“Din bir imtihandır.” İlâhî teklif, yani Allah’ın kulunu dinle mükellef / vazîfeli ve görevli kılması. Tecrübe etmesi / denemesi ve imtihana tâbi tutmasıdır. Ta ki, yüksek ruhlar ile aşağı ruhlar müsabakada / imtihan denen yarış meydanında birbirinden ayrılsın. Nasıl ki bir madene ateş veriliyor, ta elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Bunun gibi, bu imtihan / sınav dünyasında olan İlâhî teklifler / dinin emirleri; kulu imtihanla bir müsabakaya sevk ediştir ki, bir maden hükmünde olan insanın; istidat ve kabiliyetlerindeki yüksek cevherler ile sıradan maddeleri birbirinden ayrılsın.
Kardeşlik ve Sevgi
İnsan İslâmiyet sayesinde, ibadet sevkiyle; bütün Müslümanlara karşı sâbit bir münasebet ve alâka kazanır. Kuvvetli bir irtibat ve bağlılık elde eder. Bunlar ise, sarsılmaz bir uhuvvete / kardeşliğe, hakikî / gerçek bir muhabbete / sevgiye sebep olur. Zaten tüm halkın kemâline ve birbiriyle yakınlık kurmasına, mânen yükselmesine başlangıç ve birinci basamaklar; kardeşlik ve sevgidir.
Korku ve Sevgi
İnsanın havf / korku ve muhabbeti / sevgisi halka yöneldiği takdirde, havf bir belâ ve elem olur. Muhabbet / sevgi ise, bir musîbet olur. Çünkü korkulan adam; ya ona merhamet etmez veya onun yalvarmalarını işitmez. Muhabbet edilen şahıs da, ya onu tanımaz veya sevgisine tenezzül etmez / ihtiyaç duymaz. Öyle ise, korku ve sevgiyi dünya ve insanlara çevirmekten vazgeçmek gerek. Koku ve sevgiyi; her şeyi hikmetle / bir gaye ve amaçla yaratan Yüce Allah’a yöneltmeli. Korku; O’nun merhametli kucağına atılmak olmalı. Tıpkı, çocuğun annesinin kucağına atıldığı gibi, lezzetli bir eziklik olsun. Muhabbet ve sevgin de, ebedî saadet ve mutluluğa vesile ve sebep olsun.
Kadın Kalbi
İnsanın en fazla ihtiyacını tatmin eden; kalbine mukabil / uygun bir kadının mevcut bulunmasıdır. Böylece her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler / değişsinler. Lezzetlerde birbirine ortak. Gamlı ve kederli şeylerde ise, yekdiğerine muavin / yardımcı olsunlar. Evet bir işte mütehayyir / şaşkın kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden / düşünen adam; ister ki, birisi gelsin de kendisiyle o hayret ve o tefekkürü paylaşsın. Bu durumda kalblerin en lâtîfi / hoşa gideni, en şefkatlisi ise, kadın kalbidir.
İnsanın Yaratılış Gayesi
İnsan, yaratılışının hikmet ve gayesini unutup, fıtrî vazîfesini terk ederek; kendine mânâ-yı ismiyle / sadece kendisini bilip tanımak açısından baksa, yani kendini mâlik ve sâhip kabul etse, o vakit emanete hıyanet eder. “Onu (o nefsi, isyanıyla) örten ise, mutlaka hüsrana uğramıştır!” hükmü altına girer.
İşte “ene” / insanın benlik duygusu, şu hâinane vaziyetinde iken, tam bir cahilliktedir. Binler fenleri bilse de, cehl-i mürekkeble bir echeldir / en büyük bir câhil / bilgisizdir. Çünkü duyguları, fikirleri; kâinatın Allah’ı tanıtan nurlarını getirdiği vakit, nefsinde onu tasdik edecek, ışıklandıracak ve devam ettirecek bir madde bulmadığı için sönerler. Gelen herşey, nefsindeki renkler ile boyanır. Tam bir hikmet bile gelse, nefsinde tam bir mânâsızlık sûret ve şeklini alır.
Çünkü şu hâldeki “ene”nin rengi ve görünüşü, şirk ve ta’tîldir. Yaratılış gaye ve maksadını yerine getirmemektir. Allah’ı inkârdır. Bütün kâinat parlak âyetlerle dolsa, o “ene”deki karanlıklı bir nokta, onları nazarda söndürür, göstermez.