Devletin Dini Adalet, Dinin Devleti Hürriyet

98

Aklı öldürürsen, ahlâk da ölür. Akıl ve ahlâk öldüğünde millet bölünür. Kadı’yı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün Devlet de ölür” demiş Fâtih Sultan Mehmet. Demiş de kendi ne yapmış? Cami yapımı sırasında haksızlık ettiği gayrimüslim vatandaşın şikâyeti üzre çıkarıldığı ve ayakta yargılandığı mahkemede Kadı tarafından el kesme cezasına çarptırılmış. Karşı tarafın talebiyle de bu ceza para cezasına çevrilmiş.

Sonrasındaki atışma ise herkesin bildiği ama çoğu kimsenin yapamadığı ibretlik bir sahnedir: Önce Fâtih; “Eğer Allah’ın hükmünü uygulamayıp beni mahkûm etmeseydin bu âletle başını paramparça ederdim“, sonra Kadı; “Sen de benim hükmümü kabul etmeseydin ben de bu kamayla seni delik deşik ederdim.”

Demek ki İstanbul‘da kadılar varmış yani adalet. Türkiye‘de de hâkimler var ama adalet ne kadar var ve nereye kadar var? İlk örnekten yola çıkarsak Müslüman’la gayrimüslim, zenginle fakir, partiliyle partisiz, makammevki sahibi biriyle sıradan bir vatandaş arasında ayrım söz konusu mu? Cevabınız adaletin varlığı üzerine bir referandumdur aynı zamanda.

Ya mübarek Ramazan‘da mukabelelerle bir şey anlamadan lafzını okuyup durduğumuz Kâinatın Kullanma Kılavuzu ne diyor: “Allah size, mutlaka emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” (Nisâ 58).

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olunuz; bu takvânın ta kendisidir” (Mâide 8) buyruğunu kendi çevremizde – yöremizde, gurubumuzda – klanımızda ne kadar uyguluyoruz? Meselâ; sakala, takkeye sünnet diye sarılanlar bu kesin hükümleri senede kaç kere hatırlıyorlar?

“Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutun. Kendiniz, anne babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olun. Haklarında şâhitlik ettikleriniz zengin olsun – fakir olsun, Allah onlara sizden daha yakındır. İğreti arzularınıza uyup adaletten sapmayın” (Nisâ 135) hükmünü hayatımızda uygulasak İslam Dünyası‘nın kaderi değişir miydi?

Çalıyor ama çalışıyor’ veya ‘Kim çalmıyor ki‘ söylemlerinin çoğunluk bulabildiği, ‘Bu devirde kimseye güvenmeyeceksin‘ yada ‘İyilik yaramıyor‘ cümleleriyle kendisi ve toplumunu tariflediği bir ortamda hâlâ adamlık, Müslümanlık numaraları yapıyoruz. Böylelikle insan fıtratından ve İndellah‘taki Din-i İslâm‘dan çalıyoruz.

15 Temmuz Travması millî birlik ve beraberlikle çürüklerden temizlenmeye, şer‘den hayır üretmeye imkân sunarken hızla “Yasalar örümcek ağı gibidir; küçük sinekler takılır, büyük sinekler deler geçer” noktasına savruluyoruz. Sultan Fâtih‘in sözüne dönecek olursak toplumda adalet duygusunun ölmesi milletin bölünmesi, devletin ölmesi gibi felâketlere sürükler bizi hafazanallah.

Anamuhalefet Partisi Liderinin başlattığı “Adalet Yürüyüşü” bir haftadır sürüyor. Yürüyüş gibi demokratik hakların siyasî kaygılarla kerih görülmemesi lâzım. Hele hele elde sadece ‘Adalet‘ yazılı pankartlar varsa hangi kaynağı referans alıyorsa alsın insanımızın adalet & adaletsizlik denkleminde öz değerlendirme yapması gelecek adına olumlu bir başlangıç olur.

Devletin dini adalettir” pankartıyla yürüyüş yapmış biri olarak Hz. Ali‘nin devamen söylediği “Dinin devleti de özgürlüktür” tümcesine binaen bu tip adaleti önceleme hareketlerini farz-ı kifâye olarak görmek lâzım. Yoksa “Keçiyi çalan kadı; kimi kime şikâyet edeceksin” noktasına geliriz ki maç bitmiş, taraftarlar da sahaya dalmış demektir.

Adaleti yaşat ki devlet yaşasın!