz bu soru Müslümanlara ait bir miras değil. Batı’dan tevarüs ettiğimiz ve ne yazık ki bana göre İslam özelinde “tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan” sorusu gibi anlamsız bir tartışma…
Neden mi?
Sorunun kaynağı olan Batı’nın bu alanda verdiği uzun mücadelelerden sonra her iki sahayı birbirinden tamamen ayırmak zorunda kalışının haklı nedenleri İslam açısından söz konusu olmadığı için.
Dikkatinizi çekmek isterim, “İslam” açısından diyorum, “Müslümanlar” açısından değil.
İzah edeyim:
İslam’a göre bilim de din de Allah’ın ayetidir. Dolayısıyla ikisi birbirinin alternatifi olmadığı gibi bu iki alan birbirine muhalefet de edemez.
Zira bilim, ana hatlarıyla, evrenin kanunlarını keşfetmeye çalışmaktadır.
İslam’a göre evreni yaratan kimdir?
Allah.
Dolayısıyla evrenin kanunlarını koyan da Allah olduğu için yapılan iş aslında Allah’ın koyduğu kanunları anlamaya çalışmak değil midir?
Peki, dinin kanunlarını koyan kimdir?
İslam’a göre yine Allah.
Her iki alanın sahibi Allah ise, bu iki alanın birbiriyle çatışması söz konusu olabilir mi?
Olamaz.
Olamayacağı içindir ki Kur’an-ı Kerim tabiattan da örnekler getirerek Allah-ü Teala’nın varlığına ve birliğine dikkat çeker. Hatta bu örneklerin bilimsel keşiflerle desteklendiğini de zaman içinde görebiliyoruz (Rahman Suresi, 19. ve 20. ayetlerin işaret ettiği gerçeğin keşfi gibi).
Yine bu nedenledir ki İslam din işleri – dünya işleri ayrımına da yer vermez. Zira dinin amacı zaten dünya hayatının düzgün yaşanmasını sağlamaktır. Bir anlamda din dünyanın düzenlenmesi için gelmiştir. Ahiretin değil. Ahiret bu hayatın sonucudur ve ahiretimizin nasıl olacağı bu dünyayı nasıl yaşayacağımıza bağlıdır.
Bu noktada iki hususa ayrıca dikkat çekmek gerekiyor:
Birincisi, İslam açısından her iki alanın birbiriyle çatışması söz konusu olmamakla birlikte bu iki alanı anlayan ve algılayan insan olduğu için, bu alanların “çatışıyor” gibi görünmesinin temel nedeninin “insanlar”ın yorumları olduğu unutulmamalıdır.
İkincisi, bu iki alanın bütüncül bir biçimde anlaşılabilmesi, insanların her iki sahada da doğru ve sağlıklı bilgi sahibi olmalarına bağlıdır. Din adına da bilim adına da hurafelere itikad ve itimad ettiğiniz vakit dini ve dünyevi hayat şeklinde “bölünmüş hayatlar” yaşamanız kaçınılmazdır.
Üstelik her iki alana dair doğru bilgi elde etmek, her iki alanı anlamayı da kolaylaştıracaktır.
Bu yapılamadığı takdirde, Dawkins’in işaret ettiği “Müslümanların Ortaçağ’da yaptığı harika işleri” anlamak ve yenilerini meydana getirmek imkansız hale gelir…
Nitekim öyle olmuyor mu?