Dil, Edebiyat ve Kültür Eşittir..

78

 

İstanbul’da bir kültür merkezi var. Adı; Dil ve Edebiyat Derneği.
Eyüp Feshane Caddesi üzerindeki merkez, eskimez mimarimiz estetiğinde restorasyonla yenilenmiş iki konak ve müştemilatından oluşuyor. Bir de kitapçısı var insanlara tebessüm eden yüzüyle. Bahçesi etkinlikler sonrasındaki kuru fasulye – pilav ikramı ve çay sohbeti için biçilmiş kaftan. Her kuşaktan insanlarımızın “merhaba” diyerek içeri girdiği bir mekan burası.

Kursları kadar “Cumartesi Sohbetleri” de dikkat çekici proğramlardan oluşuyor. Genel Başkan Ekrem Erdem’ın sohbeti duyurulduğunda alakanın fazla olacağını tahmin etmiştim. Ekrem Erdem(1948) Sivaslı bir edebiyat öğretmeni. Başbakanlık Arşivi Genel Müdürlüğü’nde arşivist olarak da hizmet vermiş bir aydınımız. Bir zamanlar ticaret ile de meşgul olmuş. İki dönem halkımızı parlamentoda temsil etmiş, halen de İstanbul Milletvekili olarak Türkiye büyük Millet Meclisi’nde. Üstelik iktidar partisinin de genel başkan yardımcısı. TBMM içinde dil konusunda en fazla duyarlılık gösteren bir devlet adamı Ekrem Erdem. Hele Türkçe’ye zıd ve inad o firma isimleriyle alakalı mücadelesi her türlü takdirin üstünde. Bu konudaki önerileri de hala hafızalarda.

Mütebessim Bir Kitapevi

Ekrem Erdem, Dil ve Edebiyat Derneği gibi bir sivil toplum kuruluşu için düşünülen 102 kurucuyu tek tek ziyaret ediyor, neden böyle bir ihtiyacın olduğunu anlatmaya çalışıyor. Kaynak aktarıyor, zamanını veriyor. Başarı da elde ediyor. Galiba bunun için böyle bir sohbetin daha fazla alaka göreceğini hissetmiştim. Çünkü dil, kültür ve medeniyet davamız maalesef ve matehessüf birkaç gönüllü aydınımızın sırtına yüklenmiş, fedakarlıkla gidiyor. Müşterileri de gönüllülerimiz, kahramanlarımız!.

Biraz erken gidince Dil ve Edebiyat Kitapçısına uğradım emekli hakim dostum Avukat Abdülkadir Özkesici ile birlikte. Şenol Tanju’yu Safahat ve edebiyat arşivi çalışmalarından dolayı bir kez daha kutladım. Sahaflardan hiç ayrılmayan, “yeni bir belge ve bilgi bulurum” diye gayret gösteren bir aydınımız Şenol Tanju. Rahmet-i rahmana kavuşmuş bazı üdebamızın belge ve mektuplarını dosyasına yerleştirmiş, yaşayan bazı edip, düşünür, akademisyen, yazar, gazeteci ve maruf insanlarımızın el yazılarıyla resimlerini muhtevi arşivini de bizzat gösterdi, gördüm. Zengin bir arşiv oluşturmuş.

Cumartesi Sohbetlerinin müdavimi Almanya doğumlu, İstanbul’da Edebiyat Fakültesi’nde eğitim gören ve Sahafat’ı hiç okumamış Akçay kızımızı içerde, Mehmet Akif Ersoy’un Safahat’ı ile tanıştırdım. Şenol Tanju da imzaladı. Bu çalışmada günümüz okurlarınca bilinmeyen kelimelerin anlamları yazılı sahife altlarında. Bunda da Şenol Tanju’nun göz nuru var.

Dil Nedir veya Ne Değildir?

Bu sırada bir haber geldi içeriye. “Ekrem Erdem Bey’i Başbakan çağırmış. Dolayısıyla gelemeyecekmiş.” Ama nasıl olur? Bendeniz az önce İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanı aziz dostum Abdurrahman Şen ile telefon ile görüştüm, Mısırlı ünlü rejisör, Çağrı filminin yönetmeni rahmetli Mustafa Akkad için düzenlenen toplantıda beraberlermiş, sonra “sohbet için Eyüp’e gelecek” dedi.  Ancak öyle olmadı. Devlet hizmeti beklemez. Oraya gitti Ekrem Erdem Bey.

Toplantı yine gerçekleştirildi. Açılışı yine önemli bir kültür adamımız Dil ve Edebiyat Derneği Genel Başkan Yardımcısı Nevzat Bayhan yaptı. Muhterem Bayhan, aziz meslektaşım İstanbul’a Kültür AŞ Genel Müdürü iken proğram, yayın, etkinlik, medeni ve insani ilişkileriyle bu eskimez başkente damgasını vurmuştu. İsmail Gaspıralı Salonu ağzına kadar dolu. Yeni gelenler için oturma düzeni bozulsa da içeriye sandalye taşındı bir müddet. Önce bir film gösterimi icra edildi Dil ve Edebiyat’ı tanıtan, sonra Nevzat Bayhan esasa geçti;

-Popüler kültür maalesef daha fazla etkili günümüzde. Edebiyat dergiciliğimiz de yeterli mesafeyi alamadı. Dil bir sevdadır. Dili olmayanın dini ve milleti de olamaz. Dil duygu yüklüdür. Bu konuda bilirsiniz ne güzel kelam-ı kibarlarımız vardır. Mesela “tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır. Acı dil ise düşmanlık yaratır.”

Erdemin Yansıması

Bize sorulsa ki “dünyayı yöneten temel güçler hangisidir” diye önce düşünür, sonra sıralarız bir bir. Çünkü bu konuda toplumumuzun yeterli tecrübesi ve birikimi mevcut ve yaşadığı olaylar yeter de artar bile. Birinci sırada “askeri güç” vardır. Sonra “ekonomik-iktisadi güç”. Ardından “siyasi” yani “politik güç” gelir. Bunu “diplomatik güç” takip eder ve “kültürel güç” bütün bu kuvvetleri toparlar. Toplumumuz en fazla bu batılı kültürel saldırıdan etkilenmiştir. Hatta kampa bile bölmüştü bir dönem. Kuzey blokun kültürel saldırılarıyla da bu takviye edilmişti! Bir medeniyet takipçisi ve uzmanı Nevzat Bayhan mevzuyu derinleştirdi;

-Kültür bedenin ruhudur. Yapmadığınız şeyi, başkasından isteyemezsiniz. Kelimeler ve dil, dünyalar arası bir köprüdür. İletişim de bununla sağlanıyor. Radyo ve televizyon dili diye hatırınıza gelebilir, bu iletişim değil iletimdir. Kültür için çok tarifler yapıldı. Esasında her şey kültürdür. Alt ve üst kültürler ise medeniyeti oluşturur ve medeniyet evrenseldir. Mesela “sadaka taşı ” bir medeniyettir. Bilmeyenler için belirteyim, caminin kuytu bir köşesindeki “sadaka taşı” için imkanı olanlar para atar, bunu kimse bilmez ve görmez, fakir-fukara da buradan ihtiyacı kadar alır. O’nu da kimse tanımaz ve farketmez.

Medeniyetin Dişleri ve İşleri

Bu bir Osmanlı Medeniyeti’ydi. Günümüzde böyle bir şey olsa “sadaka taşı”nı da söküp götürürler! Nevzat Bayhan İstanbul Taksim ismini de hatırlattı. Bir zamanlar İstanbul’un su deposuydu ve buradan kente su taksim ediliyordu. İsmi ise Taksim olarak buradan yansıyor. Harika değil mi?

Bazı yahudi asıllı Amerikalı bilim adamları (Prof. Dr. Harrington gibi) medeniyetleri çatıştırırlar. Hatta “Medeniyetlerin Çatışması ” diye seminerler düzenler, kitaplar yayınlarlar. Nevzat Bayhan buna da açıklama getirdi;

-Medeniyetler çatışmaz. İstanbul Saraçhane’deki Bozdoğan Kemeri Bizans dönemine aittir ve bir kültürü, medeniyeti yansıtır. Osmanlı Cihan Devleti Bozdoğan Kemeri’nin yıkmadı, tam tersine korudu. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de öyle. Trafiği aksatmasına rağmen, bu korumayı sürdürüyor Büyük İskender ve Cengiz Han ise imparatorluklarıyla bir medeniyet kurmadı, getirmedi, işgallerle, yakıp yıkmalarla vurup geçti. Askeri gücünü gösterdi. Medeniyet kuramadı.

Anadolu biliyorsunuz çeşitli medeniyetlere analık yaptı. Batılılar (ki başta İngilizler, Amerikalılar ve Almanlar gelir) Anadolu’dan çaldıkları tarihi eserleri bugün ülkelerindeki müzelerinde sergiliyorlar. Ankara’nın iade talepleri bakalım ne kadar gerçekleşebilecek?! Bakın Nevzat Bayhan ne dedi bu konuda;

Kültür Eşittir Yaşadığımız Hayattır

-İstanbul’un en kara yılları. Sultanahmet  Meydanı’ndaki 6 tonluk anıtlar sökülüp batıya götürüldü. Bir kısım götürülen tarihi meteryaller som altındı. Bir de Osmanlı Medeniyeti’ne bakın. Toprakları üzererinde yaşayan her din ve mezhebe teşkilatlanma izni verildi. Bir zamanlar İspanya’nın önemli iki yerleşim birimi Granada ve Kurtuba’da müslüman Araplar bir medeniyet inşa etmişti. 700 bin müslüman yaşıyordu ve 400 camii vardı. 1492’de  İspanya Kralı Ferdinat ve karısı İzabel müslümanları kılıçtan geçirtti; tarihe, medeniyete ait ne varsa yerle bir etti. Aynı tarihlerde İstanbul Kuzgunçuk’ta cami, kilise ve sinağog yanyanaydı.

Geldi günümüze Nevzat Bayhan; anlattıkları ve dikkat çektikleri müthiş hususlardı. Çünkü kültür eşittir yaşadığımız hayattı . Kul hakkı ile evrensel insan hakları aynıydı. Cep telefonları, bilgisayarlar, residanslar, arabalar ile hayatımıza giren yeni teknolojiler, yeni kültürler getirdi dünyaya ve ülkemize. Ancak eğitimini görmeden aldık bütün bunları. Kültürel geçikme ile hayata geçirdik. Misalleri de her gün yaşadığımız örneklerdi Nevzat Bayhan’ın:

Sessiz Çığlıkla Haykırabilmek

-Halk otobüslerinde çoğu kimse cep telefonuyla yüksek sesle konuşuyor. Etrafın rahatsız olması umurunda bile değil. Yaşlılara, hamile kadınlara, gazilere, çocuklu bayanlara kimse yer vermiyor. Sürücüler arabasının radyosunu sonuna kadar açıyor, trafik kurallarına riayet etmiyor. Rezidanslarda ve apartmanlarda karşılıklı oturan komşular bile birbirini tanımıyor. Bunlar bize ait sorunlardır ve kültürel gecikmelerdir. Sorunun çözümü de eğitim ile giderilebilinir. Acaba kaç kişi yeni teknolojiyle gelen telefonun, arabanın, bilgisayarın ve toplu yaşamanın eğitimine gitti, öğretisini aldı?

Her halde hiç kimse. Ne gelirse kabul ediyor ve alışmaya çalışıyoruz maalesef.

Herkes her şeyi biliyor. Hatta en iyisini biliyor gibi fotoğraf veriyor! Ama hiç bilmiyor. Günümüzde artık sadece Nevzat Bayhan değil, Nevzat Bayhan’lar olmalı. Kültürel gecikmemiz hızla giderilmeli. Ekrem Erdem Beyefendi’nin proğramı ise sadece ertelendi. Bir Cumartesi yine birlikte olacağız. Bu vesileyle Nevzat Bayhan hayati öneme haiz hususları tek tek hatırlattı herkese. Çok da iyi oldu, istifade edildi. Nasıl edilmez ki, kültürel gecikmeler  her gün kaba etimize bir çimdik atıyor, çığlık atmamak için kendimizi zor tutuyoruz.

Yeni bir medeniyetin inşası için belki de Nevzat Bayhan gibi kültür bakanlarını bekliyoruz farkında olmadan, ancak fark ettirerek.