Dilencilik, Osmanlı İmparatorluğu döneminden günümüze önemli bir sosyal sorun olarak süre gelmiştir. Gerek imparatorluk gerekse cumhuriyet döneminde çözüm için denenen pek çok girişimlerden, olumlu bir sonuç almak mümkün olmamıştır.
Diğer semavi dinlerde olduğu gibi, İslâm dini de yoksullara sadaka verilmesini öngörmektedir. Ayrıca Müslümanlarda işlenmiş bir günahın ve kötülüğün ardından onu silecek bir iyilik yapmaya olan inancın, genelde fakir ve yoksullara sadaka vermeyi âdet haline getirdiği de bilinmektedir. Bu nedenle Allah katında sevap kazanmak amacıyla, ihtiyaç içinde olanlara karşılıksız olarak yardım yapmak da inancımız gereğidir.
Ramazan ayının önemli, kendine özgü ve güzel uygulamalarından biri de ihtiyaç içinde olanlara verilen ve miktarı yetkililerce belirlenen (sadaka-i fitr) fitredir. Gene muharrem ayının içinde âmâlardan oluşan goygoyculara verilen erzakın yanı sıra sadaka verme âdeti de vardı ki, bu eski adet 1909 yılından sonra goygoyculuğun ortadan kalkmasıyla sona ermiştir.
Geçmiş zamanda Osmanlı Devletinde dilenciler, kadılıklarda bulunan defterlerine, adreslerini, künyelerini, ihtiyaç içinde bulunduklarını, sağlık durumlarını, milliyetlerini tespit ettirerek kayıt olurlar ve dilenci teskeresi alarak dilenebilirlerdi. Evliya Çelebi’nin yazdığına göre 17. yüzyılda tezkere sahibi yedi bin kişi vardı.
Dilencilerin hemen hepsi İstanbul’da dileniyorlardı. Başlarında kâhyaları da vardı. Ancak kısa sürede dilenci teskerelerinin “dilenci iratçısı” denilen kişilerin ellerine geçmesi önlenememiştir. Bu çıkarcılar belli bir günlük ücret karşılığında ellerindeki teskereleri dilenecek kişilere kiralayarak önemli kazançlar elde etmişlerdir. Konu giderek yaygın bir hale dönüşmüş ve bu da teşkilatın sonunu getirmiştir.
Eski dilenciler, ıskatçılar, sebilciler, kasideciler, keşkül-i fukaralar, kabakçılar, Arapçılar, goygoycular ve serseriler diye türlere ayrılırlardı.
Iskatçılar, mezarlıkların girişlerinde dilenirlerdi. Vefat eden kişinin günahlarının bağışlanması için ailesi tarafından dağıtılan sadakaları alırlardı. Bu sırada da ölüm üzerine geliştirdikleri duaları ederlerdi.
Sebilciler, Allah rızası için ve sebilullah yani karşılıksız, bedava içme suyu dağıtılan yerlerde dilenirlerdi. Özellikle sıcak yaz günlerinde susuzluklarını gidermek için sebilhanelere gelen İstanbulluların verdikleri sadakaları alırlardı.
Kasideciler, bunlar yanık acıklı ve güzel sesli dilencilerdi. Namaz vakitlerine göre ortaya çıkarlar, söyledikleri ilahilerle, naatlarla cemaati sadaka vermeye yöneltirlerdi.
Keşkül-i Fukaralar, bunlar nefsi terbiyeleri için dilenirlerdi. Ellerinde taşıdıkları keşkül (Hindistan cevizi kabuğu veya abanoz ağacından yapılmış) kaplarla dilenirlerdi. Topladıkları paraları bağlı bulundukları tekkelere götürür teslim ederlerdi.
Kabakçılar, Sudan kökenli zencilerin oluşturduğu dilencilerdi. Mayıs ayından eylül ayının sonuna kadar dilenirlerdi. Havaların soğumasıyla ortalıktan kaybolurlardı.
Arapçılar, bu dilenciler ise akşamları ortaya çıkarlar ve ellerindeki limon veya portakal, nar gibi meyveleri gelip geçenlere satmaya çalışırlardı. Ancak bu ürünlerin fiyatı gerçeğinin birkaç katı olurdu.
Goygoycular, yalnız muharrem ayı boyunca dilenirlerdi. Bir teşkilata bağlıydılar. Belli bir dilenme düzenleri vardı. Birbirlerinin omuzlarından tutarak ve 6 kişilik tek kol nizamında yürürlerdi. Omuzlarında biri önlerinde biri sırtlarında iki torba taşırlardı. Hepsi görme özürlü olurdu. Grubun önünde ya bir topal ya da bir çolak bulunurdu. Topladıkları erzak ve diğer sadakaları teşkilatlarına verirlerdi.
Serseriler, bu gruptaki dilencilerin özelliği tembellikti. Hepsi sağlıklı çalışma gücü olan kişilerdi. İstanbul’da yakalanıp toplanan bu kişiler işe alıştırılmaları ve çalıştırılmaları için vapurla, İzmit Mutasarrıflığına gönderiliyorlardı. Ancak bunlar gene bir fırsatını bulup İstanbul’a dönüyorlardı.
Günümüz Türkiye’sinde dilencilik sorunu devam etmektedir. Gene büyük ağırlık İstanbul’da olmakla beraber pek çok ilimize de yayılmış bulunmaktadır. Ayrıca dilencilikten büyük paralar kazanan çıkarcılar, yeni isimleriyle dilenci patronları yeniden ortaya çıkmışlardır. Bunlar Anadolu’dan getirdikleri kadın, erkek ve küçük çocukları kendi hesaplarına dilendirmektedirler.
Dilenci patronları, dilencilerine evler tutmakta onları dilenme yerlerine özel otolarla dağıtıp akşamları gene toplayıp bu evlere getirmektedirler. Yapılan tespitlerde bir dilencinin günde iki yüz TL civarında para topladığı ifade edilmiş ve bu bilgi gazetelere yansımıştır.
Emniyet ve zabıtanın büyük masraflara neden olan, çalışmalarına rağmen dilencilerle mücadelede kesin sonuç alınamamıştır. Kârlı bir iş olan dilenciliğin dilenme yöntemlerine her gün yeni usullerin katıldığı ve dilencilerin sayılarının da arttığı gözlemlenmektedir.