AKP’nin 12 yıllık iktidarında ülkenin bir bölümünde devlet hâkimiyeti terör örgütüne devredildi. “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” yazıları, Türk Bayrakları indirildi, yerlerine PKK paçavraları konuldu. Türk kimliğimiz artık övünülecek değil, özür dilenecek bir hale getirildi. Teröristbaşı ülkenin en önemli siyasi aktörlerinden biri yapıldı.
Bu süreçte güçlü muhalefet olmadığı için sıkıntı çektik, çekiyoruz.
İktidardan ümidi kestik, muhalefete diktik gözlerimizi. CHP iki parçaydı. Ulusalcı kanat etkisizdi. MHP ise suskun.
MHP Türkiye’de üç ana siyasi akımdan birinin temsilcisi. Devlet Bahçeli de bu partinin 17 yıllık Genel Başkanı.
Bölücülüğe karşı bir bütün olarak dikilebilecek Meclis’teki tek parti MHP idi. Ama O’nun da yeterince sesi çıkmıyordu.
Bahçeli’yi “etkili bir muhalefet yapamadı” diye suçladık.
Ana akım TV kanallarında ve gazetelerde milliyetçi- muhafazakâr kanadın görüşünü aktarması beklenen MHP milletvekili ve yöneticilerini göremediğimiz için Bahçeli’yi yerden yere vurduk.
“Bu dönemde sesiniz çıkmayacak da ne zaman konuşacaksınız?” diye, “bölücülerin seslerini kim susturacak?” diye isyan ettik.
Ülkenin genel sosyolojik yapısı ile MHP’nin ilkelerinin çok örtüşmekte olduğunu, şu dönemde iktidarın en güçlü adayı olması gerektiğini düşündüğümüz halde yüzde 13-15 bandında kalmasını Bahçeli’nin liderliğindeki eksikliğe bağladık.
“MHP’nin başında Bahçeli olmasa oy verirdim” diyenlere, “haksızsın” diyemedik. “MHP’nin başında Bahçeli yerine başkası olsa yüzde 40’ın üzerinde oy alır” diyenlere de.
Görüyorduk, biliyorduk AKP iktidarının muhalefete imkân vermeyen bir medya gücü oluşturduğunu. AKP medyası ve Cemaat medyası olarak nitelenen TV ve gazetelerde muhalefete zaten söz verilmiyordu. Bunların dışında kalan Doğan Grubu, Ciner Grubu vd ana akım medyada da MHP’nin sesini duymamamızı da Bahçeli’nin beceriksizliğine bağlıyorduk.
Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde MHP’nin yaptığı yüzbinlerin ve hatta büyük şehirlerdeki 1-2 milyon kişinin katıldığı mitinglerin TV’lerde 20-30 saniye gösterilerek etkisiz hale getirmesinden bile Bahçeli’yi kusurlu buluyorduk.
*****
DÖRDÜNCÜ KUVVET DE ERDOĞAN’IN KONTROLÜNDE İMİŞ
Demokrasi devlet organları olan yasama, yürütme ve yargı güçlerinin (erklerinin) ayrılığı olmadan olmaz. “Kuvvetler ayrılığı” bir fren ve denge mekanizmasının adıdır.
Bu üç kuvvete bir de 4. kuvvet olarak bağımsız medya eklenmektedir. Çünkü doğru haber alma hakkı elinden alınmış ülkelerde demokrasi olamaz.
Şimdi anlaşıldı ki, sadece yandaş ve Cemaat medyası değil, ana akım medya grupları da bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan’ın şahsi denetimi altındaymış.
MHP liderinin bir konuşmasına dair bir cümleyi altyazı olarak yayımlayan Habertürk TV’ye, Tayyip Erdoğan’ın bizzat telefonla müdahale ederek yayımdan kaldırttığını yeni öğrendik. Başbakan Erdoğan’ın, Bahçeli’nin TV’lerde bırakın konuşmasına, altyazı ile bir cümlesinin verilmesine bile tahammülü yokmuş.
Seçim anketi yapan firmaların yüzde 80’inin AKP’lilerin olduğunu biliyorduk. Ama diğer anket şirketlerinin ve bunları yayımlayan medyanın da bizzat Başbakan tarafından yapılan müdahalelerle manipüle edildiğini yeni öğrendik.
Habertürk‘ün, Konsensus firmasına yaptırdığı seçim anketinin sonuçlarını Başbakan Erdoğan’ın bilgisi ve talimatıyla manipüle ettiği yani MHP oylarını düşürerek, BDP ve AKP oylarını artırarak verdiği açığa çıktı.
Yeni bir ses kaydından da, 14.07.2013 de MHP lideri Bahçeli’nin basın toplantısını veren Habertürk TV’nin yöneticisi Fatih Saraç’ı bizzat Başbakan Erdoğan’ın telefonla aradığı ve yayını kestirdiğini işittik.
“Gücü özgürlüğünde” denilen medyanın Başbakan’ın kuklası olduğunu, tarafsız ve bağımsız zannettiğimiz Fatih Altaylı, Fatih Saraç gibi medya yönetici ve yazarlarının Tayyip Erdoğan’ın sesi ve suç ortağı olduğunu, ses kayıtlarından işiterek öğrendik.
Bu şartlarda “etkili muhalefet” yapamadığı için Devlet Bahçeli’yi haksız yere suçladığımız anlaşılıyor.
*****
SEÇİM SONUÇLARI İLE OYNAMA İHTİMALİ
Yeni Şafak yazarı Cem Küçük Cemaat mensuplarının YSK (Yüksek Seçim Kurulu) içinde yapılanması sebebiyle, seçim sonuçlarının da manipüle edilebileceğine dair endişeli. “YSK bilgisayar sistemlerini kimler kontrol ediyor sorusu çok önemli” diyor.
Bu ifade aynı zamanda bundan önce de seçim sonuçları ile oynanmış olabileceğinin beyanı niteliğinde.
Hele buna bir de 2007-2013 arası nüfusumuz 5 milyon artarken seçmen sayısının 12 milyon artmış olmasını eklersek şüphelenmemek mümkün değil.
Bu şartlarda “etkili muhalefet” yapmak da, yüzde 13-15 oy almak da mucize olsa gerektir.
Bu sebeplerle beklentileri karşılayamadığı için suçladığımız Devlet Bahçeli’den özür diliyorum.
*****
BİR DE GONGO’LAR VAR
Türkçe STK olarak kısalttığımız Sivil Toplum Kuruluşlarının İngilizce karşılığı NGO (Non Government Organization) yani hükümet dışı teşkilat demek. Bir de Hükümetçe Teşkilatlandırılan/Yönlendirilen Hükümet Dışı Organizasyonlar var ki bunlara da İngilizce “Government Organized Non-Government Organization” deniyor ki kısaltması GONGO olarak kullanılıyor.
Biz GONGO‘yu Hükümetçe Yönlendirilen Sivil Toplum Kuruluşları ve kısaltmasını da HYSTK olarak kullanabiliriz.
Türkiye’nin HYSTK‘ları kimdir?
Bunları “Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu” sonrası AKP’ye destek için mitingler düzenleyen, gazetelere sayfa boyu Hükümete destek ilanları verenler ve Tayyip Erdoğan resmi ve altında “Sağlam İrade” yazısı bulunan milyonlarca TL’lik afişlerle şehirleri donatanlar içinde arayabiliriz.
Yasama- Yürütmeden sonra Yargı’nın da tek elde birleştiği, medyanın da aynı kişinin kontrolünde olduğu ve dahası bağımsız STK’ların susturulup, meydanların HYSTK’lara bırakıldığı bir rejimin adını lütfen siz koyun.
*****
HAKSIZ REKABET MHP’Yİ İKTİDAR TALEBİNDEN VAZ GEÇİRMEMELİ:
Bu kadar demokrasi dışı bir rekabet ortamında, MHP tamamen kanunlara uyarak, iktidarın bıraktığı daracık alanda muhalefet yapmaya çalışıyor.
“Ülkücüleri çatışmalardan uzak tutmak” politikası ile takdir edilen Bahçeli’ye meğer sokaklar olmadan millete kendini anlatma imkânı bırakılmamış. Buna rağmen MHP “sokakların gücünü kullanarak” iktidar alternatifi olmak istemiyor. Kitlesel protesto hareketlerine bile oldukça temkinli bakıyor.
Mahir Kaynak‘ın ifadesiyle, “Bugüne kadar aynı politikayı güden ve ülkede bir iç çatışma olmasını engelleyen MHP’nin fedakârlık yapıp başarısını sınırlandırdığı söylenebilir ama bu parti başarısını kendinde değil ülkesinde görür.”
O halde demokrasiye inanan herkesin, MHP’nin meşru yollarla kendini anlatmasına yardımcı olması bir vicdan borcudur.