Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels‘in geliştirdiği ve Hitler’in uyguladığı propaganda tekniklerini ben dâhil çok kişiden okumuş olabilirsiniz. Meğer Lenin de daha önce bu tekniklerden faydalanmış hatta daha gelişmişini kullanmış.
Yeniçağ’da Arslan Bulut, Lenin ve Hitler‘in propaganda yöntemlerini hatırlatan bir araştırmayı paylaşmış. Yazının kaynağı Harvard Üniversitesi’nden doktoralı tarihçi ve Sovyet sistemi üzerinde uzman Prof. Peter Kenez.
Kenez‘e göre Hitler‘in de kullandığı, Lenin tarafından daha rafine şekilde uygulanan propaganda yöntemleri şöyle:
1- Amaca ulaşmak için her yol mubahtır. Yaptıkların, ister ahlakî olsun, isterse olmasın, amacına ulaşınca onların hiçbir anlamı kalmaz.
2- Bir ordu komutanı edası ile emir ver, azınlıkta olmalarına rağmen kendi taraftarlarını çoğunluk diye tanımla.
3- Her krizi, her felaketi lehine kullan, yalan söyle, kriz ve felaketleri başkalarına yükle, suçu başkalarına at ve yandaş medya ile koro halinde karalamayı sürdür. İftira et izi kalır. Beyinlerdeki algıyı yönet. Bir şeyi ilk defa duyanlar hep ona inanırlar.
4- Muhaliflere aşağılayıcı, bölücü, inkâr edici sıfatlar yükle. Onlara “asalak” de, “ihanet içindeler” de, “yalancılar” de. Kendinden öncekileri devamlı suçla.
5- İnsanları öldür, astır veya mahkûm et, geride kalan muhalefeti korkut, mahkemelerle, şikâyetlerle, polisle, sana bağlı milis güçleri ile din adamları ile…
6- Tarihsel gerçekleri inkâr et, kendi çıkarına göre değiştir, çarpıt ve hakaret et.
Aynı incelemeye göre “Hitler’in bazı yalakaları” da onun hakkında şu tanımları yaptılar:
“Adolf Hitler’i bize Allah gönderdi.” (Robert Ley)
“Allah kendini Hazreti İsa şeklinde değil Adolf Hitler şeklinde gösterdi.” (Alman İman Hareketi))
“Adolf Hitler bize Allah tarafından Almanya’nın ebediyete giden temel taşı olsun diye gönderildi.” (Hitler Gençliği)
Teksas Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Tevfik Dalgıç bu tekniklere “Seçilmiş diktatörlerin Lenin ve Hitler’den öğrendikleri propaganda yöntemleri” adını vermiş.
Devlet yönetimine seçilerek gelmiş birçok kişinin zaman içinde otoriterleşmeye ve giderek diktatör olmaya doğru gittiğine dair dünyada çok örnek var.
Bunlar için bahsi geçen yöntemler ilham verici gelebilir.
**********************************
ERDOĞAN’IN SORUMLULUĞU
Ülkemizde de diktatörlük endişesi taşıyanların, bu tür yazılarda anlatılanlar ile yaşadıklarımız arasında büyük benzerlikler bulduğunu söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu endişeyi gidermek gibi bir görevi olduğuna inanıyor ve her bir vatandaşımızı “Yaratandan ötürü seviyorsa” kendisine büyük sorumluluk düştüğünün farkında olmalıdır.
O’nun Hitler ve Lenin gibi insanlığın yüz karası iki diktatörün kullandığı propaganda yöntemlerinden uzak durması lazım.
Ekonomik kriz sebebiyle sıkıştıkça bu yöntemlere kendini daha mahkûm hissedebilir. Ama bütün bir milletin gönlünde yer alan bir devlet başkanı olmanın yerini hiçbir güç ve kudret tutamaz.
Mademki kendi ifadesiyle “kimse ‘ben bakiyim’ demesin, hepimiz faniyiz..” O halde demokrasi, hukuk, ahlak ve din kurallarının meşru kıldığı çizgiden sapmaması lazım.
Nefsine hoş gelse de, Pravda veya yarı resmi El Ahram standartlarındaki medyanın çarpıtmalarına ve yalakaların kendisini yüceltme gayretkeşliği ile Müslüman halkımızı bile dinimizden soğutan, dini istismar eden tavrına “dur!” diyebilmelidir.
Bugüne kadar kendisi için “Erdoğan Allah’ın bütün vasıflarını taşıyor”; Erdoğan’a dokunmak ibadettir”; “Tayyip Erdoğan’ın doğduğu şehir kutsal bir şehirdir”; “Son peygamber Hz. Muhammed olmasaydı, O’ndan sonra peygamber gelecek olsaydı, O Tayyip Erdoğan olurdu” gibi yalakalıklara dur demedi.
“Dur” demediği için bir eski AKP’li Bakan “Bizim adayımıza vereceğiniz oyunuz kıyamet günü beraat belgesi olacak” dedi.
Bir diğer AKP adayı “Oyunuzu bize verirseniz, yarın mahşerde Allah size hesap sormayacak” gibi dine, ahlaka, demokrasiye uymaz saçmalıklar ettiler. Basına yansımayan daha neler var.
Erdoğan dediğimiz çizgiye gelir mi? Bunu bilemem ama içtenlikle diliyorum.
Ya olmazsa?.. Milletimize basiret vermesi ve demokratik seçeneklerin ortaya çıkması için Allah’a dua ediyorum.
**********************************
TARIM ÜRETİMİNİ İHMALİN CEZASI
AKP’den önce “tarımda kendi kendine yeten yedi ülkeden biri” idik. Şimdi ithal etmediğimiz tarım ürünü sayısı iki elin parmak sayısını bulmuyor.
Son on yılda ithal ettiğimiz tarım ürünlerine 155 milyar dolar ödemişiz.
Uzmanların tespitine göre ithalata harcadığımız paranın onda birini, tarım ürünleri üretimini uygun yöntemlerle desteklemek için kullansaydık, ithalat yapmadığımız gibi bu alanda ihracatımız 35 milyar doları geçerdi.
Bu imkânsız mı? Hayır.
Konya ovası kadar bir Hollanda’nın ihraç ettiği tarım ürünlerinden kazandığı paranın 128 milyar dolar olduğunu hatırlayınız.
Biz bir dönem tarım ürünleri satarak fabrikalar yapıyorduk.
AKP döneminde fabrikalarımızı satarak tarım ürünleri ithal eder olduk.
Ondan sonra da “niye domates, salatalık, pırasa bu kadar pahalı?” diye soruyoruz.
Halkımızın saatlerce Tanzim Satış Noktalarında birkaç kilo domatesle, patates alabilmek için saatlerce “varlık kuyruğunda” beklemesine şaşıyoruz.