Dil ve Edebiyat Derneği; toplumda dil bilincinin yerleşmesi ve gelişmesini sağlayacak faaliyetlerde bulunmak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek maksadıyla, İstanbul’da 22 Mayıs 2008 tarihinde kuruldu,
Dernek, Ocak 2009’da Dil ve Edebiyat Dergisi’ni, Kış 2010 döneminde Dil ve Edebiyat Araştırmaları Dergisini yayınlamaya başladı. Bu kadarla yetinmeyip, Türkçemize hizmetlerini farklı alanlarda devam ettiriyor. Bu cümleden olarak İstanbul’daki liseler arasında yarışmalar düzenliyor. Düzenlenen yarışmada finale kalan yazıları çok şık kitaplar hâlinde yayınlıyor. Kitapların birincisi, ‘Dilimiz Kimliğimizdir / Denemeler‘ adı ile Haziran 2010’da çıktı.
Birinci hamur kâğıda basılı, 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 272 sayfalık kitapta, ‘Güzel Türkçemiz‘ konulu deneme yarışmasında finale kalan 98 adet deneme yer alıyor. Her biri; geleceğim Peyami Safa’sı, Sâmiha Ayverdi’si olabilecek gençlerimizin yazdıkları denemeler çok başarılı.
Konu ‘Türkçe‘ olunca ve ‘Türkçenin doğru ve güzel kullanılmasına katkıda bulunmak‘ iddiasıyla harekete geçildiğinde, maksada hizmet edecek çalışmaların son derece titiz bir elemeye tâbi tutulması kaçınılmazdır. Her biri konusunda uzman olan; Genel Yayın Yönetmenliği, Editörlük ve Tashih işlerinin sorumluluğunu üstlenen kişilerin, kitapta yer alan yazılar üzerindeki müdâhale hakkını daha etkili kullanmaları, maksada hizmet yolunda daha olumlu adımlar olarak değerlendirilebilir. Çünkü kitabın hedefi, kalem denemelerinin sâhiplerini yazmaya teşvik etmek olduğu kadar, ilerideki yıllarda çok okunan ve etkili bir yazar konumuna gelecek olan gençlerimize, yararlı olacak, yol gösterecek örnekler sunmaktır.
Şüphesiz, kitaba giren yazılar; Türkçemizin karşı karşıya bulunduğu belli-başlı problemlerden arındırılmıştır. Yayından önceki metinlere ulaşmak mümkün olmadığından bu konu hakkında bir şey söylemek mümkün değildir. Fakat kitapta yer alan yazılar dikkate alınırsa, müdâhale kapsamının biraz daha genişletilebileceği düşüncesi kendisini hissettiriyor. Suçlama olarak kabul edilmemesi arzu edilen bu ifâdeyi örneklendirmek gerekirse, ‘devrik cümle‘ kullanımından söz edilebilir. Türkçemizde ‘devrik cümle‘ vardır. Fakat kullanım alanları son derece sınırlıdır. Roman ve hikâye türünde; heyecan ve telaş gibi beşerî haller anlatılırken devrik cümle kullanılabilirse de, mesela atasözlerimizde devrik cümle yoktur. Deneme yazılarında da bulunmamalı. Gençlerimizin arasından ileride yeni Sevinç Çokum’lar, Emine Işınsu’lar, Gürbüz Azak’lar, Yavuz Bülent Bâkiler yetişmesini istiyorsak onları incitmeden, nezâketle ve zarâfetle devrik cümle kullanma alışkanlığından kurtarmalıyız.
Her konuda olduğu gibi Türk dili konusunda da ‘bilmek‘ maalesef yeterli olmuyor. ‘Şuur sâhibi olmak‘, ‘hassasiyet göstermek‘ de gerekiyor. Bilindiği gibi Mustafa Kemal Atatürk, Yahya Kemal Beyatlı’ya; ‘Senin evhamın onların ilmini yendi‘ demişti. Günümüzde birilerinin; ‘Türk dili üzerine hassasiyet, dil uzmanlarının ilmi kadar önemli…’ diyebileceği bir ortama sâhip olma şansımız yok. ‘Türk Dili Akademisi‘ kuruluncaya kadar, ‘Türkçe hassasiyeti‘ olanlara kulak vermekle fayda sağlanabilir.
‘Dilimiz Kimliğimizdir / Denemeler‘ isimli son derece faydalı kitabın arka kapağında Millî Eğitim eski Bakanımız Sayın Nimet Çubukçu’nun, güzel ve doğru Türkçeye ulaşma yolunda rehberlik edecek cümleleri var. ‘Dili güzel ve özenli kullanmak polisiye tedbirlerle, yasaklarla, yaptırımlarla sağlanamaz.’ Diyor. Doğru söylüyor. Fakat endişe edilir ki, bu doğru sözü, ‘Dildeki gelişmeleri başıboş bırakalım!’ şeklinde yorumlamamak gerekir. İtiraf edelim ki böyle yorumlayanların sayısı hiç de az değildir.
Dil ve Edebiyat Derneği, ‘Dilimiz Kimliğimizdir‘ genel başlığı altındaki kitaplarına; ‘Denemeler‘den sonra ‘Hikâyeler‘ ve ‘Şiirler‘ alt isimlerle devam etmiştir. Dilimizi, doğru ve güzel kullanma yolunda önemli başarılara ulaşabilecek ciddî ve değerli adımlar atılmıştır. Sayın (eski) Bakanımızın deyimiyle daha ‘özenli‘ bir şekilde devam etmesinde büyük faydalar vardır.
DİL VE EDEBİYAT DERGİSİ YAYINLARI:
Yönetim Merkezi: Dil ve Edebiyat Derneği. Feshane Caddesi Nu: 3 Eyüp 34050 İstanbul. Telefon: 0.212-581 69 12
Belgegeçer: 0.212-581 12 54 www.ded.org.tr e-posta: bilgi@ded.org.tr
DİL VE EDEBİYAT DERNEĞİ:
İstanbul’da 22 Mayıs 2008 tarihinde kuruldu. Ocak 2009’da Dil ve Edebiyat Dergisi’ni yayınladı.
Dernek Başkanı Ekrem Erdem, Dil ve Edebiyat Dergisi’nin ilk sayısında, dernek ile ilgili olarak şu bilgileri veriyor:
Dil, milleti meydana getiren unsurların başında gelir. Dil, millet fertleri arasındaki anlaşmayı sağlayan, millî birliğin esasını ve özünü teşkil eden bir araçtır. Toplumlar millet olmayı bir dile sâhip olmakla elde eder ve millî varlıklarını da kendi dilleriyle koruyabilirler. Dilini geliştirip zenginleştiremeyen, yabancı dillerin istilalarından koruyamayan milletler, ne millî bir kültür oluşturabilir, ne de oluşmuş kültürlerini koruyabilirler. Yozlaşma ve yabancılaşma dille sınırlı kalmayarak, zamanla bütün değerlerin yok olmasına ve millî birliğin telafisi imkânsız zararlar görmesine sebep olur. Dili yozlaşan, yabancı dillere karşı; gerek toplum hayatında, gerekse bilim ve eğitimde geri planda kalan bir milletin geleceği ciddî şekilde tehlikeye düşer.
Bugün dilimiz iyi konuşulup yazılamamaktadır. Türkçemiz her gün biraz daha bozulmakta ve cümle bozukluklarına hemen herkesin konuşmasında rastlanılmaktadır. Dilimize karşı kayıtsızlık ve özenti, maalesef iş adamlarımızı ve esnafımızı da etkilediğinden üretilen mal ve ürünlerin isimlerinde, ticarî unvan ve adlarda yabancılaşma süratle artmaktadır.
Şehirlerimizin cadde ve meydanlarında dolaşıldığı zaman, mağaza ve işletmelerin isimlerinde nasıl bir dil kirliliği yaşadığımız rahatlıkla görülebilmektedir.
Güzel bir Türkçenin yeni nesillere aktarılarak varlığını sürdürebilmesi için, şahıslar ve toplumla ilgili duyarlılık kaçınılmazdır. Bu konuda birey ve toplum olarak hepimiz dil bilincine sahip olmak ve bilinçli çabalar göstermek mecburiyetindeyiz. Dilimizin bozulmasını önlemek ve yabancılaşmasının önüne geçmek için Türkçenin doğru kullanımıyla ilgili bilincin oluşturulmasına, öncelikle aileden başlanmalıdır. Çünkü çocuklarımız Türkçeyi önce ailelerinden öğrenmektedir. Okul öncesi eğitimden başlayarak yüksek öğretime kadar dil eğitimiyle ilgili gerekli tedbirler alınmalı ve bir takım düzenlemeler yapılmalıdır. Bu çerçevede dil eğitimi ciddî olarak gözden geçirilmeli ve öğrencilerimize iyi bir dil bilinci verilmelidir.
En doğru eğitim, ülkenin kendi diliyle yapılan eğitimdir. Dil bilimcilere göre insan en iyi biçimde kendi dilinde düşünebildiği gibi, verimliliğini ve yaratıcılığını da kendi dilinde gösterir. Türk dilinin bozulma ve yabancılaşmasının önemli sebeplerinden birisi olan yabancı dille eğitime son verilmelidir. Ayrıca, Üniversitelerimizde Türkçenin eğitim dili olması ve bütün tezlerin Türkçe yapılmasının sağlanması, Türkçenin bilim dili olarak gelişmesinin önündeki engelleri kaldıracaktır. Yeryüzünde bazı eski sömürgeler dışında, yabancı dille eğitim yapan bağımsız bir ülke yoktur.
Dernek, dil bilincinin toplumda yerleşmesi ve gelişmesini sağlayacak faaliyetlerde bulunmak ve bu konuda çalışmalar yapan kişi ve kuruluşlara destek vermek maksadıyla kurulmuştur.
NESİR – DÜZ YAZI TÜRLERİNDEN
‘DENEME‘
Yazarın; herhangi bir konuyu, kendi kendisi ile konuşuyormuş gibi rahat ve akıcı bir üslupla yazdığı, şahsî görüşlerini, tecrübelerini ve olaylara bakış açısını yansıttığı, orta uzunluktaki yazılar, ‘deneme‘ olarak isimlendirilmektedir. Dünya edebiyatında, deneme türündeki yazıların ilk uygulayıcısı Michel de Montaigne’dir.
Deneme yazılarının, üslup olarak; mektup, makale, fıkra ve hatta sohbet gibi pek çok nesir türleri ile yakınlıkları vardır. Bu sebeple yazılması zor olan yazı türlerdendir. Deneme yazarken paylaşımcı ve samimi bir üslup kullanıldığından sohbete, okuyucuyu düşünmeye yönlendirdiğinden fıkraya, yazar; görüşlerini ortaya koyarken yazdığı yazı, tenkide benzeyebilir.
Bu türün en büyük ustası Montaigne kitabının önsözünde özetle şöyle demektedir: ‘Eğer mümkün olsaydı karşınıza anadan doğma çıkardım. Bu kitapta size asla bir şey ispat etme iddiam yoktur. Elimden geldiğince size beni anlattım. Bana hak vermenizi veya yargılamanızı istemiyorum.’ Buradan da anlaşıldığına göre denemeler iddialı olmayan, ispat kaygısı taşımayan; temel anlamda insanın iddiasız düşüncelerini anlatan yazılardır.
Deneme türündeki yazılar; Tanzimat sonrasında özellikle de Servet-i Fünûn döneminde Türk edebiyatında görülmeye başladı, asıl gelişmesi Cumhuriyet döneminde oldu.. Günümüzde deneme, yazarlar tarafından sıkça kullanılan türlerden biridir.
Denemenin türündeki yazıların belli-başlı özellikleri şöylece belirtilebilir:
1- Makale gibi fikrî plânla yazılır. Fakat makaleden kısa yazılardır.
2- Yazar anlattıklarını ispat etmek mecburiyetinde değildir. İlmî çok şahsî görüşünü açıklar, okuyucusunu kendisi gibi düşündürme endişesi yoktur.
3- Günübirlik yazılardır, en beğenileni bile birkaç gün sonra unutulur.
1609-1657 yılları arasında yaşayan Kâtip Çelebi, Türk yazı hayatında ilk deneme yazarı olarak gösterilebilir. Edebiyatımızda deneme türündeki yazılar, gazete ve dergi gibi yayın organının yayımlanmaya başlamasıyla görülür olmuştur.
Türk edebiyatında ilk deneme kitapları arasında Ahmet Haşim’in, 1928 yılanda yayınladığı ‘Bize Göre‘ ve ‘Gurebahâne-i Laklakan‘, Refik Halit Karay’ın 1939’da yayınladığı ‘Bir Avuç Saçma‘ Falih Rıfkı Atay’ın 1933’te yayınladığı ‘Eski Saat‘, 19566’da ‘Pazar Konuşmaları‘ Günümüz yazarlarından Beşir Ayvazoğlu’nun yazdığı; ‘Derkenar‘, ‘Altın Kapı‘, ‘Altı Çizili Satırlar‘, ‘Yaza Yaza Yaşamak‘, ‘Siretler ve Suretler‘ örnek olarak gösterilebilir. Elbette daha pek çok örnekler vardır. Burada okunması, incelenmesi, örnek alınması tavsiye edilebilecek olanlar, Türk millî ve mânevî kültürüne ters düşmeyen düşünceleri ihtiva eden eserlerdir.
Suut Kemal Yetkin, Mehmet Kaplan, Nurettin Topçu, Cemil Meriç gibi isimler de deneme yazarı olarak anılmaktadır.
(*)Montaigne: Tam adı Mıchel De Montaıgne’dir. 28 Şubat 1533 tarihinde Fransa’da Bordeaux şehrinde doğdu. 13 Eylül 1592 tarihinde aynı şehirde, 59 yaşında öldü.
Ailesi çok varlıklıydı. ‘Bordeaux Şatosu’ adı ile anılan mâlikânede yaşıyorlardı. Babası, oğlunun iyi bir eğitim görmesini sağladı. Eğitim süresince Yunan ve Latin edebiyatını öğrendi. Bir süre, bulunduğu bölgede Belediye Başkanlığı görevini üstlendi. Ailesinden kalan geniş malikânede günlerini kitaplarıyla ve yazılarıyla geçirdi. Bu çalışmaların sonucu olarak çok bilinen ‘Denemeler‘ adlı kitabı oluştu. Montaigne (*), Denemelerinde başta insan sevgisi olmak üzere iyimserlik, dayanışma, hürriyet ve okuma alışkanlığı üzerine, ilk defa dile getirilen düşünceleri içeren yazılar kaleme aldı. Bu yazıları herkesin anlayabileceği sâde bir anlatımla okura ulaştırdı.